Çocukluğumda
dinlediğim ve unutmadığım bir fıkrayla başlayayım yazıma. Bu fıkrayı, dedem
anlatmıştı bir aile sofrasında.
İsmet
Paşa Lozan’da, yedi düvelle barış görüşmelerinde zorlu tartışmaların içindedir.
Türkiye’ye karşı birleşmiş dünyanın egemenleri, Kurtuluş Savaşı’nın sonunda
aldıkları yenilgiyi bir türlü içlerine sindirememekteler. İki de bir ülkemizin
geri kalmışlığından, yoksulluğundan, bilimsel ve teknolojik alanlarda buluşlar
yapamadığından söz etmekteler. Bu durumun ülkemizin tam bağımsızlığının önünde
engel oluşturduğunu bu yolla vurgulamaktalar. Son yıllarda yaptıkları buluşları
ballandıra ballandıra, gururla anlatmaktalar. Barış kurulunda bulunan Türk
üyeler, kızgınlıkla karışık bir moral bozukluğu içindelermiş. Ancak Türk
kurulunun başında Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’nın olduğunu herkes unutmuş.
İsmet Paşa bu, düşmana karşı amansız bir savaşın muzaffer komutanı. Kalır mı
sözün altında?
İsmet
Paşa, Türkiye’yi küçümseyerek böbürlenmekte olan emperyalist temsilcilere
dönerek: “Biz, her lokmada bir kaşık değiştiren bir ülkeyiz.” der. Yedi düvelin
temsilcileri bu söze şaşırır. “Nasıl olur?” derler kendi kendilerine. “Her
lokmada bir kaşık değiştirilir mi? Böyle bir duruma hangi fabrika kaşık
üretmeye yetişebilir?” diye şaşkınlıkla söylenirler. İsmet Paşa,
şaşkınlıklarını gidermek için bir tabak yemekle bir yufka ekmeği getirilmesini
ister. Zaten yufka ekmeği önceden getirilmiştir ülkemizden. Önündeki yufkadan
bir parça koparır. Özenle sunum yapar onu. Sunumu tabağa daldırıp içini yemekle
doldurup ağzına atar. İvedilik göstermeden keyifle tabağındaki yemeği böylece
bitirir. Türk’ün bu pratik, yaratıcı çözümü karşısında emperyalizmin şımarık
temsilcileri şaşırıp susarlar.
Dedemin
yukarıdaki fıkrayı anlatmasına ben neden olmuştum. Doğup büyüdüğüm yer,
Trabzon-Of’tu. Yufka ekmeği yenmezdi. Yufkadan yalnızca baklava, börek
yapılırdı. Yemeklerde daha çok tahta kaşık kullanılırdı. Metal kaşıklar yeni
yeni sofralarımızda yerini almaktaydı. Bu nedenle sunum yapmayı beceremiyordum.
Yapmaya çalıştıkça da yemek dökülüyordu dayanaksız sunumumdan. Yer sofrasına
bağdaş kurup oturmayı da önceleri yadırgamıştım. Çünkü Of’ta rahle üzerine
konmuş sininin çevresine iskemlelerde otururduk. Genellikle yaz dinlencelerinde
gittiğimiz Çal-İsabey’de, yani ana memleketimde yer sofrasına bağdaş kurup
oturmayı da sunum yapmayı da öğrendim. Dedem, sabırla bana sunum yapmayı
öğretiyordu dizinin dibine oturtarak. İşte, tam da bu sunum eğitimi sırasında
anlatmıştı bu fıkrayı.
İnsanların
beslenme biçimleri, bu alanda oluşturdukları gelenekler yaşadıkları yerin
özelliklerine göre biçimlenir. Yufka ekmeği dayanıklılığı, tüketim kolaylığı,
çok amaçlı kullanımı nedeniyle göçebe ekininin bir parçasıdır. Ülkemizin önemli
bir kesiminde yufka ekmeği yenir bu nedenle.
Önceleri
hormon, GDO nedir bilinmezdi. Tüm yiyecekler doğal ortamda olması gerektiği
biçimde üretilirdi. Bu nedenle eskiden insanın yozlaştıramadığı buğdaydan
yapılan ekmekler çabuk küflenmezdi. Ayrıca bu ekmekler, ekmek kokardı.
Lezzetine doyum olmazdı.
Yufka
ekmeği, mayasız hamurdan yapılır. Ekmek pişirileceği gün, ailenin tüm bireyleri
işin bir ucundan tutardı. Ekmek gününde, komşular arasında imece yapmak
gelenektir.
Öncelikle
belirteyim ki yufka ekmeği, tam buğdaydan yapılır. Bundan da anlaşılacağı üzere
yufka ekmeğinin yapımının hiçbir aşamasında sanayinin eli değmez. Doğanın
verdiği, doğanın yöntemince pişirilerek ekmek yapılır.
Ekmek
yapılan yer özel bir yerdir. Genellikle evin dışında ocak kurulur. Saçayağının
(yoksa taşların) üzerine sac konur. Sacın altında od yanmaktadır. Hamur, evin
deneyimli bir kadının elleriyle yoğrulur. Hamur yoğrulduktan sonra bir ekmeğin
olacağı büyüklükte kesilme işlemi başlar. Hamuru bölen, yufkayı açan, pişiren,
pişen yufkaları yerleştiren farklı kişilerdir. Pişirme işi, en zorudur. Hele
yaz günlerinde… Bir yandan mevsim sıcaklığı, diğer yandan da ocağın odu terden
sırılsıklam eder pişiren kişiyi. Yerel giysiler içindeki kadınları düşününce bu
işin zorluğu anlaşılır.
Ekmek
günü, özellikle çocuklara ve ailenin tüm üyelerine, hatta komşulara dürüm
yapmak gelenektir. Mevsimine uygun olarak dürümün içine yerli malı ne varsa
konur. Dumanı üzerindeki dürümleri yiyenin tadı damağında kalır.
Yufka
ekmeği bir günlük pişirilmez. On, on beş, hatta yaz mevsiminde bir aylık ekmek
pişirilir. Bu ekmek küflenmez demiştik. Buğdayın doğal, hamurun mayasız
oluşundadır sanırım bu durum. Doğaldır ki iklimin de buna etkisi vardır.
Yufka
ekmekleri üst üste yığılır kocaman bir bezin üstüne. Soğuduktan sonra ekmekler,
evin kiler olarak kullanılan odasına taşınır ve bezle örtülür. Yumuşacık
yufkalar soğuyunca sertleşir. Yemek zamanı gelince yemekteki kişilerin sayısına
göre üstten yeteri kadar yufka alınıp bir bezin içine konur. Hafifçe ıslatılıp
beze sarılır. Kısa sürede sert yufkalar, yumuşar. Sofraya oturulunca yufkalar,
becerikli ellerde sunuma dönüşür.
Yazın
çok yapılmasının nedeni, işin gücün çokluğundandır. Harman ve üzüm sergisi
zamanı yufkalar bezlerle kundaklanarak tarlaya, bağa yolculanır. Yaylaya
çıkanların azığıdır. Yolda, yolculukta çıkınların vazgeçilmezidir. Yenmesi
kolaydır. İçine katıklar konup hemen dürüm yapılır. Ayaküstü yenmesi kolaydır.
Bu nedenle günümüzde batı kökenli olan ayaküstü hazır yiyeceğin atasıdır desek
abartmamış oluruz.
Son
yıllarda Çal-İsabey’e gittiğimde gördüm ki yufka ekmeği yapan çok az kişi
kaldı. Genellikle herkes, fırının somun ekmeğini yemekte. Tam buğdaydan
yaptıkları yufka ekmeği tarih olmak üzere. Oysa tam buğdaydan yapılan ekmekler
şu an dünyanın her yerinde en değerli ve sağlıklı. Atalarının ekmeğini terk
ettikleri için sağlık sorunları da eksik olmuyor. Çocukluğumun anılarını
canlandırma umudum suya düştü bu nedenle. Ne dürüm yiyebildim ne de sıcak
ekmeğin kokusunu içime çekebildim. İşin gücün çokluğundandır diyerek bu duruma
uyum sağlamaya çalıştım. Teknolojik yaşam, doğanın bize sunduğu değerleri bir
bir yok etmekte. Bizler, doğadan uzaklaştıkça başımıza gelmedik iş kalmadı.
Doğaya sırtımızı döndükçe dertlerimizin ardı arkası gelmemekte.
Toprak
damlı evlerin yanlarında yer alan ocaklarda mis gibi kokan ekmek günlerinin
özlemiyle yaşamaktan başka elimizden ne gelir?
14
Şubat 2021
Güzel bir anı aynı zamanda tarihten bilgi aktarma .Sunum bizde sokum(lokma )diye bilinir.
YanıtlaSilAnadolu yazılarınızı veya memleket yazıları diyelim buna, kitaplaştırmanızı dilerim.
YanıtlaSilAdil öğretmenim bu karlı kış gününde nerelere götürdün beni.Babaannemin yaptığı yufka ekmekler ve bazlamalar canlandı hafızamda.Zeytin toplamaya gittiğimizde öğlen molasında senin bahsettiğin ekmek çıkınları açılır ve yanında azık olarak ne varsa nasıl bir iştahla yerdik anlatamam.hatırlattığın için sağol.
YanıtlaSilDivriğide annemler kışlık ekmek pişirirlerdi. Üst üste yığarlardı. Çık çıt diye sesler gelirdi.
YanıtlaSilBizlere anılarımızı hatırlatan güzel yazılarınız için teşekkür ederim. Yüreğine sağlık değerli dost
Adil bey, sizlerin bahsettiği ekmeğe bizde yufka denir. Ekmek veya dürüm olarak değil baklava ve börekte kullanırız. Genelde Ramazan ayına hazırlık olarak düşünülür hep. Of’ta ise aynı yufkalar sıcakken üst üste konup rulo yapılır ve incecik, neredeyse pişmaniye kalınlığında kıyılır ve kurutulur. Hatta “makarna havanı” adı altında satılan, elle çalıştırılan makarna kesme makinası bile vardır. Adının makarna olduğuna bakmayın, suda haşlanmaz, hafif ıslatılır. Aslında ya tava ya da fırında tepside nar gibi pişirilen peynirli ve mis gibi tereyağlı börektir bence. Rahmetli anneannem ve annecimin yaptığı o şahane tadı, ne kadar uğraşsam da yaptıklarımda bulamıyorum.
YanıtlaSilŞükran Balekoğlu Yamak
Ey gidi Adil hocam sizin çocukluk anılarınızda ki döneme aiit gelenek görenek ve kültüre ait detayları okumak ne kadar duygulandıryir beni anlatamam.Kendi cocukluğumdan izler buluyorum.Özlüyorum,çok özlüyorum o günleri...
YanıtlaSilAdil Öğretmenim , yufka ekmekleri imece usulü her ramazan öncesi bizim memlekette de yapılırdı , halen yapılmakta , evin bereketidir . Misafir geldiğinde ikram edilir , kuru olduğu için saklayıp uzun süre korunabilir. Ramazanlar da, hacet bayramlarında herkese ikram edilir .Bazı yörelerde ıslak ekmek ismiyle yapılıyor. Kurutulan yufkalar önce ıstalılıp beklendikten sonra yeniliyor . El emeğiyle yapılan,emek verilen gıdalarımız hem ev bütçesine katkı , hem de lezzetli oluyor . Herkes in tadıp , yemesi dileğiyle..Esen kalınız🙏🏻🌺Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSilAdil Öğretmenim , yufka ekmekleri imece usulü her ramazan öncesi bizim memlekette de yapılırdı , halen yapılmakta , evin bereketidir . Misafir geldiğinde ikram edilir , kuru olduğu için saklayıp uzun süre korunabilir. Ramazanlar da, hacet bayramlarında herkese ikram edilir .Bazı yörelerde ıslak ekmek ismiyle yapılıyor. Kurutulan yufkalar önce ıstalılıp beklendikten sonra yeniliyor . El emeğiyle yapılan,emek verilen gıdalarımız hem ev bütçesine katkı , hem de lezzetli oluyor . Herkes in tadıp , yemesi dileğiyle..Esen kalınız🙏🏻🌺Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSil