TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ BRÜKSEL’DE Mİ, ŞANGHAY’DA MI?



            CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 29 Ocak 2013 günü yaptığı grup toplantısında Türkiye’nin geleceğinin Brüksel’de olduğunu vurguladı. Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Türkiye’nin hedefi olamayacağını söyledi.
            Kılıçdaroğlu’nun konuyu gündeme getirmesinin nedeni, RTE’nin Putin’e,  ŞİO’ya (Şanghay İşbirliği Örgütü’ne) girmek istediklerini söylemesidir. Öncelikle ŞİO’nun neden kurulduğuna bakmalı.
            ŞİO, 1996 Yılında Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın katılımıyla Şanghay’da kuruldu. İlk başta adı, Şanghay Beşlisiydi. 2001’de Özbekistan’ın katılımıyla adı Şanghay İşbirliği Örgütü oldu. Hindistan, Pakistan, İran ve Moğolistan’ın gözlemci statüsünde bulunduğu örgüt, ABD’nin dünya egemenliğine karşı önemli bir güç. ŞİO çatısı altındaki ülkelere bakıldığında ekonomik alanda da ABD’ye rakip olabilecekleri bir gerçektir. Hızla büyüyen ŞİO ülkelerini bir bütün olarak düşündüğümüzde dünyada üretilen petrolün yarısından fazlasını üreten ve tüketen ülkeler olduğunu görürüz. Endüstriyel gelişimin itici, gücünün enerji olduğunu düşündüğümüzde ABD-AB ile ŞİO arasındaki asıl rekabetin enerji kaynaklarının kontrolüyle ilgili olacağını söylemek gerek. ŞİO, tek kutuplu ABD egemenliğindeki dünya düzenine karşı oluşan bir merkezdir.
            Peki, Tayyip Erdoğan ŞİO’ya göz kırpmasında samimidir? AKP, kuruluşu ve iktidara getirilişi itibarıyla ŞİO’ya karşıtlık gösterir. Neden mi? Elli yedinci hükümetin kundaklanmasındaki asıl amaçlardan biri, ŞİO’ya katılma isteğidir. ABD’nin Saddam’ı devirme ve Irak’ı işgal planına karşı çıkan Ecevit, ABD ile karşı karşıya geldi. Hem Ecevit hem de zamanın Genelkurmay ikinci başkanı, Şanghay Beşlisine katılma yönünde açıklamalarda bulundular. Bu durum, ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarına zarar verebilecek önemli siyasal yönelişti. Ortadoğu’da siyasal açıdan zayıflayan ABD’nin enerji kaynaklarını kontrol etmesi de doğal olarak olanaksızlaşacaktı. Böylesi bir siyasal duruş ABD’ce kabul edilemezdi. Bu nedenle de Ecevit hükümeti alaşağı edilerek AKP’nin yolu açıldı. İşte, böyle bir ortamda bir ABD projesi olarak siyasal yaşamımıza girmiş AKP’nin ŞİO’ya girme düşüncesini içten bulmamız olanaksız. BOP’un eşbaşkanı olan birinin ŞİO politikalarıyla uyuşması olanaksız. Hem Esat, Kaddafi… karşıtı hem de ŞİO üyesi olamazsınız. Erdoğan’ın ŞİO girmek istediğini Putin’e söylemesi Batı’ya bir blöftür. Bunu böyle anlamalı.
            Şimdi gelelim Kılıçdaroğlu: “Şanghay İşbirliği Örgütü’ne neden girmek istiyorsunuz, AB’yi neden dışlıyorsunuz?” demekte. Sayın Kılıçdaroğlu, AB’yi dışlayan yok. AB, Türkiye’yi dışlıyor yıllardır; ülkemize kapıkulu muamelesi yapılmakta Brüksel kapılarında. Türkiye, yıllardır Brüksel yolunda dilenci durumunda. Bu durumda en çok pay sahibi olan da AKP iktidarı. RTE’yi eleştirirken AKP politikasına destek verdiğinizin farkında mısınız?

 “Siz çağdaş dünyadan kendinizi koparmak istiyorsunuz. Hangi gerekçeyle, kime danıştınız, kiminle konuştunuz? Davutoğlu ile mi kafa kafaya verip bu işe karar verdiniz? Şanghay İşbirliği Örgütü’ne gireceksiniz, orası güvenlik açısından önemli, o zaman NATO’yu ne yapacaksınız?” diyerek sürdürmekte konuşmasını Kılıçdaroğlu. “Çağdaş dünya” demek, AB demek değil. “Batı değerleri” AB’de ifade buluyor anlayışı yanlış. Batı değerleri, bir dizi devrimler sonucunda oluşmuş tüm insanlığın ortak değerleridir. Emperyalist uygulamalarla Batı’nın devrimci birikimlerini karıştırmamak gerek. ŞİO’nun güvenlik açısından önemli olduğunu belirtiyor Kılıçdaroğlu. Bu, doğrudur. Asya’nın ve dünyanın güvenliğini sağlamak için ŞİO’ya gereksinim var. Türkiye’nin güvenliğine günümüzde en büyük tehdit ne yazık ki üyesi olduğumuz NATO’dan gelmekte. Bölücü örgütü destekleyen müttefik ülkeler. Sevr’i dayatan da onlar. Bu demektir ki güvenliğimizi sağlamak için NATO’dan çıkmalıyız. Daha güvenli ittifaklara katılmak zorunda Türkiye.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları, bir yandan Batı değerlerini benimserken diğer yandan da Batı emperyalizmin yayılmasına, tehdidine karşı Balkan ve Sadabat paktlarını kurmuşlardır. AKP’nin Atatürk’e en büyük suçlamalarından biri, Doğu’ya ve İslam dünyasına sırtını döndüğü yolundadır. Oysa bu paktların oluşumuna bakıldığında söylenenlerin gerçek olmadığı ortaya çıkar. AB’yi çağdaş değerlerin odağı görmek olağanüstü derinlikte olan Doğu uygarlığını reddetmektir. Bu da son derece yanlıştır.

Günümüzde ekonomik ve siyasal açıdan gelişen Doğu’dur, gerileyip çökmekte olansa Batı. İleriyi gören siyasetçiler gelişmekte olanın yanında olur. Türkiye gibi genç nüfusa sahip ve devinimi yüksek bir ülkenin gelişmekte olan ekonomilerde önemli çıkarları bulunmakta. Bunu göremeyen siyasetçiler ülkesinin geleceğine damga vuramaz.

Kılıçdaroğlu bu sözleriyle AB ve ABD limanlarına demir atmak istemekte. AKP gibi okyanus ötesinden atamayla mı iktidar olmak istemekte? Bu durum, CHP’nin siyasal anlayışına, tarihsel duruşuna, kuruluş ilkelerine ve Türkiye’nin çıkarlarına uygun değil.

Türkiye’nin geleceği, ülkemize düşmanca davranan Brüksel’de, Washington’da değil; Şanghay’dadır. Neden mi? Güneş doğudan doğar da ondan.

                                                           Adil HACIÖMEROĞLU
                                                           31 Ocak 2013


     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder