DTK BİLDİRİSİYLE SAVAŞ İLANI

                                  
PKK’nın legal üst çatı örgütü Demokratik Toplum Kongresi (DTK), 26-27 Aralık 2015 günlerinde Diyarbakır’da toplandı. Toplantının ardından on dört maddelik bir bildiri yayımlandı. PKK, bu on dört maddede ne demek istiyor sırayla inceleyelim.
“1- Ülke genelinde kültürel, ekonomik, coğrafi yakınlıkları dikkate alınarak bir veya birkaç komşu şehri kapsayacak biçimde demokratik özerk bölgelerin oluşturulması. www.milliyet.com.tr)” Burada DTK, açıkça özerk bölgelerin olacağını savunmakta. “Kültürel” sözcüğüyle etnik kimlik vurgusu yapılmakta. “Coğrafi” sözüyle de Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki iller söz konusu edilmekte. DTK, bildirinin daha ilk maddesinde ayrılık vurgusu yapmakta. Bu anlayışın varacağı yer, Türkiye’nin bölünmesidir.
“2- Tüm bu özerk bölgelerin ve kentlerin demokratik esaslarla seçilmiş meclisler ve meclisler içinden seçilmiş özyönetim organları tarafından Türkiye’nin yeni demokratik anayasasının temel prensipleri çerçevesinde yönetilmesi, Özerk Bölgelerin halk iradesinin ayrıca TBMM ve merkezi yönetimde de demokratik esaslar temelinde temsil edilmesi.” Bu maddeyle özerk bölgelerin bağımsız yönetimlerinin oluşturulması savunulmakta. Bu yolla yeni anayasa görüşmelerine yön verilmek istenmekte. Bölücülüğün yeni anayasaya sokularak üniter devlet yapısının ortadan kaldırılması amaçlanmakta. Bu yolla da ulus devleti yok etmenin bir aşaması olarak düşünülmekte. Kısacası, Türkiye’nin bölünmesini anayasa aracılığıyla yapmak istemekte PKK.
“3- Demokratik özerk bölgeler ve diğer idari birimlerde merkezi yönetimin seçilmişler üzerindeki her türlü vesayetine son verilmesi, seçilmişleri görevden alma yetkisinin kaldırılması, Merkezi yönetim organlarının, yeni demokratik anayasa ilkelerine uyulması doğrultusundaki denetimleri dışında bölgesel ve yerel yönetimler üzerindeki her türlü vesayetinin son bulması.” Bu maddede anlatılanların Türkçesi şu: Ben, yerel yönetimimde bulunan yerleri istediğim gibi yönetirim; devlet, yani merkezi yönetim bana hiçbir biçimde karışamaz. Ayrıca merkezi yönetimin aldığı kararlara da uymak zorunda değilim. Bunun adı, ayrı devlet kurmak değil de nedir?
“4- Özerk bölge ve kentlerde şehir, mahalle, köy, kadın ve gençlik meclislerinin farklı halklar ve inanç toplulukları meclislerinin, sivil toplum örgütlerinin karar alma ve denetleme süreçlerine doğrudan katılımının sağlanması.” Açıkça denmektedir ki, Türkiye etnik ve inanç ayrımı temelinde parçalara ayrılsın. Her parça da kendi başına hareket etsin. Anlaşılacağı üzere DTK bildirisi, beylikler dönemi başlatmak istemekte.
“5- Demokrasinin derinleşmesi, kapsamlılaşması, özgür ve demokratik yaşamın sağlanması açısından kadınların meclislerde, tüm karar mekanizmaları ve özyönetim kademelerinde eşit temsilin tanınması. Kadınların ihtiyaçları doğrultusunda meclis, komün ve toplumsal kurumlar kurabilmesi, kadın kurumları ve kadınlarla ilgili kararların tamamen kadın meclislerinin onayından geçmesi. Kadının her alanda özgür ve özerk örgütlenmesinin tanınması.” Kadına önem veriyor görünerek demokratik görüntü verme isteğidir burada anlatılanlar. Kadınlar, “eşbaşkanlık” adı altında güya önemsenmekte PKK’ca. “Eşbaşkanlık” tamamen göstermelik bir uygulama ve kandırmaca. Güneydoğu’da yaygın olan ve kadını köleleştiren hiçbir uygulamanı karşısında görmedik PKK’yı. Ne berdele, ne çocuk gelinlere ne de çok eşliliğe karşı çıktılar bugüne kadar. Akraba evliliklerini eleştirdiklerini gören var mı? Kadını, çocuk doğurma makinesi durumuna getiren feodal anlayışa karşı bir söylemlerini işiten var mı?
“6- Gençliğin karar mekanizmalarında ve özyönetim organlarında yer alması. Bu açıdan geçliğin her alanda özgün örgütlenmesi ve karar mekanizmalarına özgün kimliğiyle katılmasının sağlanması.” PKK, gençliği “özgün” olarak yalnızca militan olarak kullanmakta. Gencecik çocukların (Ortaokul düzeyinde çocuklar da epey çoğunluktadır.) eline silah verilerek terör eylemlerinde kullanılması hem insan hem de çocuk haklarına aykırıdır. Çocuk ve gençleri, yalnızca eline silah vererek anımsayan bir anlayışın gençlerin demokratik haklarından söz etmesi son derece gülünçtür.
“7- Her kademede eğitimin özyönetimlere bırakılması. Türkçenin yanı sıra bütün anadillerinde eğitim ve öğretim dili olması. Eğitim müfredatında genel müfredat dışında yeni demokratik anayasa, evrensel değerler ve insan hakları çerçevesinde yerelin tarihi, kültürel ve toplumsal özgünlükleri ve ihtiyaçları temelinde müfredata eklemeler yapılması. Türkçenin yanında yerel dillerin de resmi dil olarak kabul edilmesi.” Laf kalabalığına gerek yok! Açıkça çıkıp deyin ki “Çift resmi dil istiyoruz.” Yani Anayasanın ilk dört maddesini değiştirmek için yapılan kamuoyu oluşturma manevralarıdır bu laf kalabalığı. Çağdaş ülkelerde Belçika dışında iki resmi dili olan bir ülke var mı? O Belçika ki Avrupa dengeleri gereğince payandalarla ayakta durmakta.
“8- Dil, tarih ve kültür alanında her türlü çalışma yapabilmek. Aynı zamanda inanç ve ibadet hizmetleri sunan kurumların özerk kurumlar olarak örgütlendirilmesinin sağlanması.” Bu açıklamayla laiklik rafa kaldırılmak istenmekte. “İnanç grupları” sözüyle mezhepler, tarikat ve cemaatler vurgulanmakta. Yani din, tamamen devlet denetiminden çıkarılmakta. Ayrıca “dil, tarih, kültür alanındaki çalışmalar” denerek anlatılmak istenen, Kürtlere ulusal bir kimlik yaratma uğraşısıdır.
“9- Bütün seviyelerdeki sağlık ve tedavi hizmetlerinin özerk yönetimlerce sunulabilmesi.” Bununla sağlık hizmetleri, özerk yönetimlerin elinde olacak. Merkezi yönetim, sağlık alanından çekilecek.
“10- Yargı sistemi ve adalet hizmetlerinin Özerk Bölge Modeline göre yeniden düzenlenmesi.” Merkezi yönetimden ayrı bir yargı sisteminin oluşması istenmekte. Kısacası, Türkiye’nin farklı bölgelerinde, farklı adalet sistemi olacak. Her bölgenin yasası farklılık gösterecek. Ondan sonra da kalkıp her şeyiyle farklı olan özerk bölgelerin aynı ülkenin parçaları olduğu söylenecek öyle mi? Buna kargalar bile güler.
“11- Toprak, su ve enerji kaynaklarının ekolojik çerçevede toplum yararına işletilmesi, denetlenmesi ve üretimden pay alma yetkisinin Özek Bölge Yönetimine verilmesi. Özyönetimin tarım, hayvancılık, sanayi ve ticaret dahil her alanda genel demokratik anayasa ilkelerine ters düşmeden her türlü üretim ve işletme birimleri oluşturma, bu tür toplumsal ve bireysel girişimleri destekleme, teşvik etme, hibe desteği sunma yetkisine sahip olması.” Görüldüğü üzere neredeyse tüm ekonomik etkinlikleri yönetme, düzenleme yetkisi özyönetimde olacak. Şimdi adama sormazlar mı?.. Peki, merkezi yönetim ne yapacak, ne işe yarayacak?
“12- Özerk Bölgenin Yönetim alanında ve kent içinde, her türlü kara, hava, deniz ulaşım hizmetlerini sunması ve denetimini sağlaması. Trafik hizmetlerinin merkezi trafik kurumları ile uyumlu halde yerel yönetim organları denetimindeki birimlerce yürütülmesi.” Ulaşım hizmetlerini de özyönetim yapacak. Ancak lütfetmişler, trafik hizmetlerinde merkezi yönetimle işbirliği yapılması gerektiğini söylemişler.
“13- Yukarıda belirtilen hizmetlerin sunulabilmesi için yerelde bütçelemenin Özerk Bölge Yönetimine devredilmesi ve kadın odaklı bütçelemenin esas alınması; merkezle ve diğer yerellerle varılacak anlaşmalara ve hakkaniyet ilkelerine bağlı olarak bazı vergilerin özyönetim birimleri tarafından toplanması. Merkezin yerelden topladığı bütün vergi gelirlerinden yerele pay verilmesi. Merkezin, bölgelerin gelişmişlik farkını giderecek şekilde tedbirleri alması.” Merkezi yönetim, bütçesini özerk bölge yönetimlere terk edecek. Böylece devletçik her yanıyla oluşmuş olacak. “Kadın odaklı bütçeleme” sözüyle de bölücülüğe kılıf uydurulmakta. PKK; süslü sözlerle bölücülüğünü, feodal düşüncelerle bezenmiş yapısını örtmede başarılı. Ne yazık ki bu süslü sözlere kanan birçok iyi niyetli insan var.
“14- Özerk Bölge Yönetiminin denetiminde, yereldeki asayişin tümünü sağlayacak resmi yerel güvenlik birimlerinin sağlaması, bu birimlerin Anayasal kurallar çerçevesinde ihtiyaçlara bağlı olarak kurulmuş merkezi savunma ve güvenlik birimleriyle koordineli olarak çalışması.” Asayişin sağlanması da özyönetimde... Bari elleri değmişken bu asayiş birimlerinde kimlerin görev alacağını da söyleseler açıkça. Şu anda, Güneydoğu kentlerine harabeye çeviren PKK’nın YDG-H militanlarından oluşan asayiş timlerinden yararlanacakları çok açık.
DTK bildirisinde birçok kişinin dikkatinden kaçmış küçük olarak görülebilecek, ama bence önemli bir ayrıntıya değinmek zorundayım. “Özerk Bölge Yönetimi” tanımını oluşturan sözcüklerin hepsi büyük harfle başlamış. Yani özel ad olarak kullanılmış. Bu sözün tekil olarak kullanılması da ilginçtir. Bu kullanımla yalnızca bir özerk bölgenin kastedildiği açıktır. Ayrıca bu kullanımla anlatılmak istenen ABD uydusu olacak İkinci İsrail’dir.
DTK bildirisinde görüldüğü gibi eğitim, sağlık, ekonomi, bütçe, vergi, tarım, hayvancılık, sanayi, ticaret, bayındırlık, ulaşım, güvenlik, yönetim, adalet... gibi akla gelebilecek her türlü hizmet ve etkinlik özyönetimlerce yapılacak. Böylece merkezi yönetim etkisizleşecek, işlevsiz kalacak. İşlevi olmayan bir şeyin var olmasının gereği de kalmayacak. Bölünmeyi Anayasanın hükmü durumuna getirecek cin fikirli bir öneriler dizisi bu bildirge.
PKK, DTK bildirgesiyle AKP, özellikle de RTE ile pazarlığa oturmak istemekte. Başkanlık istiyorsan özerkliğimi ver, demekte açık açık. Bakalım, bu pazarlık önerisine RTE ve AKP’nin yanıtı ne olacak?
Ne yazık ki, buram buram bölücülük kokan DTK bildirgesinin TBMM’de görüşülmesini isteyen, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu Partisi CHP’nin TR 705 kodlu CİA haber elamanı Halk haber elemanına casus der.) genel başkan yardımcısı.
Başta iktidardaki AKP olmak üzere ana muhalefet partisinin baş başa vererek yeni anayasa yapma düşüncesi, tamamen kendilerinin PKK’nın kuyruğuna takılarak bölücülüğe destek olmaktır. Bu durum aymazlıktır. Türk Ulusu, bu aymazlığa sessiz kalmayacaktır. Türkiye, bölücü anayasa düşüncesine karşı mücadele etmeli. Önümüzdeki günlerin en büyük ulusal görevi de budur.
DTK/PKK, yayımlandığı bildiriyle Türkiye’ye savaş ilan etmiştir. Çünkü bir ülkenin bölünmesi ancak savaşla olur. Bakalım, bu savaşın safları nasıl oluşacak. Türkiye’nin yanında olanlarla karşısında olanların savaşı bu. Ey sözde aydınlar, AB’ci solcular, Vahabilik’i İslam sanan yobazlar, fırıldak gibi dönen liberaller; ABD, İsrail ve PKK’nın safında mısınız, yoksa Türkiye’nin mi?
                                               Adil Hacıömeroğlu

                                               2 Ocak 2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder