CHP’nin 34. Olağan
Kurultayı 17-18 Temmuz’da gerçekleşti. Kurultayın ardından çeşitli kişilerce
olumlu, olumsuz birçok değerlendirme yapıldı. CHP, bu kurultayıyla bir iktidar
yürüyüşünü başlatabilecek mi? Bu kurultay CHP’de bir eksen kayması yaratmış
mıdır? Kurultayda, Türkiye’nin yaşamsal sorunlarıyla ilgili çözümler üretilmiş
midir? Bu ve benzer soruların yanıtları kurultayın doğru değerlendirilmesini de
yapmamızı sağlayacaktır.
Kurultay’ın yapıldığı
salon doluydu; ancak kalabalığın coşkulu olduğu söylenemez. İl kongrelerindeki
katılım azlığı, tabanın ilgisizliğini göstermek amacıyla önemliydi. Kurultay
salonunun dolu olması kimseyi yanıltmasın. Yerel seçimlerin yaklaşması,
coşkusuz kalabalığın oluşma nedeni. Katılanların coşkusuz olması
düşündürücüdür. Kurultaya damgasını vuran bir sloganın, topluma yönelik bir
iletinin halkın dilinde, usunda olmaması ilgi çekicidir. Halka hedef gösteren,
CHP’nin amaçlarını, iktidar yürüyüşünü özetleyen bir iletinin kurultaydan
çıkmaması olumsuzluktur. Yine kurultayın sonunda toplumsal sorunların çözümüne
ilişkin bir bildiri de yok.
Parti meclisi seçimi
görünüşte çarşaf listeyle yapılsa da aslında uygulanan blok listeydi.
Kılıçdaroğlu, önce yüz kişilik bir anahtar liste hazırladı. Böyle bir durumda
eski MYK üyelerinin, A takımının parti meclisine seçilemeyeceği anlaşılınca da
elli iki kişilik yeni bir anahtar liste çıkardı genel başkan. Yani, anahtarın
anahtarı liste... Sarı listeyle kurultay iradesi yönlendirilmeye çalışıldı.
Birkaç kişi haricinde bu liste seçildi. Ancak seçim sonuçlarında önemli dersler
var. Parti geleneğini iyi bilen, tabanın sesi olan, halka dayalı siyaset yapmanın
gerekliliğine inanan, Ecevit rüzgârının yurtseverliği yükselttiği bir sürecin
heyecanlı politikacısı Adnan Keskin’in ve ulusalcı, cumhuriyetçi, Atatürkçü
duruşuyla halkın takdirini toplayan Haluk Koç’un en yüksek oyu alması partinin
geleceği açısından umut vericidir. Bunun yanı sıra açılımcıların kurultaya
katılan delegelerin yarısının bile oyunu alamadan zar zor seçilmeleri parti
politikalarının oluşumunda iyi değerlendirilmeli. Demek ki delege, açılım
politikalarını onaylamıyor.
Adnan Keskin ve Haluk Koç nezdinde ulu
çınarın köklerine sahip çıkmakta taban. Ancak TR 705 simgesiyle CİA
defterlerinde kayıtlı bir kişinin, mayası antiemperyalizmle yoğrulmuş bir
partinin kurultayında yeniden seçilmesi de acıklı ve şaşırtıcıdır.
Kullanılan oylarda,
geçersiz olanların çokluğu düşündürücüdür. CHP gibi ülkemiz aydınlanmasının
öncüsü olmuş bir partinin bazı delegelerinin sandığa geçerli bir oyu
atamamasının haklı bir gerekçesi olamaz. (Bakınız: ÇİFT MÜHÜR http://adiladalet.blogspot.com/2011/06/cift-muhur.html)
Bu durum göstermektedir ki CHP üyelerinin parti içi eğitime gereksinmeleri var.
Bunun yanı sıra tabanı siyasal alanda heyecanlandıracak, idealize edecek
siyaset anlayışı da gerek.
Kılıçdaroğlu’nun konuşması:
CHP Kurultaylarında genel başkanların yaptığı
konuşmalar her zaman önemlidir. Partinin gideceği yol, izleyeceği politikalar,
ülke sorunlarının çözümüyle ilgili görüşler bu konuşmalarda anlatılır. Bir
başka deyişle halka iktidar olunduğunda neler yapılacağı söylenir bu kürsüden.
Bu konuşmalar partinin genel politikalarının anlatılması açısından önemlidir.
Bu nedenledir ki bu konuşmalar ortak akılla hazırlanmalı, sözler iyi seçilmeli,
topluma verilecek iletiler belirlenmeli. Şimdi burada Sayın Genel Başkanın
konuşmasını ele alacağız.
“Ulu bir çınarın gölgesinde 34. Olağan Kurultayımızı
yapıyoruz. Bu ulu çınarın adı Cumhuriyet Halk Partisidir.” Ulu çınar,
benzetmesi güzeldir (Bkz. İNÖNÜ DÜŞMANLIĞI http://adiladalet.blogspot.com/2012/07/inonu-dusmanligi.html). Keşke tüm söylemler, bu ulu çınarın daha da
gövermesine hizmet edecek doğrultuda olsa.
Emperyalizmin sol ayağı:
“Cumhuriyet
Halk Partisinin tarihi emperyalizmle mücadelenin tarihidir. Cumhuriyet Halk
Partisinin tarihi bağımsızlığımızın tarihidir. Cumhuriyet Halk Partisinin
tarihi aynı Kuva-i Milliyenin, Kuva-i Milliyecilerin tarihidir.” Bu cümlelerin
Kılıçdaroğlu tarafından söylenmesi şaşırtıcı değil; çünkü CHP genel başkanının
söylemesi gerekenler bunlar. Bu sözler dilde kalmamalı, bu doğrultuda
politikalar üretilip uygulanmalı. Öncelikle anayasanın değiştirilemez
maddelerinin tartışılmasına bile girilmemeli. Antiemperyalizm kuruluş
harcımızsa bölgemizde ve dünyadaki emperyalist politikalara karşı çıkıp
ezilenlerin yanında yer alınmalı. ABD’ye, CHP’nin yanlış anlaşılmasını
önleyecek(!) heyetler gönderilmemeli. Kemalizm’i eskimiş göstererek bir kenara
itmek isteyip sözde yenileşip değişmek adına emperyalizmin sol ayağı olan
sosyal demokrasiyi partinin egemen politikası haline getirmemeli. O sosyal
demokrasidir ki Kuva-yi Milliye’yi boğmak için elinden gelini yapmışsa CHP’ye
yakışır mı böyle bir siyaset?
“Cumhuriyet Halk Partililer ilkesiz,
ulusal siyaset yapmazlar.” Bu tümce ya eksik ya da yanlış yazılmış. Tümcede
noktalama yanlışı da yapılmış olabilir. Eğer “ilkesiz” sözcüğü, bu biçimiyle
kullanılmışsa “ulusal” sözcüğüyle görevdeş olur ki bu büyük bir anlatım ve
düşünce yanlışıdır. “İlkesiz” sözcüğünden sonra virgül olmaması gerekiyorsa sıfat
görevinde kullanılır ve yanlış anlamaları önler. Cümlenin yazımında yanlış
yapıldığını var sayarak var olan anlamı eleştirmeyeceğim. Dile biraz özen gerek!
“Değerli
yoldaşlarım, unutulmaması gereken somut bir gerçek var. Sosyal demokrasinin
temelinde ilerleme ve değişim vardır.” Gerçek
hiç de böyle değil. Yüz yıldır sosyal demokrasinin çizgisi değişmiyor. Dün Türk
Kurtuluş Savaşı’na, Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki bağımsızlık
hareketlerine karşı çıkan sosyal demokratlar; bugün de Irak’ı, Afganistan’ı
işgal ederek Suriye’de kan döken çetelerin destekçisi olmaktalar. CHP’nin
böylesi bir sosyal demokrat gelenekle yan yana olması, bu ideolojiyi
benimsemesi tarihsel geçmişine yakışır mı? Atatürk adıyla sosyal demokrasi yan
yana gelir mi?
Değişim ve dinamizm altı oktadır. İnsanı merkeze oturtan da
halkçılıktır. Halkçılığın uygulandığı bir toplumda sokaklarda el açan
dilencilere, sadakayla geçimini sağlayan yoksullara rastlanmaz. Eşitsizlikler,
ancak halkçı politikalarla giderilir. Cumhuriyet’in erdemlerini savunup ayakta
tutmak toplumsal mağduriyetleri önler. “Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesi”
olarak yurttaşlarımızın yaşam güvencesidir.
“Değişim” yeni ve
yararlı olanı getirdiğinde gereklidir. Ancak geçmişin güzelliklerini inkâr
ettiğinde, ayakta kalmamızı sağlayan yaşam kaynaklarını ortadan kaldırdığında
ise tehlikeli ve zararlıdır. “Değişim” adı altında küresel dayatmaları yeniymiş
gibi algılamak, algılatmak son derece sakıncalıdır.
Çağdaş uygarlığı yakalayıp aşmak, ancak Türk Devriminin
sürdürülmesiyle olanaklıdır. Türk aydınlanmasının temel dayanağı olan
laiklikten verilecek en küçük ödün çağdaş uygarlık koşusunda tökezlememize
neden olur.
Seçimler kaç yılda bir
yapılıyor?
“Şunu söyledik; her yıl 10 bin üniversite öğrencisi
yurtdışına doktoraya gönderilecektir. 10 bin üniversite öğrencisini düşünün. 5
yılda her yıl 10 bin üniversite öğrencisi yurtdışında doktora yapmış,
Türkiye’ye gelmiş, üniversitelerinde bilim adamları, çağdaş uygar bilim
adamları, aklın özgürleştiği üniversiteler. Bu üniversiteleri düşünün. 5 yılda
50 bin bilim adamını düşünün. Türkiye’yi bilim toplumu yapma aşamasında ciddi
bir sıçrama yapacaktır.” Burada CHP iktidara
geldiğinde uygulanacak doktora programından söz edilmekte. Ülkemizin bilim ve
eğitim yaşamının gelişmesi için güzel bir düşünce. Ancak ülkemizde seçimler
dört yılda bir yapılıyor. Seçimlerin beş yılda bir yapılması 2007 öncesiydi.
Dil sürçmesi sayılmayacak böylesi somut hatalar olmamalı konuşmalarda.
Halkçı düzende küçük ve
yavaş balıklar korunur
“Değerli yol arkadaşlarım, bizim güzel bir sözümüz var büyük
balık küçük balığı yutar diye. Dünya değişti, artık büyük balık küçük balığı
yutmuyor. Hızlı balık yavaş balığı yutuyor.” Bu sözle asıl vurgulanmak istenen
sanırım gelişme hızı ve bilişim teknolojisine, zamana uyum sağlamaktır. Ancak
bu durumu, sömürüyü meşru sayan bir sözle anlatmak son derece talihsizliktir.
Küçük ya da yavaş balıkların
yutulması acımasız sömürünün esas alındığı kapitalist düzendedir. Gerici feodal
düzenlerde, aşiretlere dayalı toplumsal yapılarda zayıflar, yoksullar ezilir.
Güçlüler, küçük balıklara yaşam hakkı tanımaz.
Sosyal demokrasi, Avrupa
kapitalizminin geri kalmış ülkeleri sömürmesiyle varsıllaşmış topraklarda refah
toplumu oluşturma amacında olduğundan küçük ya da yavaş balıkların yenmesini
olağan karşılar. Emperyalizmin sağ ya da sol ayağı olmuşsun ne fark eder? Büyük
ya da hızlı balıksın, yutmak için varsın.
Halkçılığın,
cumhuriyetçiliğin uygulandığı bir toplumsal düzende kimse kimseyi yutmaz.
Zayıflar özellikle korunur. Onların hakları yasal güvenceye kavuşturulur.
Güçlü-zayıf, hızlı-yavaş ayrımı olmaz.
“Hızlı balık, yavaş balığı
yutuyor.” sözünün ilk kez İsrail Devlet Bankası Müdürü Jacob A. Frenkel
tarafından kullanılması ilginçtir. İsrail, hızlı balık olarak yurtsuz
Filistinlileri yutmakta. Bu onların faşist anlayışına uygun bir davranış. Yine
bu sözün Ali Babacan tarafından daha önce kullanılmış olması da ilginç. CHP
Genel Başkanı kurultay gibi tarihe not düşülen bir yerde konuşurken özgün
tümceler kullanmalı. Bu nedenle de danışmanlarını sağcılardan değil de
Kemalistlerden seçmeli. Başkalarına öykünmek sağcılığın işidir. Kemalizm
özgünlük ve yaratıcılıktır.
Esat katliamcı mıdır?
“Suriye’de yapılan
katliamlara, uygulanan oransız (orantısız olmalı) güce her zaman karşı olduk.
Katliamları kınıyoruz, kınamaya da devam edeceğiz.” Esat’ı katliamcı ilan etmek
Küresel emperyalizmin ve onun taşeronları olan AKP’nin, Katar’ın, Suudların,
İsrail’in dilidir. Suriye yönetimini halkını öldürüyormuş gibi göstererek
oradaki laik ve ulusalcı yönetimi yıkmak emperyalizmin amacı. Esat yönetimi,
ülkesindeki dirlik düzeni bozmak için Suriye halkına ve devletine saldıran teröristlerle
savaşmakta. Suçlu olan Esat değil; Suriyeli teröristler ve onları
destekleyenlerdir.
Suriye’nin bu
terörist saldırılar sonucunda bölüneceğini defalarca yazdık. Bu bölünmenin de
en çok ülkemize zarar vereceğini her fırsatta haykırdık. Suriye’nin bölünmesi,
ülkemizin bölünmesini de tetikleyecek. Bunu görmemek için çok saf olmalı.
Türkiye’nin Kemalistleri, yurtseverleri Esat’ı dolayısıyla da Suriye’nin ulusal
bütünlüğünü desteklemeli.
Üreten ekonomi:
Kılıçdaroğlu,
konuşmasında sık sık üreten ekonomiden söz etmekte. Üreten ekonomiyi savunmak
CHP’nin geleneğidir. Tüketiciliği özendirmekse tekelci kapitalizmin ilkesidir.
Ülkemizin kalkınması, halkımızın gönenç içinde yaşaması üretimle olur.
Üretmeden tüketmek, usçu ve ulusçu bir anlayışı temsil etmez. Türkiye’nin
kuruluşunda üretim ekonomisiyle nasıl yoksulluğu yenip kalkındığımızı herkes
bilmekte. O dönemde kırılan büyüme rekorları bugün bile kıskananların
dudaklarını uçuklatmakta. İşte bunun içindir ki CHP’nin sosyal demokrasiye
değil, Kemalizm’e gereksinimi var. Ülkemizin kalkınma reçeteleri CHP’nin
geçmişinde bulunmakta.
“Üreten
ekonomi”den yanaysak özelleştirmeler konusundaki tavrımız ne olmalıdır? Cumhuriyetle
yaşıt, yoksul halkın emekleriyle oluşturulan ekonomimizin lokomotifleri sayılan
kuruluşları özelleştirme adına satılması karşısında CHP ne yapmalıdır?
Konuşmada bu ve benzeri soruların yanıtları yok.
Tarım ve
hayvancılıkta destekleme politikalarından yana olup olunmadığıyla ilgili de bir
şey belirtilmemiş. Çitçinin perişanlığının nedeni, devletin destekleme
alımlarından vazgeçmesidir. CHP, bu konuda düşüncesini açıkça söylemeli.
“2003-2010
yılları arasında ithal ettiğimiz tarım ürünü ve gıdaya ödediğimiz parayı
söylüyorum: 70 milyar 449 milyon dolar.” Yalnızca tarımı değil; tüm ekonomimizi
mahveden dışalıma dayalı siyasal anlayış. Bunu sonlandırmak için de bazı
önlemler alınmalı ivedilikle. Örneğin, CHP gümrük birliğinden çıkılmasından
yana mıdır? Üreten ekonominin kurulması için bu önemlidir. Gümrük birliği,
dışalıma dayalı ekonomik sistemi teşvik etmekte, yerli üretimi de engellemekte.
Dış politika
Kurultay
konuşmasında dış politikayla ilgili belirsizlikler var. “Arap Zemherisi”
konusunda CHP açık tavır almalı. Batılı ülkelere koşut bir söylem, bölgemizi
kan gölüne çevirir. Komşularımızın toprak bütünlüğünü tehlikeye düşürecek her
türlü dış müdahaleye karşı çıkılmalı. BAAS rejimlerinin Atatürk’ü, dolayısıyla
da CHP’yi örnek alarak Arap topraklarında başlattıkları modernleşme
hareketlerinin arkasında durulmalı. Krallık, şeyhlik, emirlik gibi çağdışı
yönetimlerle emperyalistlerin yaptıkları sözde demokrasi propagandalarının
etkisinde kalınmamalı.
Bölgesel
ittifakların kurulması konusunda CHP’nin tavrı nedir? Balkan ve Sadabat
paktları bölgemizdeki emperyalist yayılmalara karşı önemli siyasal oluşumlardı,
benzerleri bugün neden olmasın?
Konuşmada
uluslararası planda dış politikamızın hangi temeller üzerinde yükseleceği,
hangi amaçlara yöneleceği yok. AB konusunda modaya uyarak kapılarda mı
bekleyecek Türkiye; yoksa Asya’ya yönelip dünyanın yükselen güçleriyle mi
ittifaklar kuracağız? Bu konuda parti politikaları oluşturulmalı. AB gibi
olmadık hedeflerin peşinde koşmak, ülkemize zaman ve güç kaybettiriyor. Bu
nedenle uluslararası yeni oluşumlar CHP’nin gündeminde olmalı.
Orta Asya ile
ilgili tümcelere de rastlamadık kurultay konuşmasında. Son yıllarda AKP
hükümetinin unuttuğu bu kardeş coğrafyayı, CHP de anımsamıyor mu yoksa? Dünya
enerji kaynaklarının önemli bir bölümü burada. Tarihsel bağları da unutmamalı.
CHP Kurultayı
sonuçları itibarıyla alınacak derslerle dolu. Kimlik arayışı ilk bakışta
sezilmekte. İdeoloji aramak için ne zamanı israf etmeli ne de parti kadrolarını
kırıp dökmeli. Partinin kuruluş felsefesi, tarihsel sorumlulukları, deneyim
birikimi yönetime yol göstermekte. Küreselleşme modasına uyarak Avrupai
kimlikler aramak büyük yanlış.
Sosyal
demokrasi ulusumuz için bir ideal olamaz. Halkta heyecan da yaratamaz. Parti
delegelerini heyecanlandıramayan, idealize edemeyen sosyal demokrasi, halkı
nasıl partinin peşine taksın?
AKP, hedefine
Cumhuriyet yıkıcılığını koymuş. Yıllardır bu kadrolar, amaçları için var
güçleriyle çalıştılar. Tarihsel dayanakları da hilafetçiler, padişahçılar,
Kurtuluş Savaşına ve Cumhuriyet’e isyan edenler. Dünya gericiliğinin merkezi
emperyalizmle de birleşerek amaçlarına koşmaktalar. İyi kötü bir idealleri var
onun peşindeler.
CHP,
Cumhuriyet’i savunma idealini benimsemeli. Parti kadrolarını bu konuda
eğitmeli. Yoksa akmaz kokmaz bir siyasal çizgi olan sosyal demokrasiyle bir
amaca varılamaz. Kemalist özünden ayrılmayan bir CHP, antiemperyalist duruşunu
sürdürebilir.
Bölünme
anayasası komisyonlarından çekilmeden Kemalist duruş sergilenemez. Özerk
yönetim biçimine karşı çıkmalı CHP. Üniter devlet korunmadan ulusal birliğin de
korunmayacağı bilinmeli.
Açılımcılığı
reddeden, batılılarca dayatılan politikalara karşı çıkan, etnik ve mezhepsel siyasetlerin
karşısında olan CHP; gerçek CHP olur. “Değişim” diyerek partinin yönünü,
çizgisini değiştirmek ilericilik değildir. Çünkü ilericilik, emperyalizme ve
onun dayatmalarına karşı durmaktır.
Adil
Hacıömeroğlu
26
Temmuz 2012
Not: 30 Temmuz
2012 tarihli Ulus Gazetesinde yayımlanmıştır.
Yazılarımın
tümüne http://adiladalet.blogspot.com dan ulaşabilirsiniz.
Kazan kazana kara demis tencere kalkmis oynamis diye bir soz vardir..
YanıtlaSilKendi ic meselelerimizde ne kadar adiliz,dusundulermi hic..
Sanki Turkiyemizde her duzen dort dortluk..Kendi eksik ve yanlislarimizla ilgilenmek daha dogru olacagina,olmayan gucunle ( kendi Ulkendeki PKK yi sonlandiramadigin )
HALINLE GIDIPTE BASKA ULKE BASKANLARINA AKIL VERMENIN ANLAMINI BILEBILMIS DEGILIM..
CHP MUHALEFETTE KALDIGI YETMEZLIKLERINI DUZELTMEKLE MESGUL AMA,FIKIRLERINI COK BEYENIYORUM VE KILICDAR OGLUNUN,ONCE SAYGI VE SEVGISINI COK TAKDIR EDIYORUM..
INSAN OLARAK GUZEL BIR LIDER VASFINA SAHIP ZATEN KENDISI,,
YUZUNDE HIC NEFRET VE KIN GORMEDIM,KENDISINI KUTLUYORUM..
AKP DEKI LIDER KONUMUNDAKILERIN YUZLERINDEKI MANIDAR IFADELERI ( KIN VE NEFRET )SACAN HALLERIYLE COK RAHATSIZ OLANLARDANIM, YUZLERINDE ,DILERIM SEVGI CICEKLERI ACAR,COK GEC KALMAMALARI DILEKLERIMLE..
ZIRA ALLAHINI BILEN INSANLAR SADECE SEVGI DAGITIR,SEVGI IMANDANDIR..
NEFRETTE SEYTANDANDIR..
CHP YE BASARILAR DILERIM...
Değerli yazarım:değerli tesbitlerinze katılmamak elde değil.Evet CHP özünden kopamıyor ,ama gereğinide yapacak kadrolara sahip değil.Ne yardan,ne serden vazgeçemiyor.Böylesi bir ikilemlede neler yapabilir görüyoruz. Saygılarımla
YanıtlaSilAli Ayın PİROĞLU.
Televizyonda bir düşünürün çözümü:Türkler ve SÜNNİKESİM hep yönetici ve hükmediciydi yatağandaki,Ayazağadaki vs kitlesel tesbitlerdeki aşırı feveranı anlamıyorum .Artık Kürtlerin,Alevilerin,Ermenilerin,Lazların,Çerkezlerin,hatta Rumların bu Türk hükmü yerine geçmesiyle demokratik Cumhuriyet kurulacaktır derken;CHP nin kemikleşmiş yapısında da bu taleplerin ve kadroların çokluğu ve vizyon görünümü sol ayaklı SOSYAL DEMOKRASİ yada HALKÇILIK ideallerinin ve KURULTAY SONUÇ BİLDİRGELERİNDEKİ AMAÇ VE HEYECANLARI sıradan yaşayan HALKIN bütünlüğünün yaşam mücadelesinde sadece dünya görüşü pazarlayarak halkın içinde olmadığı ,sahiplenilmediği ortak dünya ideali ve sahipliğinin bırakılmadığı bir partide SEÇİLENLERİN DAR KADROCULUK VE KENDİNİ FİRAVUN SANMA KOMPLEKSİ YENİLMEDİKÇE HALKÇILIK DA OLSA VESAYETİ,FERAGATI,LİYAKATI,VEFAYI VE BİRLİKTE KATLANMAYIÖĞRETMEK GEREK ilk önce.UMUT YOK,AKGÜNLER DE,YARINLAR DA KURULTAYLARDA HEP KARANLIK.YÖRÜK MEMED
YanıtlaSil