Tüketici,
meyve ve sebze fiyatlarının pahalılığından; üretici ise ürettiği ürünleri
maliyetinin altında sattığından dertli. Neden üretici de tüketici de piyasa
koşullarından memnun ve mutlu değil?
Basın
ve yayın organlarında sık sık şu haberlere rastlarız:
“Türkiye’nin
turp gereksiniminin yüzde yetmişini karşılayan Kadirli’de tarlada elli kuruşa
satılan ürün, İstanbul’da üç lira.”
“Gazipaşa
halinde salatalığın fiyatı on beş kuruşa düştü.”
“Bursa’nın
Yenişehir İlçesinde sofralık sırık domatesler tarlada kaldı.”
“Bilecik’te
tarlada kırk kuruşa satılan marul, İstanbul’da pazarda üç liraya satılıyor.”
“Bafra
Ovasında erkenci karpuz otuz kuruşa satılıyor.”
Neyse
sözü uzatmayalım. Nerdeyse her gün benzer haberlerle karşılaşmaktayız. Tarlada,
bahçede yok pahasına satılan meyve ve sebze tüketiciye neden astronomik
fiyatlarla ulaşmakta?
Öncelikle
söyleyelim ki ülkemizde tarım, üstünkörü yapılmakta. Özellikle Özal döneminden
itibaren planlı ekonomi terk edilmiştir. Türk tarımı merkezi plansızlığın,
ilgisizliğin, desteksizliğin, uzağı görememenin, hem üreticiyi hem de tüketiciyi
düşünememenin, modernleşememenin sıkıntısını yaşamakta. Bu plansızlığın en
çarpıcı örneği, bu yıl içinde gördüğümüz soğan ve patates fiyatlarıdır.
Üretimin planlanamaması, ülke gereksinmelerinin belirlenememesi, çiftçinin
bilinçlendirilmemesi, üreticinin yönlendirilmemesi nedeniyle soğan ve patates
fiyatları el yaktı.
Türkiye’de
sebze ve meyve, serbest piyasa gereğince oluşturulan hal sistemiyle üreticiden
tüketiciye ulaştırılır. Bu nedenle aracı kişiler, malı üretenden daha çok
kazanır. Bu sistemde hem üretici hem de tüketici zararlı çıkmakta.
Peki,
hem üreticiyi kazandıran hem de tüketicinin ucuz sebze ve meyve edinmesini
sağlayan bir sistem oluşturulamaz mı? Tabi ki oluşturulur. Üstelik bu konuda
oldukça deneyimi olan bir ülkeyiz.
Üreticiyi
de tüketiciyi de koruyan sistemin iki ayağı vardır.
Birincisi,
üretici de tüketici de kooperatifler kurmalı. Yani üretici ve tüketici
kooperatifleri kurulmalı, tıpkı 12 Eylül (Özal) öncesi olduğu gibi. Türkiye’nin
dört bir yanındaki üretici kooperatifleşmeli ve ürününü elbirliğiyle pazara
sunmalıdır.
Tüketiciler;
köy, mahalle, işyeri, sosyal gruplar temelinde örgütlenerek tüketici kooperatiflerini
kurarak sebze, meyve alımını doğrudan üreticiden yaparak ve çok az kar koyarak
üyelerinin tüketimine sunmalıdır. Böylece hem üretici, hem tüketici hem de
kooperatif üyeleri kazanmalı. Burada kazanç iki yoldan olmakta. İlki,
üreticinin zararına mal satması önlenmekte. Tüketici de aracısız ucuz mala
kavuşmakta. Kazancın bir diğer yönü de kooperatif üyelerinin kooperatifin kârından
pay almalarıdır.
Unutmadan
söyleyelim: 12 Eylül (Özal) yönetimi ilk olarak kooperatifleri kapatmış,
mallarına da el koymuştur. Çünkü liberal ekonomik sistem, kooperatifleşmeye
izin vermez.
Meyve
ve sebzenin üreticiden tüketiciye ulaşmasında en önemli görev belediyelere
düşmekte. Bu da bu işin ikinci yoludur. Yıllar öncesine baktığımızda birçok
belediye halk pazarları, tanzim satış dükkânları, “üreticiden tüketiciye” adlı
kampanyalar örgütlerdi. Bu yolla halk ucuz ürüne ulaşırken üretici de
yetiştirdiği ürünün yok pahasına gitmemesinden mutluluk duyardı. Belediyeler
(Burada parti ayrımı yapmıyorum.), kendilerini zamanla liberalizmin uyuşturucu
rüzgârlarına kaptırarak halk pazarlarının amaç dışına çıkmasına, tanzim satış
dükkânlarının kapanmasına göz yumdular. Böylece üretici ile tüketiciyi birbirine
bağlayan büyük ve önemli bir köprü yıkıldı.
Türkiye,
dünyanın önemli bir tarım ülkesi olarak üreticisini de tüketicisini de korumak
zorundadır. Bunun yolu da kooperatifleşmenin ivedi olarak yaşama geçirilmesi,
belediyelerin gereksiz işleri bırakarak halk pazarlarını, tanzim satışları yeniden
yurttaşın hizmetine sunmasıdır. Ayrıca destekleme alımı yapmayan bir hükümet,
çiftçisine, tarımına, tüketicisine ihanet eder.
Çiftçinin
ucuz tohum, gübre, mazot, elektrik, araç ve gereç gereksinimi devletçe
karşılanmalı. Sulanmayan toprak olmamalı ülkemde. Tarımsal sorunlar üreticiye
kulak verilerek çözümlenmeli. Dışalım gibi kolaycı yöntemlerle üreticilik yok
edilmemeli.
Siyasal
iktidarlar hem üreticiyi hem de tüketiciyi aracılara soyduran bir sistemden
yana olmamalı. Olursa eğer, bu onların halk karşıt olduklarını gösterir.
Türkiye’den çok küçük ve verimsiz arazilerde büyük çapta üretim yapan
ülkelerden öğrenilecek çok şey var. Ancak asıl öğreneceğimiz kendi
geçmişimizdir. Cumhuriyet’in üreticiye, köylüye verdiği değerdir.
Bugün başta ABD olmak üzere liberalizmin öncüsü olan
birçok ülke, halkı ezen bu sistemden vazgeçmekteler. Türkiye’yi yönetenlerin
halâ bu liberal politikalarda ısrar etmeleri anlaşılamaz bir durumdur. Tek çözüm,
devletimizin kurucu anlayışındadır.
Adil Hacıömeroğlu
18
Temmuz 2018
Bir koyundan bir post çıkar. Bir koyundan birkaç post çıkarmak,hak etmeyene hak vermek,yani aracılarıda nemalandırmak anlamına gelmekte olacağı için,bu durum adalete münafi olup,zulümdür. Bir atasözümüzde belirtildiği gibi;"Zulüm ile abad olanın akibeti berbat olur."
YanıtlaSil