Bugün
heyecansız geçen bir seçim kampanyasından sonra herkes sandık başına gidiyor. Türlü
renkte görünen ve aslında birkaç renk olan siyasal partilerden birine oy
verecek seçmen. Bazılarının abartarak amacı saptırdığı gibi, bugün ne
Cumhuriyet ne de şeriat oylanacak. Yalnızca siyasal partilerin görünen
programları seçmenin beğenisine sunulacak.
Seçimde
“Cumhuriyet oylanıyor.” diyenler, başarısız olduklarında şimdiden bahaneyi
bulmuşlar. Başarısız olduklarında kendileri değil, Cumhuriyet kaybedecek. Tabi
bu arada bu siyaset cambazları, “Cumhuriyet kaybetti, şeriat kazandı.” diyerek emperyalizmin
güdümündeki gerici irticaya peşinen bir utku kazandırmaktalar. Böyle bir
aymazlığın Cumhuriyet sevgisiyle bir ilgisi olabilir mi?
Siyasetin
kilitlendiği, yönetimsel çözümsüzlüğün arttığı bir dönemdeyiz. Türkiye’nin
sorunları arttıkça siyasetçilerin sorunlar karşısında çaresizlikleri de çoğalmakta.
Acaba bugün sandıktan çözüm çıkar mı?
Sandıktan
çözümün çıkması tansıklara bağlı. Üç aşağı beş yukarı 7 Haziran’a benzer
sonuçlar çıkar. Bir partinin tek başına iktidarı çıkarsa kıl payı olur.
Koalisyon olasılığı güçlü. Sandık sonucu ne olursa olsun Türkiye, er geç yeni
bir erken seçime gebe. Çünkü siyaset iktidar ve muhalefetiyle yönetemezlik,
iktidarsızlık durumuyla karşı karşıya. Kısacası sistem çökmekte.
Muhalefet
partilerinin iktidar partisine öykündüğü neredeyse aynı izlence ve söylemlerle
ortaya çıktığı bir ortamda çözümün olmadığı peşinen kabullenilmiş demektir. Özellikle
medya ve güç odaklarının birbirine benzer dört partiyi ön plana çıkarmasıyla
çözümsüzlük, Türk seçmenine dayatılmıştır. Bu dört partinin Türkiye’nin temel
sorunlarına bakışları ve çözümleri konusunda fazla bir farklılıkları yok!
Yalnızca parti tabelaları ayrı. Hepsi NATO’cu, hepsi AB’ci, hepsi liberal
ekonomiden yana...
Şöyle
ki...
Türkiye’nin
en can alıcı sorunu: terör... Dört parti de bunun basit bir güvenlik sorunu
olduğunu düşünmekteler. Bir bölümü sorunun açılımla (yani terörle uzlaşmayla)
bir bölümü yalnızca savaşarak çözümleneceğini düşünmekteler. Terörün
emperyalizm tarafından ülkemizin başına bela edilmiş bir sorun olduğunu
görememekteler. Terörle savaşımın emperyalizmle savaş olduğunun farkında
değiller. Bu nedenle de oyalayıcı önlemlerle sonuç alabileceklerini
düşünmekteler.
Türkiye’nin
NATO üyeliğinin ülkemize tehdit yarattığı çok açıktır. Nedense TBMM’deki
siyasal partilerin NATO’dan çıkmak gibi yaşamsal bir konuyu akıllarından
geçirmemeleri ilginç olduğu kadar da düşündürücüdür.
Türkiye’nin
ikinci en büyük sorunu ekonomidir. Üretim çökmüştür. Hem sanayi hem de tarım
üretimi hızla gerilemekte. Buna bağlı olarak işsizlik de çığ gibi büyümekte.
Ama nedense bu üretim düşüklüğünün nedenleri hiç konuşulmamakta. Türkiye’nin
Gümrük Birliği Anlaşmasını imzalamasından sonra üretim, gelişmiş ülkelerin
insafına terk edilmiştir. Çağımızın kapitülasyonu diyebileceğimiz bu anlaşma,
Türkiye’yi yiyip bitirmekte. Ancak ne yazık ki Türk siyaseti bu yaşamsal konuyu
görmezden gelmekte. Türkiye’nin gerçeklerine uygun olmayan önerilerle ekonomiyi
düzelteceklerini sanmaktalar.
Gümrük
Birliği Anlaşmasına karşı çıkmayanların birbirlerinden farkları olabilir mi?
Yoksulluğun,
işsizliğin, soygunun arttığı bozuk bir ekonomik düzende rejim dışı akımların,
umutsuzluğun, terörün, adi suçların artması da doğaldır.
Siyasette
sert kutuplaşmanın arttığı bir dönemdeyiz. Bu durum, çözümü zorlaştırmakta.
Gerçeği ve sorunların çözümünü arayacak akılcı tutumun yerini inat almakta. “İnatla
murat olmaz.” demiş atalarımız. Akılcılığın egemen olmadığı bir ortamda çözüm
yollarını bulmak zordur. Çünkü akılcılığın ortadan kalkması; kişileri kör,
sağır, dilsiz yapar. Türkiye bu kör dövüşünü uzun süre sürdüremez.
Her
şeye karşın umutsuzluk bulutlarını dağıtmalıyız. Aklın ışığını çok değerli bir
fidan gibi beslemeliyiz. Aklın egemen olduğu bir Türkiye’de sorunların çözümü
de hızla bulunacak.
Gelecek
günlerin aydınlık olacağına inancım tamdır. Cumhuriyet düşüncesinin yeniden
altın dönemini yaşayacağı bir döneme geçişin doğum sancılarıdır bu sıkıntılı
depreşmeler. Türkiye, Atatürk güneşinin aydınlığında yeniden büyük bir devrimin
öngünündedir. Tarihin tekerleği hep ileriye döner. Onun kısa süreli patinajları
kimseyi aldatmasın.
Adil
Hacıömeroğlu
1 Kasım 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder