12 Eylül darbesi ABD’nin “bizim çocukları” tarafından
yapıldı. 24 Ocak kararlarının mimarı Özal, dikensiz gül bahçesinde liberal
kapitalizmi uygulayarak emekçilerin daha çok köleleşmesine neden oldu.
Demokrasi sözde kaldı. Hak aramak, örgütlenmek en büyük suç oldu.
Yedi bin kişi için idam istendi. Beş yüz on yedi kişiye
ölüm cezası verildi. TBMM’ye iki yüz elli dokuz idam dosyası gönderildi, bu
kişilerden ellisi asıldı. İdam cezalarının hepsinde RTE’nin demokrasi kahramanı
ilan ettiği Özal’ın onayı var, ya başbakan ya da başbakan yardımcısı olarak…
Altı yüz elli bin kişi gözaltına alınıp bunların iki yüz
otuz bini yargılandı. Gözaltına alınanlar stadyumlara, kapalı spor salonlarına
sığmadı.
Bir milyon altı yüz seksen üç bin kişi fişlendi.
Sakıncalı
sayılan üç bin sekiz yüz elli dördü öğretmen, yüz yirmisi üniversite öğretim
üyesi, kırk yedisi yargıç olmak üzere toplam otuz bin kişi işten atıldı.
Üç yüz seksen sekiz bin yurttaşımıza pasaport verilmedi.
İki yüz doksan dokuz kişi cezaevlerinde kuşkulu biçimde
öldü.
On dört bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
Otuz bin kişi siyasal mülteci olarak yurtdışına gitti.
Türkiye’nin en büyük ozanlarından kanser hastası Ruhi Su’ya tedavi olmak için
yurtdışına çıkış izni verilmedi. Ülkemizin türkülerini en coşkulu söyleyen sesini
ne yazık ki yitirdik. Bugün de cezaevlerinde amansız hastalıklara yakalanan
tutukluların serbest bırakılmaması, 12 Eylül anlayışının sürmekte olmasının bir
gereği sanırım.
Yirmi üç bin altı yüz yetmiş yedi dernek kapatıldı.
Sakıncalı bulunan dokuz
yüz otuz yedi film yasaklandı.
Dört yüz gazeteciye
toplam dört bin yıl hapis cezası istendi, yargılamalar sonunda gazeteciler üç
bin üç yüz on beş yıl altı ay ceza aldı. Gazeteler, üç yüz gün yayın yapamadı.
Otuz dokuz ton gazete ve dergi imha edildi.
Sayılamayacak kadar kitap
sakıncalı bulunup toplatılıp yakıldı. Yıllarca kitap toplumda en büyük suç
unsuru sayıldı.
On binlerce memur ve
işçinin başka kentlere atamaları yapıldı.
Birçok aile baskı ve
asılsız ihbarlardan kurtulmak için başka yerlere göç etmek zorunda kaldı. 12
Eylül’de olanların tümünü anlatmak için sayfalar yetmez.
28 Şubat’ta idam
edilen, cezaevinde ölen yok! Stadyumlara, spor salonlarına doldurulan
tutuklular yok! Yakılan gazete, dergi ve kitap yok! Yurtdışına sürülen yok!
İktidardakiler ve TSK’nın komutanları, ABD’nin “bizim çocuklar” dediklerinden değil.
Bugün, yani ileri
demokrasiye geçtiğimiz AKP iktidarında 12 Eylül’ün sorumlularından tutuklanan
yok! Üstelik 12 Eylül rejiminin simge adı Özal, RTE’nin öncülü.
28 Şubat’la ilgili tutuklamalarsa sürüyor.
Neredeyse dışarıda emekli general kalmadı. Eski YÖK başkanı da tutuklu. Darbe
yapan bir profesör olarak tarihe geçecek sanırım.
Darbecilerle hesaplaştığını söyleyen iktidar
kimlerle hesaplaşıyor belli değil mi? ABD’nin “bizim çocukları” nın izinden
gidenlerle Türkiye’nin birliğinden, dirliğinden yana olanlar arasındaki
mücadele süreceğe benziyor.
12 Eylül’ün çocukları; vurun 28 Şubat’a, olmayan
darbeye! Vurun ki efendilerinize yaranın… Vurun ulusun geleceğine, ülkenin
dirliğine, güvenliğine… Vurun ki efendilerinizden önce Türk halkı sizi deliğe
süpürsün!
Adil
HACIÖMEROĞLU
16
Şubat 2013
Not: 25 Şubat 2013 tarihli Ulus Gazetesinde
yayımlanmıştır.
Yazılarımın tümünü http://adiladalet.blogspot.com dan
okuyabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder