İSTANBUL’DA DEPREM


23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın heyecanı, gururu içindeydim. Bu güzel günü yaşarken bir de 23 Nisan yazısı yazayım, dedim. Masaya oturdum bilgisayarımla. Haberleri de izliyorum bu arada. Silivri merkezli 3,9 şiddetinde bir depremin olduğu söylendi. “Olağandır.” dedim kendi kendime. Başladım yazmaya. Tam da yazıyı yarılamışken ev sarsılmaya başladı. Sarsılma başladığı an, cep telefonuma deprem uyarısı geldi. Saat, 12.49’du…

Deprem başlar başlamaz masadan kalktım. Sakin olmaya çalıştım, çok korkmadım. Kendimce güvenli bir yerde bekledim sarsıntıların bitmesini. Doğaldır ki ev giysileriyle oturmaktaydım masada. Sarsıntı bitti ve hemen üstümü değiştirdim. Sırt çantamı yanıma alıp oturdum yazımı bitireyim diye.

Sarsıntılar sürerken eşimi aradım, ancak konuşamadık. Çünkü o, okulunun bahçesinde 23 Nisan törenini sunuyordu. Oğlumu ve diğer yakınlarımı aradım. Ne yazık ki ulaşamadım hiçbirine. Çünkü telefon hatları kilitlendi sanırım yoğunluktan. Telefonların uzun ve gereksiz konuşmalar, gereksiz iletilerle meşgul edilmemesi konusunda sosyal medya hesaplarımdan çağrı yaptım. Böyle durumlarda telefon hatlarının açık almasının önemini belirttim. Ayrıca telefonların şarjlarının gereksiz yere tüketilmemesi konusunda uyarılar yaptım. Uyarılarımın pek dinlendiğini sanmıyorum.

Televizyon açık… Bir yandan haberleri izliyorum. Çok geçmeden depremin şiddetinin 6,2 olduğu açıklandı. Ardından peş peşe depremler oldu. Yazımın son bölümünü yazmak üzereydim. Dışarı çıkmaya karar verdim. Yazımı akşam eve dönünce tamamladım.

Akşama dek dışardaydık, yani sahilde. Özellikle sahil tıklım tıklım insan dolu... Herkes daha büyük deprem olacak diye evden kaçmıştı. Oysa beklenen büyük deprem olursa tsunami tehlikesi var. Anadolu yakasının Marmara kıyıları neredeyse tamamen dolgu. Hem tsunami tehlikesi hem de dolgu alanında olması nedeniyle yıkıcı bir deprem anında can güvenliğinin olmayacağı bir yer. Niçin mi kıyılara sığındı halk? Çünkü mahallelerde deprem toplanma alanı yok! Kent, bir karış yeşil alan bırakmamacasına beton yapılara teslim edilmiş. Kent oluşturulurken her şey düşünülmüş, bir tek insan düşünülmemiş. Demek ki yaklaşık yirmi milyon insanın yaşadığı İstanbul’da, deprem sırasında halkın sığınacağı doğru düzgün bir yer yok neredeyse.

Çoğu kişinin deprem çantası bulunmamakta. Çöken bir yapının yıkıntısı altında kalan bir yurttaşın yaşama tutunma olasılığı bu nedenle azalmakta.

Deprem sonrasında çoğu kişi, taşıtlarına binerek yola çıktı. Bu nedenle yollar tıkandı. Deprem sonrası kurtulan kişilerin nasıl davranacağı ne yazık ki bilinmemekte. Olmadı, ama diyelim ki deprem daha yıkıcıydı. Bazı yapıların yıkıldığını, birçok insanın yıkıntılar altında kaldığını düşünelim. Yıkıntılar altında kalanları oradan çıkarmak için yetişecek kurtarma ekipleri hangi yoldan gelecek? Yardım bekleyenlere nasıl ulaşacak yardım ekipleri?

Kurtarma ekipleri yıkıntılara ulaştı diyelim. Yıkıntılar altından yaralı kurtarılan yurttaşlarımız en yakın sağlık kuruluşuna hangi yollardan ulaştırılacak?

Deprem sırasında farklı bölgelerde, çok sayıda yangının çıktığını varsayalım. Bunları söndürecek yangın söndürücüler nasıl ulaşacak buralara?

İşin en şaşırtıcı, acıklı, gülünç yanı ise yollara düşen İstanbullulardan bazılarının Silivri’deki yazlıklarına gitmeleri. Oysa depremin merkezi Silivri… İnsanlar ne yapacağını, nereye gideceğini bilmemekteler. Kafası kesik tavuk gibi çırpınmaktalar.

23 Nisan günü olan İstanbul depremi gösterdi ki hükümet de belediyeler de yurttaşlar da bir felakete hazır değil. Hükümet ve belediyeler yalnızca göz boyayıcı boş sözler üretmekte. Köktenci çözüm yok! Aslında bu gerçeği her yurttaşımız da bilmekte. Bildiği içindir ki kendince kurtuluş yolu aramakta.

Büyük bir İstanbul depreminin ülkemiz için ulusal güvenlik sorununa yol açacağını devletimizi yönetenler de bilmekte. Bu gerçeğin ışığında davranmalı. Depreme hazırlığın savsaklanacak yanı yok! Bu nedenle hangi görevde olursa olsun herkes sorumluluğunu bilip ona göre davranmalı.

                                                                  Adil Hacıömeroğlu

                                                                  25 Nisan 2025

3 yorum:

  1. Kalemine Efendi Kalan , Değerli Adil öğretmenim ,

    Depremin ardından yaşananlar , özellikle iletişim eksiklikleri ve önlemlerdeki yetersizlikler , afet yönetimi açısından plan , program yapılması gerekirdi.Kentlerin merkezi bir planlamayla ve devlet eliyle yapılaşması gerekir böylece sağlıklı ve güvenli yaşam alanları oluşturulabilir..Değerli Adil öğretmenim usunuza, engin bilginize sağlık👏👏Var olunuz.Esen kalınız🙏🏻Fulya Kırımoğlu

    YanıtlaSil
  2. Kentsel dönüşüm üç beş müteahhitin ticari hevesine bırakılmasa iyiydi. Planlamayı devlet mahalle mahalle yapmalı, direnenlere karşı yaptırım gücünü uygulamalı. Belki bu şekilde şehir de barındırdığı nüfus da kurtulabilir.

    YanıtlaSil
  3. "Sarsıntı bitti ve hemen üstümü değiştirdim. Sırt çantamı yanıma alıp oturdum yazımı bitireyim diye." Adil Adalet bey işte bundan dolayı büyük bir yazar ve saygın bir kişilik.Deprem oluyor, sarsıntı büyük fakat o soğukkanlı,cesur,metanetli,vakur kişiliğiyle masasına oturuyor ve en çok sevdiği şey olan yazmaya devam ediyor.Vesselam büyük adamsın,adamın dibisin,kral adamsın Adil Adalet bey.
    Öncelikle tüm İstanbul halkına büyük geçmiş olsun.Yağma ve talan düzeninde elbette depreme yönelik çalışmalar yapmaz iktidar. oysa çok uzun yıllar İstanbul kentini belediye olarak yönettiler ve yine çok uzun yıllardır hükümetteler. bilmem anımsıyor musunuz Mehmet şimşek'i deprem vergileri nerede diye sorulduğu zaman kendisinin verdiği yarat o deprem vergilerine duble yolda kullandık olmuştu. zihniyet bu olursa bu kadim kenti ve bu kadim kentinin insanlarını depreme karşı nasıl koruyacağız? bu kadim kentin İstanbul muhafızları dediğimiz ekran İmamoğlu ve arkadaşları ise tutuklular düşünebiliyor musunuz deprem oluyor ve İstanbul'un muhafızları değerli yöneticiler faso fiso sebeblerle tutuklu. bu düzen değişecek başka yolu yok. halkın iktidarı gelecek ve tüm politikalar halk odaklı olacak.

    YanıtlaSil