CHP,
37. Olağan Kurultayını bu hafta sonu 25-26 Temmuz 2020 tarihlerinde yapacak. Bu
kurultayda genel başkan ve parti meclisi üyeleri seçilecek. Kurultayda
seçilecek genel başkan, bu kişi yüzde doksan dokuz Kılıçdaroğlu olacak, parti
meclisi üyeleriyle partiyi yönetecek ve ana muhalefet partisinin önümüzdeki
yıllara damgasını vuracak politikalarını üretecek(!).
“Demokrasi,
özgürlük ve adalet” sözcüklerini dilinden düşürmeyen bir parti yönetiminin ve
bir genel başkanın parti kurultayı yaklaşırken kendi örgütlerinde bu
sözcüklerin içeriklerine ne denli uygun davrandığını bilmekte yarar var.
İlçe
kurultayları, neredeyse tek listeyle yapıldı. Kılıçdaroğlu muhaliflerinin liste
çıkarılmasına izin verilmedi. Tabanda yapılacak bir demokratik yarış, “Kavgalı
parti görüntüsü vermeyelim.” düşüncesiyle baskılanarak önlendi. Oysa sağlıklı
bir demokrasi, tabanın katılımıyla olur. Bu katılım hem yönetime seçilebilme
özgürlüğü, hem de görüşlerini söyleyebilme hakkıdır. Tabanın, üyelerin düşüncelerini
söyleyemediği, seçilme hakkını kullanamadığı bir partinin yönetim anlayışında
“demokrasi, özgürlük ve adalet” olduğundan söz edilebilir mi?
İlçe
kurultaylarında genellikle Kılıçdaroğlu yandaşı delegeler kazanıyor. Bu
delegeler, il kurultaylarında genel merkez delegelerini belirlemekte. Burada da
genel merkezin istediği kişiler delege yazılıyor. Bu listeler çok az fireyle
kazanıyor ve büyük kurultayda genel başkanla parti meclisini belirliyor.
Kılıçdaroğlu’nun
karşısına şimdilik üç kişi genel başkanlığa aday adayı olduğunu açıkladı. Bu
kişiler: Aytuğ Atıcı, Tolga Yarman ve İlhan Cihaner… Bu üç kişinin altmış sekiz kurultay
delegesinin imzasını alarak aday olmaları söz konusu. Genel merkezin eleyip
seçerek Ankara’daki kurultaya katılma hakkı tanıdığı delegelerin muhalif adaylara
imza vermesi çok zor. Belki bu adaylardan biri yeterli imzayı toplar. O da çok
zor… Böylece usulen bir genel başkanlık yarışı olur. Bu da demokrasi gösterisi
olarak sunulur kamuoyuna.
Kurultay
yaklaşırken Kılıçdaroğlu’nun karşısına üç kişinin aday olarak çıkması medyada
demokrasi belirtisi olarak gösterilmekte. Seçilme olasılığı yüzde bir bile
olmayan kişilerin aday olması yalnızca göstermelik bir aday yarışıdır. Böylece
kamuoyu bu yolla aldatılmaktadır. Çünkü genel başkan çoktan seçildi. Nerede mi?
İlçe kurultaylarında… Ankara’daki büyük kurultay, ilçelerde belirlenen genel
merkez yönetiminin onaylanmasıdır.
Yaklaşık
1360 kurultay delegesi, 136 sandıkta oy kullanacak. Anlaşılacağı üzere her
sandıkta on delege. Sandıklarda oy kullanacakların kim oldukları belli. Bu nedenle
Kılıçdaroğlu’na oy vermeyenler açıkça belli olur. Delegelerin çoğu siyasal
geleceklerini ilgilendirecek böyle bir riski almaz. Bir nevi açık oylama
olacak. Bunun adı da demokrasi…
İsteriz
ki CHP kurultayında geleceğin, 2024 yılında cumhurbaşkanı adayı olacak biri genel
başkan seçilsin. Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday bile olamayacak birinin
partiye, en yüksek oyu alarak genel başkan seçilmesi ne işe yarar ki?
Kurultayda
yine ülke sorunları tartışılmayacak. Parti meclisine seçilecekler göstermelik
bir yarışın içinde olacaklar. İktidar ve muhalefetin her fırsatta eleştirdiği “Tek
Parti Dönemi”nin CHP kurultaylarını özlemekteyiz. Günlerce süren, kulislerde vekil
hesaplarının, belediye ihalelerinin konuşulmadığı; Türkiye’nin dört bir
yanından gelen delegelerden oluşan komisyonların ülke sorunlarını tartıştığı
CHP kurultaylarını unutmak olanaklı mı? O dönemin delegeleri, beş yıldız
otellerde değil; Ankara’nın hanlarında, okul sıralarında sabahlayarak ülke
sorunlarını tartışırdı. Birkaç hafta süren kurultaylarda ülkemizin tüm
sorunları tabandan tavana doğru gündeme getirilip tartışılır ve çözümler
bulunurdu. İşte cumhuriyetçilik ve halkçılık buydu. CHP halkın partisiydi,
devlet halkın devletiydi.
Şimdi
usumuza şu sorular geliyor: Bugünkü CHP mi, yoksa “Tek Parti Dönemi”nin CHP’si
mi daha demokratik? Çok partili bir görüntü veren bugünkü sözde demokrasimiz mi
demokratik, yoksa ülke sorunlarının kıyasıya tartışıldığı dünün “Tek Parti Dönemi”
mi?
Adil
Hacıömeroğlu
24
Temmuz 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder