Ayasofya
ibadete açıldı. Günlerden beri halkın ilgisini canlı tutmak için medya seferber
oldu. AKP iktidarı, Ayasofya’yı ibadete açarak ekonomik sıkıntıları örtmek
istedi. MHP destek oldu. CHP ve İYİP açılması için iktidarı kışkırtarak yol
verdi. Böylece Ayasofya, iktidar ve muhalefetin paslaşmasıyla sorunsuz
açılıverdi.
Öncelikle
söyleyeyim ki Ayasofya, tıpkı İstanbul surları gibi Türk’ün gücünün kanıtıdır.
Ulusumuz, bu iki tarihsel yapıta gözü gibi bakmalıdır. Bu yapıtlara özen
gösterilmezse büyük bir insanlık değerini yitiririz. Ayasofya’nın mimari
özellikleri korunmalı. Onu sıradanlaştırmamalı.
Televizyonlardan
Ayasofya’nın açılışını izledim çoğu kişi gibi. Salgın dönemindeyiz. Herkesin
dikkatli olması gerek. “Sosyal ara” kuralını unuttu çoğu kişi. Bu nedenle
salgına yayılması için uygun ortam yaratıldı. Bazı kişilerin Ayasofya’yı, Kâbe
derecesinde bir tapınak olarak gördüklerini televizyon röportajlarından
üzülerek izledim. Orda kılacakları bir vakit namazının bütün günahlarını
affettireceğini düşünenleri hayretle gördüm. Önemli olan namazın kılınması,
nerede kılındığı çok önemli değil.
Tarihçilerimiz
ve ilahiyatçılarımız öncelikle tarihsel camilerimizin özeliklerini cemaate
anlatmalılar. Bilgi eksikliği, insanları yaptıkları işlerin özünden
uzaklaştırmakta. Birçok kişinin Ayasofya’nın varlığını yeni keşfetmesi
ilginçtir.
Ayasofya’nın
müze yapılması, bu tarihi yapıya gösterilen saygının ve Türk’ün gücüne saygının
güzel bir örneğiydi. Ayrıca bir olayı değerlendirirken o zamanki koşulları göz
önünde bulundurmak gerek. Bugünün değer yargılarıyla dünün olayları
değerlendirilemez.
Fatih Sultan Mehmet,
İstanbul’un fethinden sonra Ayasofya’da namaz kılmıştır. Bu doğrudur. Bizans
İstanbul’unda cami vardı da kilisede mi namaz kıldı Fatih? Böylesine görkemli
bir yapıya Fatih’in hayran olması doğaldır. Bu nedenle zaman geçirmeden Fatih
Cami’nin temeli atıldı ve yapımı tamamlandı. Ardından Kanuni döneminde Mimar
Sinan Süleymaniye’yi, I. Ahmet zamanında Sedefkâr Mehmet Ağa da Sultanahmet
Cami’sini yaptı. Bu üç cami de Türk-İslam sanatının seçkin örnekleridir.
Ayasofya’nın
müzeye çevrilmesiyle Türkiye, Montrö Boğazlar Sözleşmesiyle İstanbul ve
Çanakkale boğazlarını egemenliğine aldı. Nüfuslarının önemli bir kısmı Ortodoks
olan Yunanistan, Yugoslavya, Romanya ile Hitler ve Mussolini’nin yayılmasına
karşı Balkan Paktı oluşturuldu. Ardından Hatay, anavatana katıldı. Burada
saydığımız üç önemli tarihsel başarıyı yok sayarak bunlar karşısında
sevinmeyecek bir Türk yurttaşı düşünülebilir mi?
Diyanet
İşleri Başkanı Ali Erbaş, Ayasofya’nın açılışında bir konuşma yaptı ve ardından
dua okudu. Duasında Atatürk yoktu. Konuşmasında “Bizim inancımızda vakıf malı dokunulmazdır,
dokunanı yakar; vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar.”
sözleriyle Atatürk’ü hedef alıp suçladı. Bu sözler, dünün İngiliz muhiplerinin
bugünün ABD işbirlikçilerinin ve İsrail yardakçılarının ağzından çıkar ancak. Bu
sözler, Kurtuluş Savaşı’na, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna, ulusumuzun
tarihine ihanettir.
Türk
milleti yüz yıldır, ülkesini kurtarana rahmet; emperyalizmle işbirliği yapan
hainlere lanet okur. Ayrıca beddua etmek Fetullah’ın yöntemi. Atatürk’e beddua etme
ihanetinde bulunan Erbaş, FETÖ’nün hangi tezgâhında biçimlenerek Türk milletine
düşman oldu?
Erbaş,
daha önce de ileri geri sözler söyledi Atatürk ve cumhuriyet için. Bilinçaltına
yerleşen İngiliz kodlarından, ABD yalanlarından bir türlü kurtulamıyor. Ne
yazık ki bu emperyalist yalanları, kendine inanç yapmış. İstanbul’un Fatihi,
Sultan Mehmet’le bu eşsiz kenti düşman çizmesinden kurtarmış Atatürk’ü, aklınca
karşı karşıya getirmekte. Bilgisizliği, tarih saptırması ve kışkırtıcılığıyla
Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığına yakışmıyor Ali Erbaş. Halkı
bölen, kışkırtan biri, bu koltuğu işgal etmemeli.
Erbaş,
Fatih’in kılıcı elinde çıktı hutbe okumaya. O kılıç nasıl da sakil durdu
elinde. Görenler baston sandı elindekini. Fatih’i de Atatürk’ü de
içselleştirememiş biri Türk’ün kılıcını taşıyamaz, İngiliz’in ihanet sopasını
taşır elinde.
Hiç
şüphesiz ki kamuoyu, Erbaş’ın gaflet ve ihanet kokan sözlerine gereken tepkiyi
gösterecektir. Erbaş, bu tepkiler karşısında daha önce benzer ihanet sözleri
edenler gibi sözlerinin yanlış anlaşıldığını söyleyecek. Sözlerinin arkasında
duracak yürekliliği bile gösteremeyecek. Çünkü ihanet, korkakların işidir,
cesaret ise haklıların. Millet cesaret gösterir, emperyalist sever yobazlar ise
korkaklık.
Ali
Erbaş’a bir çift sözüm var: “Türk Milletinin kahramanları dokunulmazdır,
dokunanı yakar.”
Adil
Hacıömeroğlu
25
Temmuz 2020
Öncelikle imzamı atıyorum bu yazının altına.
YanıtlaSilAli Erbaşın İslamiyetle ilgili çalışması var mı?
Hani Hiristiyanlıkla ilgili çalışmaları bayağı çok.
Osmanlının son şeyhülislamı gibi, ikrar etmese de eylemleriyle Türklükten nefret ettiğini, Atatürkü bir nebze dahi sevmediğini, Fesli Kadirin cenazesine katılarak göstermiş biridir.
Keşke, bu tür makamlarda olup bir o olsa Türk ve Atatürk düşmanı.
Keşke Yunan kazansaydı,diyeni alkışlayanlardan bu ülkeye hayır gelmez.
Yüreğine ve kalemine sağlık.
Not:Kimi noktalama işaretlerini bulamadım,kesme imi gibi...
Bunlar zavallı cevap vermeye bile değmez. İktidardan düştükleri de sadece esir gibi mallarına el koy ölümden beter olsunlar.
YanıtlaSil