Ülkemizin içte ve dışta yaşadığı sorunlar her geçen gün artmakta, giderek de çözümsüz hale gelmektedir. Yetkililer, sorumlular çözüm üretmek yerine; işlerin daha da sarpa sarmasında etkin rol oynuyorlar.
“Bu kurmaca davada inanılmaz durumlardan biri de benim yaşadıklarımdır. Ben TSK bünyesinde ülkesine hizmet etmiş emekli bir jandarma subayıyım. Allah, 28 yıllık meslek hayatımda bana hep kritik ve nitelikli görevler nasip etti. Başta teröristbaşının sorgusu olmak üzere safahatim terör örgütleri ile mücadele içinde geçti. Sayısız çatışmalar yaşadım, kucağımda personelimi şehit verdim. Bu görev süreci nedeniyle hem PKK, hem DHKP-C ve hem de Hizbullah terör örgütlerinin hedefi oldum. 1 Temmuz 2008 günü sözde ‘darbeci’ sıfatı ile gözaltına alındığımda, teröristbaşı ile ilgili icra ettiğim görev ve ismim deşifre oldu.
Tutuklanmamı müteakip gönderildiğim Tekirdağ Cezaevi’nde her gün koro halinde terör örgütü mensubu hükümlü ve tutukluların aileme ve şahsıma küfürlerini dinledim, havalandırmada kafama içi doldurulmuş kola şişeleri attılar. Fiziki olarak hiçbir şey beni yıldıramaz, umursamam bile... Ancak hayatını terör örgütleri ile mücadeleye adamış biri olarak teröristlik suçlaması ile tutuklu bulundurulmak çok zoruma gitmektedir.” Bu satırlar emekli Albay Atilla Uğur’un, Gazeteci Mustafa Mutlu’ ya yazdığı mektuptan alındı. Yıllarca ülkenin birliğini, dirliğini korumak için mücadele etmiş emekli ve kahraman bir askere yapılanlara baktıkça bu kadarı da olur mu diyoruz. Devletin verdiği görevleri her türlü tehlikeye karşı yerine getiren kişilere sahip çıkmak devletin ve ulusun görevi değil mi? PKK’ya karşı yıllarca mücadele etmiş; üstelik bölücü örgüt liderini Kenya’dan getirerek sorgulamış bir ekibin içinde yer almış bir askeri, PKK’lılarla aynı cezaevine koymanın mantığını anlamak da hiç zor değil. Böylesi bir uygulama bölücü militanları cesaretlendirici bir durumdur. Bir nevi onların intikam hırslarına yardımcı olmaktır.
Sayın Atilla Uğur tek örnek mi? Tabi ki değil. Her rütbeden, emekli ya da muvazzaf, onlarca ordu mensubu gözaltında. Anormal suçlamalar var haklarında. Suçlamaların geneline bakıldığında halkla ordu arasındaki bağı koparmaya yönelik bir amaç söz konusudur.
Yargıya yönelik, dozunu aşmış eleştiriler her gün gündemi meşgul ediyor. Bağımsız yargıyı yok etme girişimleri dur durak bilmiyor. Yüksek mahkeme kararları günlerce tartışmaya açılıyor. Amaç, yargıyı halkın gözünde küçük düşürmek, haksız göstermek ve olası bir anayasa değişikliği referandumunda seçmenin desteğini almaktır.
Ülkemiz, yoksulluk ve yolsuzluğa yenilmiş bir ekonomik düzenin yarattığı çaresizlik ortamında yaşam savaşı veriyor. Yurdumuzun sanayisi, tarımı, hayvancılığı, enerji üretimi; iletişim, sağlık, eğitim hizmetleri özelleştirmeci, yanlış, plansız ve popülist politikalarla çökertilmiş durumdadır. Siyasal arenada ise ulusumuz tarihinin en büyük kamplaşmasını yaşamaktadır. Bölücü grupların istekleri her geçen gün daha pervasız oluyor. Toplumumuzun değerlerine yönelik saldırılar yoğun bir biçimde sürmektedir.
İç sorunlarımızın yoğunlaştığı bir dönemde dışardan da sistematik bir kuşatmanın başladığını görmekteyiz. ABD’yle sözde Ermeni soykırımının tanınması konusunda yaşadığımız kriz sürerken bu kez İsveç’le sorun çıktı. İsveç parlamentosu, sözde Ermeni soykırımını tanıdı. Hükümet, ABD ve İsveç büyükelçilerini geri çekti.
Batılı ülkeler, Ermeni sorununda bilinçli bir tavırla Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar. Ne yazık ki hükümet yetkililerimiz de bu sıkıştırmaya, bilinçsiz ve aceleci açıklamalarla yardımcı oluyorlar. “Bakın benim ülkemde, 170 bin Ermeni var; bunların 70 bini benim vatandaşımdır. Ama yüz binini biz ülkemizde şu anda idare ediyoruz. E ne yapacağım ben yarın, gerekirse bu yüz binine hadi siz de memleketinize diyeceğim; bunu yapacağım. Niye? Benim vatandaşım değil bunlar... Ülkemde de tutmak zorunda değilim.” RTE’nin İngiltere ziyaretinde söylediği bu sözler, ülkemiz adına talihsizliktir. Böylesi düşünceler, ülkemizi dışarıda zor durumda bırakır. Bu sözlere dış basının tepkisi de gecikmedi. Ne yazık ki RTE başbakanlığa alışamadı ve kendisini muhalif bir dernek yöneticisi gibi görüyor. İdeolojik saplantıları olan bir dernekte ya da mahalle kahvelerinde söylenebilecek sözlerin devlet katlarında söylenmesi, alışılagelmedik bir durumdur.
Denilebilir ki Ermeni sorununun hızla gündeme gelmesiyle iç gelişmelerin ne ilgisi var? Bizce iç ve dış sorunlar birbirlerine koşut olarak gelişme gösteriyor. Bir ülke; ordusu, yargısı, eğitimi, sağlığı, ekonomisi ve ulusal bütünlüğü ile bir güçtür. Kendi içinde sürekli çatışan ve kurumları çöken bir ülkeyi kim ciddiye alır? Kahramanlarını hapse atarak onların bölücü teröristlerce hakarete uğramasını seyreden bir ülkenin caydırıcılığı olur mu? Biz iç sorunlarımızla boğuşurken ulusumuzun karşı karşıya bulunduğu önemli tehlikeleri göremiyor ve akılcı çözümler üretemiyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en büyük iç ve dış kuşatmasını yaşamaktadır. Emperyalizme karşı dünya tarihinin en şanlı utkusunu kazanan ulusumuz; yenilen emperyalistler, liberal işbirlikçiler, bölücüler ve irticacılar ittifakıyla kuşatılmaktadır. Bu kuşatmayı ancak ulusal birliğimiz ve akılcılığımızla kırabiliriz. Bunun içindir ki ulusal birliğe her zamankinden daha çok gereksinmemiz vardır.
Tarih boyunca birçok tehlikeyi savuşturmuş Türk Ulusu, emperyalist merkezli bu kuşatmayı da kıracak güçtedir. Yeter ki Mustafa Kemal’in tam bağımsızlık anlayışını toplumumuza egemen kılalım.
Adil Hacıömeroğlu
18 Mart 2010
Not: 22 Mart 2010 tarihli Ulus Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Yazılarımın tümüne http://adiladalet.blogspot.com adresinden okuyabilirsiniz.
Değerlendirmelerine katılıyorum. İşimiz zor ama bu vatanda nihai noktada doğru bir çözüm bulunuyor.Ülkemiz ve Halkımızın bir başka vatan ve Halka benzemediğini İnşallah bir kez daha göstereceğiz. Av. Uğur Efil
YanıtlaSilÜlkemiz üzerinde oynanan oyunlara karşı en büyük güvencemiz olması gereken dünyanın en güzide ordusuna yapılan dıştan planlı yıpratıcı , moral bozucu olaylar en çok o ülkelerin işine yarar .
YanıtlaSilHer ülke , dışarıdan gelen kaçak kişileri bir şekilde sınır dışı eder sanırım . Fakat bunun bir tehdit olarak belirtilmesi bir sebep arayan ülkeler için fırsat olmakta . Artık dost ve düşmanımızı çok iyi anlamak zorundayız ...
Kaleminize sağlık , teşekkür ederim .
Yazınızda çok güzel belirtmişsiniz. Kaleminize, Yüreğinize sağlık.
YanıtlaSilGüzel ülkemiz dış güçler yani eski düşmanlarımız tarafından kuşatılmaya alınmıştır. Yurdunu sevenler hapiste, diğerleri de kuşatılmaya çalışılıyor. Bu da iktidar vasıtasıyla yapılıyor. Artık Türk milleti birlik ve beraberlik içerisinde ülkesine ve vatanına sahip çıkmalıdır. Çok tehlikeli günler yaşıyoruz. Şimdi de anayasa girişimleriyle ilgili çalışmalar da dikkatle gözlenmelidir.
Gün dikkatli olmak ve birlikte olma günüdür.
TC.ATATÜRK İLKELERİNİN BU KADAR ZEDELENDİĞİ DÖNEM OLMADI DEMOKRASİ,ÖZGÜRLÜK. AÇILIMLAR ADINA TSK. ARDINDAN ANAYASAYI ELE GEÇİRİP BAŞKANLIK SİSTEMİNİ GETİRMEK AMAÇLARI SANDIKDA ESAS YUMRUKLAR SURATLARINDA PATLAR HALK YÜREĞİNDEKİ ÖFKEYİ YUMRUĞUYLA GÖSTERDİ BU KADAR TARAFTARI OLACAĞINI KİMSE BEKLEMEDİ SABIR KALMADI ""BENİM VATANDAŞIM" BENİM... ,BENİM...DİYEREK DURMAK YOK YOLA DEVAM EDEMİYECEKLER
YanıtlaSil