CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’la ilgili internete düşen görüntüler gündemi allak bullak etti. Kasetin yayımlanmasıyla halkımız ve CHP büyük bir şok yaşadı. Üç gün sonra da Deniz Baykal görevinden istifa etti.
“Bölgemizde ABD’nin halletmesi gereken birçok sorun var. Bunlardan birincil olanı İran’dır. İran’a, olası bir Amerika müdahalesi olmadan Türkiye’de seçimlerin olması önemli bir beklentidir. Çünkü yapılacak seçimden birinci çıkacak bir AKP’nin, İran konusunda daha rahat karar vermesi düşünülmelidir. Bu süreçte toplumsal muhalefeti sindirmek, devlet kurumlarını kendi anlayışına göre yapılandırmak da hükümet kanadının en önemli hedefidir. Bu nedenle önümüzdeki günlerde gözaltılar, tutuklamalar boyut değiştirerek daha da hızlanacaktır. Demokratik kitle örgütleri, meslek odaları sindirildi. TSK, yargı ve üniversiteleri baskı altına almak için inanılmaz süreçler yaşadık. Şimdi sıra siyasal muhalefette. Yarın parlamentodaki muhalif sesleri kısmak için bir yargı süreci başlarsa kimse şaşırmasın. Almanya’da Hitler’in sivil darbesinin aşamalarını anımsarsak sıranın kimlere geldiğini de anlarız. (22 Şubat 2010, Ulus Gazetesi)”
Ulus’ta yayımlanan “TUZ KOKTU” başlıklı yazımda muhalefetin baskı altına alınma sürecinin başlayacağını öngörmüştüm. Deniz Baykal’la ilgili kaset olayının ortaya çıkmasıyla bu sürecin başladığı görülmektedir. Bu konuyu yalnızca Baykal’la ilgili görmek ve yeterli olduğunu sanmak yanlış olur. Bunun devamı gelecektir. BOP’a muhalefet eden siyasal odaklara karşı etkisizleştirme operasyonu sürecektir.
Baykal’la ilgili kaset olayı alelade bir olay değildir, aksine sistemli bir saldırının sahneye konmasıdır. Ergenekon tertibinin, önemli bir komployla zirveye taşınmasıdır. Bu komployla siyasal yaşamımız ve CHP buhranlı bir döneme sürüklenmiştir. Peki, böylesi önemli bir dönemeçte CHP’nin kriz yönetimi nasıl olmuştur?
Sayın Baykal, üç günlük suskunluğunun ardından istifasını açıkladığı konuşması ilginç ve önemlidir. “Yıllardır bekletilen bir kaset yoktur. Bir kaset ele geçirilmiş değildir. Bir komplo imal edilmiştir. Taze, iki haftalık bir komplo vardır. Bu komplonun hedefi bir kişi değil, onun çok ötesinde CHP'nin neredeyse tek başına yürüttüğü cumhuriyete, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne sahip çıkan, sivil darbe, sivil dikta rejimlerine karşı vermekte olduğu mücadelesidir. Bu komplo, CHP'nin Anayasa ve rejim kavgası vermekte olduğu son iki hafta içinde düzenlenmiş ve piyasaya sürülmüştür. Komplo tezgâhı, malzemeleriyle, çekimleriyle günceldir, tazedir. Meskene tecavüz ve ileri teknoloji yoluyla tezgâhlanan bu komplonun iktidar gücü ve olanakları seferber edilmeden bir muhalefet partisi genel başkanına karşı bu kadar fütursuzca icra edilebilmesi mümkün değildir.” Bu sözleriyle Baykal, komplonun iktidar tarafından tertip edildiğini söylüyor. Bir bakıma doğrudur bu. Ancak bu komplonun amacı sadece Baykal ve CHP midir? Bizce değil. Bu komplo RTE’yi de hedef alan bir yanı vardır. AKP içinde görünmeyen iktidar mücadelesinin de dışa vurumudur bu. Yaklaşan seçimler öncesi hem iktidar hem de ana muhalefet partileri dizayn edilmeye çalışılıyor. Böylece ABD’nin İran operasyonu öncesi küresel emperyalizm, kayıtsız koşulsuz destek alabileceği iktidar ve muhalefeti oluşturmanın peşinde. Bu komplo, AKP içinde İsrail ve ABD politikalarını harfiyen uygulayabilecek bir ekibin işi. Görünürde Sayın Baykal’ı hedefleyen bu ahlaksız komplo, açığa çıkarılmadığında RTE’ye de aynı oranda zarar verecektir. Deniz Baykal’ın açıklaması, bazı bölümlere katılmasak da, önemlidir. Değindiği birçok konu uzun süre tartışılacağa benzer. Açıklama, komplo kasetlerinin içeriğini tartışmayı engelleyerek kamuoyunun ilgisi siyasal alana çekilmiştir. Deniz Bey’in genel anlamda kriz yönetimi şimdilik başarılıdır. Bundan sonra yapacağı hamleler çok önemlidir.
Genel merkez yöneticilerinin zaman zaman birbiriyle çelişen açıklamaları ve kendilerini olayların akışına göre, daha çok da medyanın belirlediği düzlemde hareket etmeleri kamuoyuna güven vermiyor. Komplonun ertesi günü Baykal’a suikast iddiasının ortaya atılması ise tam da şaşkınlığın göstergesiydi. CHP’de şu ana kadar bir lider adayının çıkmaması ise demokratik Cumhuriyet’imiz açısından kaygı vericidir. Her şeyin Baykal’ın tekrar geri dönme olasılığına göre düşünüldüğünden partide örgütsel dinamizm lider konusunda atak davranamamaktadır. Parti örgütünde önemli görevlerde bulunan birçok kişinin siyasal geleceği Deniz Baykal’a bağlıdır. Peki, Deniz Bey geri döner mi?
“Bu kara kampanyaya teslim olmayacağım. Bu hukuksuz ve ahlaksız komplo nedeniyle kimsenin beni sorgulamasına izin vermeyeceğim. Eğer bunun bir bedeli varsa ve bu bedel, CHP Genel Başkanlığı'ndan ayrılmaksa, o bedeli de ödemeye hazırım. Benim CHP Genel Başkanlığı'ndan istifa etmem, hiçbir şekilde bu komploya teslim olmak ya da kaçmak anlamına gelmez. Tam tersine bu bir meydan okumadır. Bu anlayışla bugün CHP Genel Başkanlığı'ndan istifa ediyorum. Bu komplonun hedefi sadece ben değilim. Aynı zamanda CHP'dir. CHP de bu kirli tezgâhlar karşısında yolunu seçmek zorundadır. Benim istifa kararım, hem Türkiye siyasetini ve CHP'yi yeniden tanzim etmek isteyenlere bir imkân tanıyacak, hem de CHP'ye bu komployla hesaplaşma fırsatı verecektir. Yalansız, dürüst, cesur bir duruş sergilemek sadece benim işim olmamalıdır.” Deniz Baykal’ın sözleri çok açıktır ve tartışılacak yanı da yoktur. Komplonun kendi nezdinde CHP’yi hedeflediğini söyleyerek partililere iki seçenek sunmaktadır burada. Birinci seçenek; CHP’yi yeniden tanzim edenlerle, yani liberallerle hareket edilmesidir. Yani CHP’nin Atatürkçü köklerinden kopmasıdır.
İkincisi ise; komployla hesaplaşmak fırsatı. Her halde komployla hesaplaşmak tek başına olmayacak. Tüm parti örgütünün kendisiyle birlikte davranmasını önermekte. Eğer kurultayda genel başkan adayları çıkarsa, bu kişiler birinci seçenek çerçevesinde algılanacaklar. Tahminimize göre aday çıkmayacak ve il başkanlarının ortak önerisiyle Deniz Bey, tekrar genel başkalığa seçilecek. Sayın Baykal, salonda bulunmayacağı için de duygusal yoğunluğu yüksek bir Kurultay bekliyor CHP’yi.
Sayın Baykal’ın açıklamasında ABD’de ikamet eden cemaat liderine özellikle atıfta bulunması ilginçtir. Bu, cemaate meşruiyet kazandırmak anlamındadır. Laikliği getiren CHP, bir cemaat liderini muhatap alamaz.
Asıl önemli olan komployu yapan odaktır. Bunun ortaya çıkarılması Türkiye’nin önünün açılmasında önemli rol oynayacaktır. Bu nedenle komplocuların ortaya çıkarılması (zayıf bir olasılık olsa da) önemlidir.
Bu komplodan Baykal ve CHP ciddi bir yara almıştır. Bu yara sarılmadan laik Cumhuriyet’in savunulması mücadelesi kararlılıkla sürdürülemez. Bu nedenle CHP’liler tarihsel bir sorumlulukla karşı karşıyadır.
CHP tarihsel misyonunun kendisine yüklediği sorumluluk bilinciyle davranırsa bu bunalımlı ortamdan kurtulacaktır. CHP bu krizi fırsata dönüştürmek zorundadır. Ülkemizin zor dönemeçlerden geçtiği, Cumhuriyet’imizin çökertilmek istendiği, ulusumuzun parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu bu zor koşullarda halkımızın Sivas Kongresi’nden çıkan CHP’ye o kadar çok gereksinimimiz var ki….
Adil Hacıömeroğlu
13 Mayıs 2010
Not: 117 Mayıs 2010 tarihli Ulus Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Yazılarımı http://adiladalet.blogspot.com adresinden okuyabilirsiniz.
Adil hocam yaşananları çok iyi analiz ederek kaleme almışsınız. Tebrik ederim. Saygılar.
YanıtlaSilAli Rıza ZOR
Bu son zamanlarda ABD nin,çıkarları doğrultusunda Ortadoğu ve Türkiye'yi yeniden yapılandırma operasyonunu gayet güzel anlatmışsınız,teşekkürler..
YanıtlaSileşşiz yorum gücünüz ve derin tarih bilginizle olayı çok farklı bir pencereden görmemizi sağladınız sağolun, teşekkür ediyorum...Dr. Nilgün Özkahraman
YanıtlaSilDeğerli üstad,
YanıtlaSilYazılarınızı farklı bir bakış açısı ve kapsamlı bir değerlendirme gözüyle görüyor ve izliyorum. Komplonun nasılı ve niçini beni ilgilendirmiyor. Ancak chp gibi önemli bir partinin yıllar önce yapması gereken ve artık çok gecikmiş bir görevi yapması ve çağdaş ve demokratik bir sola yakışır şekilde "lider partisi" değil, "ideoloji"(elbette Kemalim olarak anlayın) partisi olduğunun gereğini yerine getirir ve insanın değil fikrin egemen olduğu bir parti kimliğini kazanır.