Depremlerde
çürük yapıların altında kalarak, maden göçüklerinde son nefesimizi vererek,
sellerde boğularak, heyelanlarda toprağın altına gömülerek, otel ve fabrika yangınlarda
yanarak, çığ düşmesiyle soluğumuz kesilerek, yollarda kurallara uymayan sürücülerin
yanlışlarıyla, sokak kavgalarında bıçakla delik deşik edilerek, sahte rakıdan
birdenbire yaşama veda ederek, hileli gıdadan yavaş yavaş sağlığımız bozularak,
işyerlerinde nedeni belirlenmemiş patlamalarda, terör saldırılarında, caddede
gezinti yaparken elektriğe çarpılarak, kumpir yiyerek, sokakta başımıza cam
düşerek, karda donarak, durup dururken un ufak olan evimizin yıkıntılarında hep
ölüyoruz. Ardımızdan “mekanımızın cennet olması” dileyen yöneticiler var sorumluluklarını
unutarak. Ayrıca bu yöneticiler ailelerimize sabır, ölenlere Allah’tan rahmet
dilemeyi de unutmuyorlar.
Yahu
arkadaş, görevini gereği gibi yapmadığın için ölmesine neden olduğun insanın
arkasından bir de rahmet mi diliyorsun? Adil olan Allah, senin dileğini kabul
eder mi? Ölene zaten rahmet edecektir Yüce Yaradan, ama senin sözüne bakarak
değil.
Geçen
hafta sahte rakıdan otuz yedi yurttaşımız can verdi. Niye mi? Ülkemizdeki
denetçilerin, sorumluların, yetkililerin görevlerini yapmaması nedeniyle. Suçlu
kim? Sahte rakıyı içen…
Her
depremde binlerce insanımız toprağa düşmekte. Niye mi? Yetkili bakanlıkların, belediyelerin
ve yapsatçıların işlerini gereği gibi yapmadığı için. Suç kimde mi? Suç, doğada
ve üstünde yaşadığımız toprakta. Deprem olmasaydı yapılar yıkılmayacaktı zaten.
Sellerde
can veriyoruz. Neden mi? Yerleşim yerlerini kurarken suya akış alana
bırakmadığımızdan. Ne yazık ki ülkemizin hangi bölgesine, iline, ilçesine,
köyüne yağmur yağdığında sel olmakta. Yetkililer, kendi sorumluluklarını unutup
suçu yağmura yüklemekteler. Ne güzel değil mi?
Bolu
Kartalkaya’da, 21 Ocak günü gecenin en karanlık anında otelde yangın çıktı. Bu
yangında yetmiş altı yurttaşımız alevler arasında yanarak ya da duman
zehirlenip boğularak can verdi. Yarıyıl dinlencesinde kayak yapmak, karın
tadını çıkarmak için Kartalkaya’ya koşan aileler tabutlarla döndüler yaşadıkları
yerlere. Yangın haberi duyulunca bakanlar bakmayanlar akın etti olay yerine, bir
şey yapacaklarmış gibi. Sanki yangının içinde kalanları kurtaracak hazretler.
Yaptıkları tek iş, ölü ve yaralıları saymak. Onu da doğru sayabilirlerse… Sen
yapman gerekeni, zamanında niye yapmadın? Neden göz yumdun yasadışılığa? İnanın,
kâğıt üzerinde her şey tamamdır. Ancak kâğıtta yazılanların hiçbir otelde yoktu
yangın önlemi olarak.
Basın
ve yayın organları olmasa olayın can yakıcı yönünü anlayamayacak kamuoyu. Turizme
Bakanı, basın toplantısında “Otelde yangın merdiveni var.” diyerek halkı
yanıltmakta. Televizyonlar gösteriyor yanan yapıyı, kameramanlar çekim yapıp
canlı yayında yayılanıyor görüntüler. Otelin dışında yangın merdiveni yok ne
yazık ki. Yangın merdiveni olamayınca insanlar camdan atlıyor kurtulmak için.
Kimileri çarşafları birbirine bağlayarak kurtulmaya çalışmış. Tam bir ilkellik
var. İnsanlarımız cayır cayır yanarken küçük de olsa bir kurtuluş çaresi yok!
Neden mi? Otel, doğru düzgün denetlenmemiş. Yetkililer, görevlerini yapmadan aylıklarını
almışlar. Sofralarındaki ekmeğin insan etinden, onu doğradıkları çorbalarının
insan kanından olduğunu anımsatmak isterim bu kişilere.
Otelin
yapıldığı yer sorunlu... Bir yanı uçurum... İtfaiye uçurumun olduğu yana
yanaşamıyor yangını söndürmek için. Aslında otelin yapılışından bugüne dek
denetimsizlik, işi savsaklama diz boyu. Ne yazık ki turizm tesislerinde itfaiye
raporu alma zorunluluğu kalkmış duygusal(!) nedenlerle.
Yaşamım
boyunca unutmayacağım bir anımı paylaşmak isterim. Yıllarca Bakırköy’de yaşadım
ve orada çalıştım. Zeytinlik Mahallesi, Yakut Sokak’ta bir yapının altı dükkândı.
Üst katlarda ise özel bir eğitim kurumu vardı. Doğaldır ki eğitim kurumlarında
yangın merdiveni zorunlu çalışma ruhsatı almak için. Özel eğitim kurumunun
sahibi, yangın merdiveni yaptı yapıya. Yaptı yapmasına da nasıl? Merdiven en
üst kattan başlayıp birinci katta sona eriyor. Yani dükkân
katına uzanmıyor merdiven. Peki, yangın olursa öğrenciler ne yapacak? Birinci
kattan sokağa atlayacak her zaman kilitli kapıdan. Atlamayanlar da yazgıya
boyun eğecek.
Yakut
Sokak, çok işlek bir yer. Belediye başkanlarının, başkan yardımcılarının, belediye
müdürlerinin, bu merdiveni onaylayan itfaiyecilerin, milli eğitim yöneticilerinin,
ilgili ilgisiz binlerce kişinin geçtiği bir yer. Rezalet mi desem gülünçlük mü
desem herkesin gözünün önünde yıllarca orada öyle durdu. Belediye başkanları,
milli eğitim ilçe yöneticileri değişti; o ucube merdiven değişmedi. Allah’tan
bir şey olmadı, kimsenin canı yanmadı.
Acı
gerçeği söylemek zorundayım. Devlet yönetiminde liyakatsizlik hat safhada. İşi
savsaklamak, çok yaygın. Bu tür işleri yaparken iş sahibiyle oturup birkaç
lokma yiyerek işi kitabına uyduranlar saymakla bitmez. Kayırmacılık, iş bilmezlik,
bilgisizlik, sorumsuzluk çok yaygın devletin yönetim kademelerinde. Ne yazık ki
işini layıkıyla yapmayandan hesap sorulmuyor. Hiçbir şey yokmuş gibi insan
kanından çorbalar, insan etinden ekmek doğranıp yeniyor utanıp sıkılmadan,
vicdanlar sızlamadan.
Ülkemize
de insanımıza da yazık edilmekte. Bilimsiz teknoloji, bilgisizlerin elinde ölüm
makinesine dönüşmekte. Açgözlülüğün, gösterişin yaygınlaştığı toplumuzda çalışmadan
varsıllaşmak geçer akçe... Ölen öldüğüyle kalıyor. Suçlu kim mi? Onu kitabına
uyduruyor keskin zekalı devletlilerimiz. Ölenlerin cenaze törenlerine kara
gözlükleri takarak giderler üzülmüş gibi yaparak.
Özel
okul sahibinden Milli Eğitim Bakanı, özel hastane sahibinden Sağlık Bakanı ve turizmciden
de Turizm Bakanı yapma becerisi gösteren bir ülkede yaşamaktayız. Bu durum karşısında
diyecek söz kaldı mı?
Adil
Hacıömeroğlu
22
Ocak 2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder