Ülkemizdeki liberaller nedense Cumhuriyet’e ve Kemalizm’e karşı amansız bir düşmanlık duymaktalar. Özgürlükçülüğün bayraktarlığını yapan bu kişilerin Cumhuriyet değerlerini ortadan kaldırmak için dinsel temelde siyaset yapanlarla ittifak yapması ise birçok aydınımızı şaşırtmaktadır. Başbakanın ve bazı AKP sözcülerinin son günlerde yaptıkları açıklamalar, liberalleri tedirgin etmeye başladı. Liberal çizgideki bir bayan gazetecinin, RTE’nin basını tehdit eden açıklamasına tepki göstererek imza toplaması ise “aydın” öngörüsüzlüğünün tipik bir örneğidir. Bunca zamandır, destek verdikleri hükümetin gerçek yüzünü yeni fark ettiyseler onlara “Günaydın!” demek gerekir.
Liberaller, 2002’den beri AKP’yi kayıtsız şartsız desteklediler. AKP’nin milli görüşçü özünün toplumdan saklanmasında önemli bir rol oynadılar. Merkez sağ seçmen nezdinde meşruiyet kazanmasında etkili oldular. Bu nedenle de merkez sağın laik seçmeni, AKP tabanının önemli bir bölümünü oluşturdu. Liberallerle milli görüş geleneğinden gelen birtakım gazeteciler basın yayın organlarında her gün, hatta her saat AKP’nin icraatlarını yağlandıra ballandıra anlattılar. İşin en önemli olanı ise bu koro, Cumhuriyet’in temel ilkelerine ve kurumlarına karşı müthiş bir saldırıyı el birliğiyle yaptılar. Ayrıca bölücü örgütü “kutsama” konusunda bu sözde aydınlar adeta yarışa giriştiler. İrticacılar ve bölücüler güç kazanırken ulusalcı cumhuriyetçiler güç yitirmeye başladılar.
Türkiye’deki liberaller geçmişte neler yaptılar? Çizgileri, bugünkülerden farklı mıydı? Kurtuluş Savaşı döneminde o zamanın liberalleri diyebileceğimiz “aydın”ların bazıları doğrudan kurtuluş mücadelesine karşı çıkıp işgalcileri açıkça desteklediler; bazıları ise mandacılığı savundular. Yani, her durumda kendi kurtuluşlarını emperyalizmde aradılar. Yine bu kişiler, çok partili yaşama geçildikten sonra da irticacı zümreyle hep kol kola oldular. Altmış yıldır Atatürk Devrimi’nin kazanımlarını yok etmek için her yolu denediler ve kısmen de başarılı oldular. 9 Eylül’de İzmir’den denize dökülen ve Lozan’da dize getirilen emperyalistler, liberaller-irticacılar ittifakıyla yeniden ülkemiz üzerinde egemenlik kurdu. Madenlerimiz, limanlarımız, iletişim ve ulaşım araçlarımız, sanayi kuruluşlarımız, bankalarımız… yabancı sermayenin eline geçti. Eğitim, bilim, kültür, eğlence yaşamımız emperyalist etkilerle tanınamaz duruma geldi. Siyasal alanda ise durum faciadır. ABD ve AB emperyalistleri, yurdumuzun iç ve dış politikasında belirleyici güç konumundadır. Ekonomik alandaki borçlanmalar, Osmanlı dönemindeki kapitülasyonlarla eşdeğerdir. Bütün bu tablonun oluşmasında liberal-mürteci işbirliği vardır.
Peki, hükümet uygulamalarını öve öve göklere çıkaran bu köşe yazarlarına ne oldu da feryat figan etmeye başladılar? Neymiş efendim, RTE köşe yazarlarının yazma özgürlüğünü engellemek için patronlara baskı yapıyormuş. Basın özgürlüğü şimdi mi aklınıza geldi? Muhalif basın susturulurken, AKP’yi eleştiren yazarlar Silivri’ye gönderilirken neredeydiniz? Yaklaşık sekiz yıldır tek sesli bir Türkiye’nin oluşmakta olduğunu fark etmediniz mi? Bu liberal muhteremler, yurt dışından dinlenceden mi döndüler acaba? Sanki Türkiye’de yaşamıyorlar, ülkemizin nasıl bir korku toplumuna dönüştüğünü görmüyorlar. Bu imza kampanyasının genişletilerek tutuklu gazetecilerin serbest bırakılmasına yönelik yapılması, geç de olsa, doğru bir iş olur.
Şunu herkes iyi bilmelidir ki ülkemizde modern anlamda bir yaşam tarzı istiyorsak, Cumhuriyet değerlerini titizlikle korumamız gerekir. Son yıllarda ülkemizde, özellikle birkaç büyük ilin dışındaki yerlerde dinsel bir yaşam tarzı egemen durumdadır. Çağdaş yaşam biçimi hızla terk ediliyor. Bunun da en büyük sorumlusu iktidar partisidir. Bunu görememekse önemli bir aymazlıktır. İran İslam Devrimi, her renkten aydınımıza ders olmalıdır. Liberallerin ve solcuların, İran’da Humeyni’ye verdikleri desteğin bedelini nasıl ağır ödedikleri herkesçe bilinmektedir. Türk aydını, bu tür bir hataya düşmemelidir.
Benim de gazete patronlarına birkaç sözüm var. Sizler, Cumhuriyet Devrimi sayesinde bu olanaklara kavuştunuz. Her şeyinizi Atatürk’e borçlusunuz. Çağdaş iyi bir işletmeci; üretken olmayan, öngörüsüz, kurumuna zarar veren kişileri çalıştırmaz. Yirmi yıllık, otuz yıllık siyasal çizgilerini, düşüncelerini değiştiren kişiler, çıkarları söz konusu olduğunda sizi düşünürler mi? Şunu iyice bilmelisiniz ki ayağınız birazcık kaydığında ilk tekmeyi, meşhur ve zengin ettiğiniz bu köşe yazarlarından yiyeceksiniz. Bir zamanların hızlı solcuları, sert ülkücüleri ve de koyu Demirelcileri; şimdinin liberal köşe yazarlarının önemli bir kısmıdır. Değer sistemi olmayan, iktidara göre fikir değiştiren bu kişilerden ülkeye de basına da bir yarar gelmez. Bu tür kişiler için önemli olan halkın özgürlüğü değil, kendilerinin özgürlüğüdür. Ülke soyulurken, işsizler ordusu büyürken, işyerleri kapanırken; hak arayan işçiler, memurlar, öğrenciler coplanıp biber gazı yerken siz nerdeydiniz? Suçsuz insanlar tutuklanıp yaşamları mahvolurken özgür dilleriniz neden suskundu?
Başbakan’ın basın yayın organlarını tehdit etmesi kabul edilemez bir durumdur. Ancak bu, ilk kez yapılmadı. İktidarları boyunca bu konuda baskıcı oldular. Yandaş medya, birden ortaya çıkmadı. Yandaş medyaya tanınan ekonomik olanaklar da ortadadır. İnsanların özel yaşamları didik didik edilip linç kampanyaları yapılırken suskun kalmak, insan vicdanına ve ahlakına uymaz. Erdemli kişi, haksızlık kendisine değil, başkasına yapıldığında isyan eden kişidir.
Herkesin bir biçimde sesinin kısıldığı ya da kısılmak istendiği bir düzen demokratik olamaz. Tek sesli olmak, ancak diktatörlüklerde görülür. Demokrasi rengârenk çiçeklerin açtığı, farklılıkların bir arada dostça yaşandığı bir yönetimdir. Bu nedenle RTE’nin basınla ilgili açıklamaları basın tarihimizin ve demokrasimizin önemli bir talihsizliği, kara lekesidir.
Adil Hacıömeroğlu
4 Şubat 2010
Not: 8 Mart 2010 tarihli Ulus Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Yazılarımı http://adiladalet.blogspot.com adresinden okuyabilirsiniz.
yazınız güzel, ancak bir yanlış var... kurtuluş savaşından sonra bu hale gelmemiz, her şeyin emperyalistler tarafından talan edilmesinin sorumlusu liberaller değil, emperyalizmle işbirlği yapan tüm sermaye ve iktidar kesimidir... liberaller de bu durumu meşru gösteremeye çalışan yağdanlık takımıdır... Atatürk ölünce ihanet başladı ve devam ediyor....
YanıtlaSilDemokratik bir ülkede muhalefetsiz bir meclis düşünülemeyeceği gibi , muhalefetsiz medya da düşünülemez . O zaman bunun adı demokrasi olmaz . Dediğiniz gibi eski solcular , hangi şartlarda yön değiştirdiler ve bugün neden şikayet etmekteler , bugün en iyi durumda olan onlar değil mi .
YanıtlaSilKaleminize sağlık ...
Adil hoca, bazı terimleri iyi kullanmak gerek kanısındayım. Bunları siz de biliyorsunuz ama sanıyorum çeşitli nedenlerle belirtmiyorsunuz.
YanıtlaSil"Liberaller" deyimi...."Aydın" tanımı....Bu siyasi terimleri kullanırken döneme uygun kullanmak gerekir kanısındayım...
"Aydın" tanımı kullanılırken çok geniş ve ansiklopedik bir tanımlama olarak algilanıyor aynen "sol" tanımı algılandığı gibi..."Sol" tanımı Anadolu'da veya Türkiye'nin genel anlayışında PKK'dan başlayın CHP'ye kadar "sol" olarak algılanıyor ve hepsi aynı anlamda değerlendiriliyor...
Hiç kimse "PKK faşistir", "Kürt faşisti", "dinci faşist" terimini kullanamıyor....
"Liberal faşist" deyimi de kullanılabilir...
BOP-YDD güçlerinin kullandığı "Liberallerin" değil toplumun açmazı var kavram karmaşasında....
bunun çözülmesi ve aşılması gerek cesaretçe....
Yüreğinize sağlık sağolun...
YanıtlaSilYazarımızı kutluyor önemli vurgularının devamını bekliyoruz.
YanıtlaSilLiberal, serbestlikle ilgili, hoşgörülü ve serbest ekonomiden yana olan kimse olarak bilinse de bugünkü anlamı adeta her düzene uyabilen gibi bir anlam çıkıyor ortaya. Veya bukalemun gibi bulunduğu ortama göre şekil değiştirebilen kişiler de olabilir. Siyasilerin dillerden düşürmedikleri "demokrasi" sözü var. Hiç yerinde kullanılmasada gerçek anlamını biliyoruz. Gerçek anlamı değişiyormu? Asla! O yüzden gerçek anlamlara takılıp ta bugün kullanılan sahte anlamı teğet geçilmemeli. ÇEKİRGE
Teşekkürler aylar evvel bugünleri gördüğünüz ve yazdığınız için , okumasını ve anlamasını bilenler gelen günlerin sonunu gördü işte şimdi sıra son çivide hep birlikde bir diktatörün koltuğunu çok büyük bir arzuyla hazırladığına şait oluyoruz...Biz hazırlamadık bu günleri Aydın geçinen özgürlüklerden ve adaletten söz eden menfaatçi takımı hazırladı...
YanıtlaSilhadi bakalım dön dönebilirsen..döndürebilirsen...
Teşekkürler Adil Bey, yazılan her yazı yerinde tekrar okunur ve çok haklısınız...Sevgiler, saygılar...
Bu günkü liberallerin adı vatan hainliği ile eş değerdir çünki bunlara liberal denmez.Liberalliğin yüz karasıdır ve bu sözcüğü pisletmişlerdir yapısını özünü değiştirmişlerdir.Onların adı artık nanoştur nanoş..
YanıtlaSilEn büyük sorun aydın ihaneti sanırım.Yüzyıllardır değişmeyen gerçek.Osmanlı zamanında bunlara Levanten derlerdi.Her iki tarafa çalışır,kesesini doldurmaya çalışırlardı.Soya soya Osmanlı'nın suyunu çıkardılar.Şimdi de aynı şeyi yine yapıyorlar.Menfaati doğrultusunda dönen dönmeler.Hep kendi çıkarlarına çalıştıkları için toplumsal duygudan yoksundurlar.Her şey kapital için,derler.Kendilerinden başka herkes suçludur.Yanlız kendi akılları vardır.İçlerinde daime nefretten oluşan okyanuslar vardır.Kabardıkça kabarır.
YanıtlaSil