21
Ocak 2016 sabahı, Mustafa Koç’un geçirdiği kalp krizi nedeniyle Beykoz Devlet
Hastanesi’ne kaldırıldığı haberi neredeyse tüm televizyonlarda birinci haber
oldu. Türkiye’nin en büyük patronu, Beykoz’da acil servisteydi. Belki de ömrü
boyunca önünden bile geçmediği bir hastanede yaşam savaşı vermekteydi. Çoğu
kişiyi şaşkınlığa sürükleyen de bu durumdu.
Öncelikle
merhuma Tanrı’dan rahmet, Koç ailesine sabır dilerim.
Mustafa
Koç, kalp hastasıydı. Türkiye’nin en büyük özel hastanelerinden birinin
sahibiydi. Önemli bir işadamıydı. Sağlık kontrollerini zamanında yaptırdığını
düşünüyoruz. Bu sağlık kontrollerinde kalp krizi riskinin belirlenmemesi
ilginç. Diyelim ki, belirlendi… Bu konuda bir planlanmanın olmaması büyük
eksiklik. Türkiye’nin en büyük holdingini yöneten birinin kalp krizi
geçirdiğinde hangi hastaneye, hangi yolla götürüleceği önceden planlanıp
belirlenmesi gerekmez miydi? Hatta sağlık sorununu ön plana alarak hastaneye en
kısa sürede ulaşabileceği bir yerde evini kuramaz mıydı? Burada öngörüsüzlük,
en küçük olasılığı bile değerlendirmeyişin bir ihmali yok mu?
Türkiye’nin
patronlarına “Hayır!” diyebilecek danışmanlara, işvereni de olsa yanlış
yaptığında ona doğru yolu göstermede ısrarcı olabilecek doktorlara gereksinimi
var.
Asıl
büyük felaket, Koç’un hastalığının risk durumunun belirlenmemiş olmasıdır.
Türkiye’de sağlık sistemi hızla özelleştirilmekte. Özelleştirme, sağlık
sistemini mahvetmekte. Kamu kurumları hızla güç yitirmekte. Birçok kamu
hastanesine yıllardır bir çivi bile çakılmadı. Kamu hastaneleri lime lime
dökülmekte. Özel hastaneler ise süslenip püslenip göz boyamakta. Beş yıldızlı
otel konforuyla hastaların, pardon müşterilerin gözleri boyanmakta.
Ne yazık ki birçok doktor, popülist tavırlarla
medyatik olmanın peşinde. Bir televizyonda ekran yüzü olmak için bin takla
atanlar az değil. Televizyonlarda popüler olup özel hastanelerde başköşelere
kurulanları da unutmamak gerek. Ne kadar popüler, ne kadar ekran yüzüysen o
kadar çok hastan/müşterin olmakta. Bu durum, bilim yapmayı, tıbbi yenilikleri
izlemeyi, idealizmi yok etmekte.
Mustafa
Koç’un Beykoz’dan kendi hastanelerine götürülmesi iyi mi olmuştur, kötü mü?
Böyle bir soru sormak yanlış… Çünkü sonuç ortada… Hasta yaşamını yitirmiştir ne
yazık ki…
Popüler,
göz boyayıcı iş yapmak toplumumuzun en büyük sorunu. Bu durum, neredeyse tüm
sektörlerde egemen olmakta. Buna bir de torpil eklenince her şey mahvolmakta.
İnsanlar, hak etmedikleri işlerde, üst orunlarda toplum yaşamına zarar
vermekteler. Özellikle üniversitelerde idealist, çalışkan, üretken kişilerin
yükselmesinin önünün tıkalı olması bir başka sorun. Bilim yuvalarında bile bazı
hocaların kişilikli, dik duruşlu asistanlar yerine uysal koyunları araması
dikkat çekicidir.
Bir
doktor düşünün… İki yabancı dili, üst düzeyde bilsin. Daha uzman olmadan beş
makalesi tıp dergilerinde yayımlansın (Bu arada yıllardır öğretim üyeliği
koltuğunu işgal edip tıp dergilerinin yolunu bilmeyenler var.) . Güneydoğu’nun
bir ilçe hastanesi koşularında yapılmayacak bir ameliyatı başarıyla yapsın ve
hastasını kurtarsın. Bu başarı gazetelerde haber olsun. Koca ilçe yediden
yetmişe terörle değil de bilimle anıldıkları için gururlansın.... Ama bu
idealist doktora öğretim üyesi olma yolu kapatılmakta. Neden mi? Orun sahibi
kişileri hoş tutmasını bilmediği için… Bilim namusunu popüler olmaya yeğlediği
için…
Sağlık
sistemi baştan ayağa değişmeli. Hem de ivedilikle… İdealizmin yok olduğu
meslekler halka hizmet etmekte zorlanır. Önce mesleki idealizm…
Özelleştirilen
ve popülerlik bataklığına gömülen sağlık sistemi, Türkiye’nin en varsıl
kişisinin yoksul kişilerle eşitlemekte hastane acil servisinde. İlginç olan da bu
değil mi?
Adil
Hacıömeroğlu
24
Ocak 2016
Benzer bir durum, iş sağlığı ve güvenliği alanında var. İş yeri hekimlerinin, ne doğru düzgün muayene yapacak bir Odası ne de yeterli tıbbi aleti var. Varsa yoksa, tüzüksel kağıtları doldurup, arşivleyerek, istihdam edildiği Ortak iş Sağlığı ve Güvenliği firmasının patronu ne buyuruyorsa o yönde rapor hazırlayarak mesailerini dolduruyorlar. İdealist bir kaç hekim çıkıp da bağımsız ve saygın bir denetleme kuruluşu oluşturmuyor. TTB ise sadece maaş zammı için kılını kıpırdatıyor.
YanıtlaSil