23
Şubat 2017 Perşembe… Lodosla ılımış akşam, geceye doğru akmakta… Bir yandan
Türk kahvesi içerken bir yandan da Ulusal Kanal’da Aydınlık Gazetesi Yazarı
Rafet Ballı’nın, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’le söyleşisini
izliyorum.
Eşim,
balkon kapısına yakın koltukta internette bir şeyler araştırmakta. Kafası
elindeki akıllı telefona gömülmüş durumda, gözleri ekranda, kahvesini bitirmiş.
Hiç istifini bozmadan soruyor: “Doğu Bey, hangi kanalda?” Ben, “Ulusal
Kanal’da…” diyorum. Şaşırıyor. “İnanmıyorum, Ulusal Kanal olamaz burası.” diye
yanıtlıyor beni. Bana inanmadığından kafasını deve kuşu misali gömdüğü akıllı
telefondan kaldırıp bakıyor. Gözlerine inanamıyor, yerinden kalkıp televizyonun
önüne kadar geliyor. “Gerçekten Ulusal Kanal’mış!” diye mırıldanıyor
şaşkınlıkla.
“Peki,
soru soran gazeteci kim?” sorusunu yöneltiyor bana. “Rafet Ballı…” yanıtını
veriyorum. Şaşkınlığı iyice artıyor. “Muhalif olsa böyle zor soruları sormaz.
Helal olsun!”
Dün
akşam, Doğu Perinçek-Rafet Ballı söyleşisini izleyen eşimin şaşkınlığını doğal
karşılıyorum. Çünkü yıllardır böylesi bir söyleşi görmemiştik televizyonlarda.
Siyasetçiler çıkar, karşısına bir iki yandaş gazeteci oturtulur ve çanak
sorular sorularak izlence sürdürülür. Siyasetçi, ne söylemek istiyorsa onu söyler.
Eleştirel soru sorulmaz. Bu arada bol bol da övgüler yapılır. Halkımız da bu
tür gazetecilere “yağdanlık” adını verir.
Rafet
Ballı, özgür bir gazeteci… Yazılarında büyük bir gözlem, düşünsel birikim ve
emek var. Bu nedenle de köşesinde gerçekler yer alır. Donanımlı, birikimli
olduğu için özgüveni tam... Sayın Perinçek’le yaptığı söyleşide arkadaşlık,
yoldaşlık, içtenlik ve saygı var. “Dost acı söyler.” atasözüne uygun davranış söz
konusu. Bu nedenle de soruların en zorlarını soruyor. Soruyor ki Doğu Bey, halkın
beynini kemiren çelişkileri çözsün, kendisiyle ilgili yanlış anlamaları ortadan
kaldırsın. Düşündüklerini en iyi biçimde anlatsın. Soruları sorarken
karşısındakinin hoşuna gidip gitmeyeceğini düşünmüyor. Önemli olan konuları
aydınlatmak. Söyleşide hatır gönül yok!
Doğu
Bey’e gelince… Siyasal yaşamı boyunca en ağır eleştirilere uğrayan devrimci bir
siyasetçi. Buna karşın hangi koşulda olursa olsun bir milim şaşmıyor
düşüncelerinden ve inandığı doğruları anlatmaktan. Bu kararlığı, çoğu zaman
hapisle cezalandırılıyor. Ballı’nın soruları karşısında, çoğu zaman mutlu
oluyor. Ama kızdığı, soruya bozulduğu olmuyor. Özgüvenli ve halkına karşı
sorumlu bir siyasetçi olarak her soruyu, açık yüreklilikle yanıtlıyor. Yüzünde
hep mutluluk ifadesi var. Soruların altında kalmıyor; beyinsel ışığı, en
karanlık soruları aydınlatıyor.
Keyifle
başlayan söyleşi, keyifle bitiyor. Söyleşinin bitiminde Doğu Bey’i sürekli
eleştiren birkaç arkadaşım arıyor. Ballı-Perinçek söyleşilerinin düzenli olarak
sürdürülmesi dileklerini iletiyorlar. Böyle bir söyleşiye, Doğu Bey’in dışında
hiçbir siyasetçinin cesaret edemeyeceğini söylüyorlar.
Dün
akşamki söyleşide; Doğu Perinçek cesareti, kararlılığı, özgüveni, aydın
kimliği, halkına karşı açık görüşlülüğü ile ders veriyor siyasetçilere.
Rafet
Ballı ise “Gazeteci nasıl olmalı?” sorusunun yanıtını işliyor belleklere. Hem
Ballı hem de Perinçek, adeta ders verdi beyazcamdan. İletişim fakülteleri alsınlar
bu söyleşiyi, derslerde öğrencilerine döne döne izletsinler. İzletsinler ki
adam gibi gazetecinin nasıl olacağını öğrensin gençler. İzletsinler ki adam
gibi bir siyasetçinin hangi özelliklere sahip olması gerektiği herkesçe
bilinsin.
Bütün
mesele adam olmakta. Herkesin dilinden düşürmediği sözcükler “demokrasi ve
özgürlük” … Beyinler özgürleşmeli öncelikle. Demokrasinin olması için de özgür
beyinlere ivedilikle gereksinim var. Dün akşamki söyleşide “Demokrat lider
nasıl olur?” sorusunun da yanıtı var. Dileyelim ki basınımızda Rafet Ballı’lar,
siyasette Doğu Perinçek’ler çoğalsın. Çoğalsın ki memleketimiz sığ düşünceli
düşünsel korkaklardan arınsın.
Adil
Hacıömeroğlu
24
Şubat 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder