MONDROS VE BUGÜN


Mondros Antlaşması, 30 Ekim 1918’de imzalandı. Bu antlaşma, Birinci Dünya Savaşını itilaf devletleri ve Osmanlı yönetimi açısından bitiriyordu. Ancak anlaşmanın hükümlerine Türk Ulusu karşı çıkarak bağımsızlığını ve vatanını savunmak için örgütlenerek Kurtuluş Savaşını başlattı.

Mondros Antlaşmasına kısaca göz atalım...

Türk ordusunun dağıtılmasını istiyordu sömürgeci güçler... Günümüze baktığımızda değişen bir şey yok! Ergenekon, Balyoz... gibi kumpaslarla TSK dağıtılmak istendi. Ordu ile ulus arasındaki güven ve işbirliği önemli ölçüde zedelendi.

Osmanlı savaş gemileri teslim edilecek ve bir limanda itilaf devletlerince gözetim altında bulundurulacaktı Mondros’a göre... Günümüzde Türk Deniz Kuvvetleri önemli atılımlar yapıp gelişti. “Milli Gemi” projesiyle teknolojide bağımsızlık yolu seçildi. Yalan ve iftiralarla “Milli Gemi” projesinde emeği geçenler, soluğu Silivri, Hasdal... gibi tutukevlerinde aldılar.

İletişim ve ulaşım araçlarının itilaf devletlerinin denetiminde olması kararlaştırılmıştı Mondros’ta... Bugün de bakıldığında durum hiç de farklı değil o zamandan. Özelleştirme adı altında iletişim ve ulaşım araçlarımız emperyalist tekellerin elinde.

Türkiye’nin doğusunda yer alan altı ilde (Erzurum, Van, Bitlis, Elazığ, Diyarbakır, Sivas) bir karışıklık olursa bu illeri itilaf devletleri işgal edebilecekti. Burada amaç, Ermenistan ve Kürdistan’ın alt yapısını oluşturmaktı. Günümüzde de durum değişmemiştir. Bir ABD yetkilisi çıkıp kurulacak Kürdistan için Türkiye’den toprak alacaklarını söylemekte. Ne yazık ki iktidarda bulunan siyasal parti, aymazlık içinde susmayı yeğlemekte bu sözler karşısında.

Dün Mondros’la yapılmak istenenler, günümüzde AKP iktidarıyla yeniden sahneye konmakta. Türkiye adım adım parçalanmaya gitmekte.

Mondros’a karşı ilk büyük bağımsızlık ve özgürlük haykırışı Amasya Genelgesidir.

Şimdi de Amasya Genelgesine bir göz atalım...

“Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir.” Bugün de bu saptama geçerli değil mi?

“Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” Bir toplum, özgürlük ve bağımsızlığa giden yolda kendi gücüne güvenmekten başka ne yapabilir? Emperyalist saldırının yoğunlaştığı, işbirlikçilerin ihanet yarışına girdiği bir dönemde milletin gücünden başka neye güveneceğiz? Emperyalist başkentlerde iktidar arayışı milletin gücünü reddederek düşmana teslimiyet değil mi?

“Milletin içinde bulunduğu durum ve koşulların gereğini yerine getirmek ve haklarını gür sesle dünyaya duyurmak için her türlü baskı ve kontrolden uzak milli bir heyetin varlığı zaruridir.” Bu nedenledir ki kökleri halkın içinde olan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu. Kurtuluşa ve kuruluşa önderlik etti bu Cemiyet. Günümüzde de emperyalist saldırıyı göğüsleyip püskürtmek için milli bir cemiyete, partiye gereksinim var.

Ulusun tüm kesimlerini bir araya getirmek için bir örgütlenmeyle kurtuluş sağlanır. Kişisel çıkarları bir kenara bırakarak ulusun yüksek çıkarları için öne atılacak yurttaşlara gereksinim var. İşte, Vatan Partisi bu gereksinimin ürünüdür. Ulusu Atatürk’te, altıokta birleştirmektir amacı. Bu konuda önemli adımlar da atılmıştır.

Vatandan daha aziz ne var? Vatanda birleşmenin kime, ne zararı olabilir ki? O zaman Vatan’da birleşerek Cumhuriyet’i ve bağımsızlığımızı savunmak gerekmez mi?
                                             
  Adil Hacıömeroğlu
                                             
  17 Mart 2015


1 yorum:

  1. VATAN PARTİSİ umarım başarılı olur. Türkiye'nin önemli bir beyin gücü bu yeni siyasi partide toplanmıştır.Parti tabanı da Son derece bilgili ve çalışkan. Adil Bey de destek verdiğine göre sözde değil özde Atatürkçü bir oluşum.Dincilerin atışlarına da Prof.Yaşar Nuri Öztürk'ün kitaplarında verdiği bilgi ışığında cevap verilirse aşılmaz ve ebedi olur.

    YanıtlaSil