22 Şubat 2017
Çarşamba günü… Bakırköy-Yenikapı-Bostancı seferini yapan deniz otobüsündeyiz. Bakırköy’de
esnaflık yapan ve Anadolu yakasında oturan esnaflar. Haftanın yedi günü iki
kıta arasında gidip geliyorlar bıkıp usanmadan.
Karşılaştığım esnafların
hepsini tanıyorum. Kimini Bakırköy’den, kimini ise deniz otobüsü yolculuğundan.
Yolcu bekleme salonuna erken gelince karşılaşıyoruz. Selamlaşma, hal hatır
sormadan sonra içlerinden biri konuya giriyor. “Hocam, halkoylamasında ne olur?”
diye soruyor.
Esnaf arkadaşın
sorusuna yanıt vermek yerine soru soruyorum ona: “İşler nasıl?” “Sorma…” diye
yanıtlıyor beni. Siftahsız günlerimiz oluyor. Birçok esnaf arkadaş kirayı bile
çıkaramıyor.” diyor üzüntülü ve kaygılı bir sesle. “Neden?” diye ekliyorum.
Hepsi birden: “Neden olacak… Ekonomik kriz çok büyük... Piyasa allak bullak…”
Ben, susarak meraklı
gözlerle sırayla gözlerini tarıyorum. İçlerinden biri: “Yalnızca inşaatla olur
mu? Ülke kalkınır mı böyle? Üretim olacak, üretim. İnşaat piyasası da şişti
kaldı. Satan çok, alan yok!” diyerek durumu özetledi.
Yolculuk sırasında
konuştuğum esnaf arkadaşların çoğunluğu muhafazakâr demokrat olarak nitelemekte
kendilerini. Gündemi iyi izlemekteler. Yorumları gerçekçi…
Bana soru soran ilk
kişiye dönüyorum: “Sizce halkoylamasında ne çıkar?” diye soruyorum. Onun bana
sorduğu soruyu ona yöneltiyorum. O, gülerek “Hayır çıkar.” diyerek kestirip
atıyor. Diğerleri de onu onaylıyorlar tereddüt etmeden. İçlerinden biri: “Bak
Hoca’m, çarşılar yanarken kepenkler kapanırken, iflaslar artarken esnaf ‘evet’
oyu vermez.” diyerek ortaya atılıyor.
Söyleşimiz ekonomiden
çıkıp başkanlığın siyasal boyutuna geliyor. Onlar konuşuyor, ben dinliyorum. Başkanlığın
ABD dayatması olduğundan söz ediyor birisi. Diğeri, başkanlığın toplumu
huzursuz edeceğini anlatıyor. Bir diğeri ise TBMM’nin denetim yetkisinin
ortadan kalkmasına epey içerlemiş durumda
.Ben söze giriyorum. Erdoğan’ın
1993’te başkanlıkla ilgili söylediği sözü anımsatıyorum: “Başkanlık sisteminin
ortaya çıkışı, bir özentinin ya da ABD emperyalizminin bize bir tavsiyesi.
Bunun oluşması için siyasetle serbest piyasanın oluşması lazım.” Neredeyse
hepsi birden: “Yapma be Hoca’m! Doğru mu bu?” diye sordular. “Evet, doğru…”
karşılığını verdim.
Tayyip Erdoğan’ın, 15 Temmuz darbesi gecesi cep
telefonuyla bir özel televizyon kanalına bağlandığında yaptığı konuşmadan bir örnek
veriyorum. “Bu ülke, demokratik parlamenter sisteme inanmış bir ülkedir.” sözünü
söyleyip susuyorum.
Esnaflardan en genç olanı: “Bu kadar da olmaz abi!”
diyerek söyleniyor. Ardından: “Sıkıştığı zaman TBMM; paçayı kurtarınca da
başkanlık diyor.” sözlerini söylüyor öfkeyle. Camdan denizi izleyen arkadaş, “Sen
inanırsan, o her şeyi söyler.” diyerek susuyor.
Başkanlık sistemi konusunda söylenecekler bitti. Konu,
kentsel dönüşüme geldi. Bu konuda öfkeler kabardı. Hepimiz olanın “kentsel
dönüşüm değil, rantsal dönüşüm olduğu” düşüncesinde birleştik.
Güneş çoktan battı. Bakırköy’den ayrılalı elli dakika
geçti ve Bostancı İskelesi’ndeyiz. Esnaflardan ikisi “İyi akşamlar!” dileyip
ayrıldı. Üçüyle birlikte birazcık yürüyüp ayaküstü konuşmamızı sürdürdük. Bu
arada telefonlar çalmaya başladı. Arayanlar eşlerimiz... Tabi, siparişler var. Marketler
kapanmadan yetişmeliyiz. Vedalaşarak ayrıldık.
Erdoğan’ın Bursa, Aydın, Balıkesir mitinglerini neden
iptal ettiğini, bir akşamüstü yaptığımız deniz otobüsü yolculuğundan anlamış
bulunuyoruz. Peki, siz anladınız mı mitinglerin neden iptal edildiğini?
Adil
Hacıömeroğlu
23
Şubat 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder