ABD;
Vietnam, Laos, Kamboçya’da on binlerce masum insanı hunharca katlediyor… Aradan
yıllar geçtikten sonra filmler çekiliyor Çin Hindi’ndeki savaş üzerine… ABD’deki caniler haklı; Vietnamlı, Laoslu,
Kamboçyalı masumlar cani olarak gösteriliyor. Filmi izleyen mazlum ulusların
halkları, bu filmleri izlerken ABD’nin yarattığı sözde kahraman, özde canileri
elleri patlayıncaya dek alkışlıyorlar.
ABD,
“arka bahçem” dediği Latin Amerika ülkelerinde art arda darbeler düzenliyor. Amerikan
işbirlikçisi darbeci faşistlerce on binlerce insan katlediliyor dünyanın
gözünün içine baka baka. Bu kırımlar, “özgürlük, demokrasi” sosuyla kocaman bir
hamburger içinde mazlumların yanı sıra kendini aydın sananlara da yediriliyor.
ABD,
Venezuela’nın meşru devlet başkanına herkesin gözü önünde darbe düzenliyor… Bu
darbeyi ABD’nin demokrasi ve özgürlük aşığı(!) yöneticileri açıkça söylüyorlar…
Türkiye’nin ilerici geçinenleri, Maduro’yu diktatör ilan edip “demokrasi”
kampanyaları düzenlemekteler utanıp sıkılmadan…
Bolivya’nın
yüz yılı aşkın bir süreden sonra yerli İnkaların (Kızılderili) torunlarından
Evo Morales, devlet başkanı oluyor. Tıpkı Atatürk gibi emperyalist sömürüye son
vermek amacıyla ülkesinde devletleştirme/millileştirme politikası uyguluyor. ABD,
Morales’i deviriyor. Bu rezaleti ülkemin demokrasi aşığı(!) sözde aydınları elleri
patlayıncaya dek alkışlamaktalar, diktatör(!) gitti diye…
ABD,
Irak’ı işgal ediyor…
ABD;
Suriye, Libya’da devleti yıkıyor…
ABD,
İran’ı karıştırmaya çalışıyor, Kasım Süleymani gibi bir askeri, dünyada yazılı
olan ve olmayan hiçbir hukuk kuralını tanımadan öldürüyor…
Türkiye,
Libya ile “Mavi Vatan”ımızı savunmak için olağanüstü bir anlaşmaya imza atıp
emperyalist planları geçersizleştiriyor… Libya’da iktidarda İhvancılar var olduğu
sözü her yanı kaplıyor. Bu güzel anlaşmayı savunmak yerine, ABD merkezli propaganda
aygıtına teslim oluyor sözde aydınlarımız.
İran,
Irak’taki ABD üslerini vuruyor. Sözde aydınlarımız koro halinde “Bu danışıklı
dövüştür, tiyatrodur.” demekteler 15 Temmuz darbe girişiminde olduğu gibi.
Neyse
sözü uzatmayalım…
Türk
kamuoyu, haber ve yorumları nereden alıyor? Yandaş, merkez ve kendini muhalif
sanan medya; daha çok ABD, az da olsa diğer batılı emperyalist ülkelerin haber
ajanslarından öğreniyor olayları ve bunları haber diye günün yirmi dört saati
halkımıza anlatıyorlar. Bu haberlere dayanarak saatlerce yorumlar yapılmakta.
Anlı
şanlı Türk televizyonlarının gazetelerinin Tahran, Şam, Bağdat, Kahire, Beyrut,
hatta Moskova ve Pekin muhabirleri yok! Gerçeği kendi gözleri ve kulaklarıyla
öğrenmek yerine emperyalistlerin sunumuyla anlatmaktalar kamuoyuna. Yalan, emperyalistlerin
psikolojik savaş aracı olarak kamuoyumuzu zehirliyor ve derin algılar
oluşturuyor. Emperyalist yalanlarla gerçekler örtülüyor tıpkı Kurtuluş Savaşı
yıllarında olduğu gibi.
Büyük
Taarruz başlamış, Başkomutanlık Meydan Muharebesi kazanılmış, Yunan ordusu darmadağın
olmuş, Yunan orduları başkomutanı Trikopis esir alınmış… Bu koşullar altında
bile Mütareke basını; Türk ordularının dağıldığını, Mustafa Kemal’in esir
alındığını yazdılar, ta ki 9 Eylül 1922’de Yunan ordusu denize dökülünceye dek…
Bu yalan haberleri, nereden, kimlerden alıyordu Mütareke basını? İngilizlerden,
işgalcilerden…
Peki…
Türkiye’nin
hiçbir basın, yayın organının dünyanın kaynayan ülkelerinde temsilcisi yok mu?
Olmaz mı… Aydınlık ve Ulusal Kanal’ın Şam, Bağdat, Tahran, Kahire, Moskova, Pekin,
Latin Amerika… temsilcileri var. Olayları kendi gözleriyle görüp kendi
kulaklarıyla işiterek ve olayların içinde yaşayanlarla konuşup danışarak en
önemlisi de gerçeğin süzgecinden geçirerek haber vermekteler halkımıza.
Şimdi
diyeceksiniz ki insanlar, neden gerçeği anlatanlara değil de yalan haberlerle algı
operasyonları yapanlara inanmaktalar? Tam da burada Nasrettin Hoca’nın ünlü
sözü usuma gelmekte: “Eşeğe inanıyorsun da bana neden inanmıyorsun?”…
Adil
Hacıömeroğlu
11
Ocak 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder