31
Mart yerel seçimleri, İstanbul’daki seçimin sonuçlanmasıyla bitti. AKP’nin
belirgin bir gerileme içinde olduğu çok açık. Özellikle AKP yöneticilerinin
önemli bir bölümü, bu gerilemenin nedenini bir türlü anlamamakta.
Muhalefet
partilerinin birçoğu, medyanın önemli bir kesimi, birçok sendika, meslek odası
ve demokratik kitle örgütü 2002’de başlayan AKP iktidarının başarılarından söz
ettiler uzun süre. Başarısızlığı ise neredeyse son üç beş aya sığdırmaktalar. Oysa
AKP iktidarları hep başarısızdı. Göz boyayıcı ekonomik sistem, hem halkı hem
muhalefetin önemli bir bölümünü hem de AKP yöneticilerini aldattı. On yedi yıla
varan iktidar döneminde üretime değer hiçbir şey yok! Sanayi, tarım,
hayvancılıkta üretim dibe vurmuş; çağın gereği olan bilişim, elektronik, genetik…
alanlarında ise hiçbir önemli gelişme olmadı. Üretimin dinamosu sayılan
üniversiteler, dünyanın gelişmiş ülkeleriyle yarışmayı bir yana bıraktı, mevcut
yapılarını bile koruyamadı. AKP iktidarı, anaokulundan üniversiteye kadar tüm
eğitim kademelerini silindir gibi ezip geçti. Eğitim ve öğretim, Ortaçağ
düzeyine getirildi. İnşaat yapmakla ülkeyi kalkındıracağını sanan sığ zihniyet,
nerdeyse ülkede tüten fabrika bacası bırakmadı. Tarıma dayalı sanayinin özelleştirme
adı altında yok edilmesi, uçsuz bucaksız topraklarımızı çoraklaştırdı. Çiftçi
tarlasını ekemez, bahçesindeki ürünü toplayamaz duruma geldi.
AKP’nin
iktidarının bugüne dek sürmesinin nedeni, halkın RTE ve arkadaşlarının politikalarını
beğendiklerinden değil; muhalefet partilerinin olağanüstü beceriksizlikleriydi.
Muhalefet açısından durum değişti mi? Hayır… Değişen şey, AKP masallarının
inandırıcılığının kalmamasıdır. Muhalefet partileri, seçim sürecinde AKP’nin
ekonomik siyasetine karşı herhangi bir seçenek öne süremediler. Üretim
ekonomisini ve buna dayalı olarak devletçilik ve halkçılığı savunmadılar. Çünkü
iktidarın da muhalefetin de ekonomide kılavuzu Kemal Derviş’tir.
AKP’nin
uyguladığı sıcak para ekonomisi duvara dayanıp iflas etti. Bu, halka yoksulluk
ve işsizlik olarak yansımakta. Yoksulluk içine düşen geniş kitleler, neredeyse
açlık sınırına dayanmış bir yaşam düzeyine gerileyince iktidarın masallarından
uyanma başladı. Böylece iktidar partisinin oy deposu sayılan geniş kitleler, yaşamlarının
gerçeğinden hareketle oylarının rengini değiştirdiler. İstanbul’da, İmamoğlu’na
verilen oylar AKP’ye daha çok da RTE’ye tepki oylarıdır.
Seçim
sürecinde AKP yöneticileri inanılmaz yanlışlar yaptılar. Özellikle 23 Haziran
öncesi yanlışlar saç baş yoldurdu. Türk Ulusunun ne kadar değeri varsa hepsi
hoyratça, sorumsuzca kullanıldı. İmamoğlu özelinde Karadenizlilere yapılan “Pontus”
göndermeleri tam bir bölücülüktü. Yedi Düvel’in alayı toplansa böyle bir bölücülüğü
yapamazdı. İşte, filmin koptuğu yer de burasıydı. İmamoğlu’nun “Pontus”
bölücülüğünü oya dönüştürmek için yaptığı Doğu Karadeniz gezisi İstanbul
seçiminin kilidini kırdı, fark yarattı. İstanbul seçimlerinde her dönem belirleyici
olan Karadenizli seçmen kitlesi AKP’yi sandığa gömdü. İnsan düşünmeden
edemiyor: “Bu Pontus göndermelerini yapan Sevr özlemcileri, FETÖ’nün AKP
içindeki uzantıları olmasın!”
Cumhur
İttifakı sözcülerinin söylemlerindeki tutarsızlıklar saymakla bitmez. Bu konuda
bir köşe yazısı değil, ciltler dolusu kitaplar yazılır. Hele en son canlı
cenaze olan Öcalan’dan yardım umulması siyasal sefaletin dip yapmış biçimiydi. Kırmızı
bültenle aranan Osman Öcalan’ın devletin televizyonuna çıkarılması “aymazlık,
bilgisizlik, sorumsuzluk, tutarsızlık” sözcükleriyle açıklanamaz. RTE’nin Osman
Öcalan’ın kırmızı bültenle arandığını bilmediğini söylemesi ise bilgisizliğinin,
devlet sorumluluğun zerresinden bile nasibini almadığının dramatik bir
görüntüsüdür. Ey Erdoğan, Osman Öcalan’ı bilip tanımıyorsan sen neyi bilirsin?
Binali
Yıldırım’a gelince… Adaylığının açıklandığı ilk günden itibaren mutsuzdu. Bu adaylığı
Reis’in buyruğuyla kerhen kabul ettiği görüntüsü vardı üstünde. Beden diline
bakılınca çoktan seçimi yitirmiş birinin bıkkınlığı açıkça görülmekteydi. Adaylığı,
gönülsüzdü… “Gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır ya baş.” atasözünün anlamına
uygun olarak AKP’nin hem karnı hem de başı ağrımıştır seçim sonunda. Bu
ağrıların da dinmeyeceği görülmekte.
Halkı,
yalnızca kandırılarak oyu alınan ve uyutulan bir kitle olarak görmenin
bedelidir bu seçim yenilgisi. Sürekli din üzerinden kandırılan kitlelerin
uyanışıdır yerel seçimlerde kaybeden AKP’nin dramı. Cumhuriyetle ve Türkiye’nin
tarihsel, kültürel değerleriyle sürekli kavga eden bir zihniyetin millet
kayasına çarpmasıdır AKP’nin yaşadığı gerçek.
Keşke
yaşananlardan gerekli dersi alsa iktidar partisinin yöneticileri.
Adil
Hacıömeroğlu
26
Haziran 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder