Emperyalizmin
“böl, parçala, yönet” düşüncesinin en açık biçimde uygulandığı yerdir Arap
coğrafyası. Başta İngilizler olmak üzere batılı emperyalistler, masa başında
cetvelle ölçüp biçerek devletlerin sınırlarını çizdiler. Kendilerine bağımlı
zayıf devletler yarattılar. Bu devletler arasına da düşmanlık tohumları
ektiler. Onların birleşmelerini ya da barış içinde dayanışma yaparak
yaşamalarının önüne engeller koydular.
Emperyalistlerin
Arapları tutsaklaştırmak istemesinin nedeni, dünya erke kaynaklarının önemli
bir kısmının Arap topraklarında olmasından kaynaklanmakta. Arap çöllerinin
altı, petrol ve doğalgazla dolu. Bu da emperyalistlerin sömürme iştahını
kabartmakta. Doğaldır ki Batı Asya ve Kuzey Afrika’nın dünya açısından
stratejik önemi yadsınamaz.
1948’de
başta ABD olmak üzere batılı emperyalistler, Arap coğrafyasının kürek
kemiklerinin arasına, Filistin toraklarına İsrail hançerini sapladılar. Bu
durum, Arap halklarında ulusçuluk düşüncesini ateşlese de emperyalizme
göbeğinden bağlı bazı varsıl Arap devletlerinin İsrail’le ilişkilerini
utangaçça sürdürmesini engellemedi.
Arap
milliyetçiliğinin (BAAS’çılığın) Suriye topraklarında filizlenip boy atmasında
Türkiye’nin Atatürk önderliğinde emperyalizme karşı verdiği ve büyük bir utku
kazandığı Kurtuluş Savaşı’nın etkisinin olduğu yadsınamaz. Kemalizm, yalnızca
Araplara değil; dünyanın tüm ezilen uluslarına örnek oldu, kimini az kimini çok
etkiledi. Zalime karşı savaşımda mazlumlara özgüven kazandıran önderdir
Atatürk.
Mişel
Eflak, Selahhaddin el-Bitar ve Zeki el-Arsuzi Arap ulusçuluğunun önderleri
olarak ortaya çıktı. Bu kişilerin farklı inançlardan gelmeleri, Suriye’nin
ulusal bütünlüğünü sağlama açısından çok önemli. Bu, Suriye ulusunu
oluşturmanın, farklı kimlikleri Arap paydasında birleştirmenin adımı. Bu üç
lider ve onların düşüncelerini benimseyenler, 7 Nisan 1947’de, Şam’da Arap BAAS
Partisini kurdular. Hemen ardından Irak, Yemen ve Ürdün başta olmak üzere
birçok Arap ülkesinde etkili oldu BAAS Partisinin kuruluşu. Bu ülkelerde
şubeleri açıldı partinin. Giderek sosyalist kimlik de kazandı ulusçuluğun yanı
sıra.
BAAS
hareketinin ortaya çıkmasıyla Arap uyanışı başladı emperyalizme karşı. Arap
ülkelerinin birleşmesi amaçlandı. 1958’de Suriye, Mısır’la Birleşik Arap
Cumhuriyeti’nin kurdu. Bu birleşme, emperyalistleri korkuttu. Arap ulusçuluğunu
ve birleşmeyi boğmak için elinden geleni yaptı küresel egemenler.
BAAS,
ortaya çıktığı yıllarda dünyada yükselişte olan ve ezilen ulusların, emekçilerin
umudu durumuna gelmiş sosyalizmden etkilendi. Bu nedenle hem milliyetçiliği hem
de sosyalizmi savundu. İki düşünce sistemini bir potada eritti. Böyle bir
yapıya emperyalizmin düşman olmaması düşünülebilir mi?
Cemal
Abdülnasır’ın 25 Şubat 1954’te Mısır başbakanı oldu. BAAS hareketi önemli bir
yükseliş ve etki alanı sağladı kendine Nasır’la. Nasır, hisseleri Fransız ve
İngilizlerin elinde bulunan Süveyş Kanalını devletleştirme kararı aldı. Batılı
emperyalistler, bu devletleştirmeye karşı çıktılar. Batılı devletler, bir
uluslararası kurumun ulusal amaçlar uğruna devletleştirilmesine şiddetle karşı
çıktılar. Bunu kabul etmeyeceklerini açıkladılar. Bu kararın kanalın
güvenliğini ortadan kaldıracağını söylediler. İngiltere ve Fransa önce
uluslararası bir konferans toplayarak konuyu görüşmek istediler. Eğer
görüşmeyle çözülmezse güç kullanmayı düşündüler. İngiltere, Fransa ve ABD
konuyu görüşmek üzere kanalı en çok kullanan 24 ülkeyi Londra’da bir toplantıya
çağırdılar. Mısır ve Yunanistan, üç emperyalist devletin önerilerinin Mısır’ın
bağımsızlığı ve egemenliğiyle bağdaşmadığını söyleyerek bu konferansa
katılmadı.
Türkiye’de
Adnan Menderes hükümeti vardır. Türkiye’yi, Londra’daki konferansta Muharrem
Nuri Birgi temsil eder. 17 Ağustos 1956’da şu sözleri söyler: “Biz Müslüman bir
milletiz. Bu ve daha birçok sebeplerle Arap milletlerinin dostuyuz ve onları
severiz. Arap memleketlerinin, hürriyet ve bağımsızlıkları için yapmakta
oldukları mücadelede onlarla beraberiz. En büyük arzularımızdan biri de Arap
memleketlerinin bir an önce bağımsızlıklarına kavuşmalarıdır. Fakat, Süveyş
Kanalının bitaraf ve beynelmilel bir idare ve kontrole konulmasında Mısır’ın
bağımsızlığını ve haysiyetini rencide edecek bir mahiyet göremiyoruz. Bizce
Dulles’ın ileri sürdüğü plan, Süveyş Kanalı meselesine bir hal çaresi
bulabilmek için müsbet ve müsavat esasına dayanan temellerdir. Bu meselede
hissiyata kapılmadan karar vermek icap eder. (Aktaran, Olaylarla Türk Dış
Politikası [1919-1995], Siyasal Kitabevi, 9. Baskı, Ankara, 1996, s. 280)”
Görüldüğü gibi Türkiye’deki Demokrat Parti iktidarı “hissiyata kapılmadan”
Mısır’ın ulusal çıkarlarının yanında değil, emperyalistlerin planlarının
yanında yer almıştır. Bu konferansta Sovyetler Birliği, Hindistan, Endonezya ve
Seylan (Sri Lanka) kanalın kayıtsız koşulsuz Mısır’ın egemenliğine
bırakılmasını savundular.
Mısır’a
karşı emperyalistlerin yanında yer alan Menderes Hükümeti, bu kez Suriye ile
ilişkileri gerginleştirdi. Suriye’nin önce İngiliz, sonrasında ABD çıkarlarına
ters politikalar izlemesi emperyalist ülkeleri rahatsız etti. ABD’li
temsilciler, Türkiye’ye gelerek Suriye konusunda ortak tavır almayı önerdiler.
Başbakan Adnan Menderes 24 Eylül 1957’de şu açıklamayı yapar: “… Suriye’nin
bugünkü vaziyetini makul bir silahlanma hadisesi olarak telakki etmeye imkân
yoktur. Bu hal, memleketi hin-i hacette başkalarının kullanacağı bir silah
deposu haline getirmek maksadının tatbikatından ibarettir… Suriye yıkıcı
maksatlarla tecavüz emelleri için bir köprübaşı teşkil etmek yolundadır ve bu
istihale, korkulur ki, son merhalelerine ulaşmış bulunuyor. Bütün hür dünyanın
mesele üzerinde ehemmiyetle eğilmesini ve bütün dikkatini Ortaşark olayları
üzerinde teksif etmesi, tedbirli ve uyanık olmanın telkin ettiği bir
zarurettir. Türkiye’ye gelince, biz müstakbel ihtimaller inkişaflar nazarı
itibare alındığı taktirde, tehlikelerle çevrili bir memleket halinde
bulunuyoruz. Suriye’de yeni inkişaflar muvacehesinde bizi milli emniyetimiz
bakımından son derece müteyakkız olmaya sevk etmektir… Türkiye, hadiselerin
inkişafını yakından takip etmek mecburiyetini duymaktadır. (Aynı yapıt, s.
292)”
Menderes’in
“hür dünya” dediği batılı emperyalistler ve onların saldırgan örgütü NATO.
Görüldüğü gibi ABD kışkırtmasıyla Menderes, Mısır’dan sonra Suriye ile de
ilişkileri kesti. Bu konuşmadan sonra Adnan Bey, Suriye’yi işgal etmekle tehdit
etti. Çok geçmeden de sınırımıza ABD telkiniyle mayın döşetti.
Turgut
Özal, 12 Eylül Amerikancı darbesiyle 21 Eylül 1980’de kurulan hükümette
ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısıydı. 13 Aralık 1980’de de başbakan oldu.
Bu görevleri sırasında Suriye’de Müslüman Kardeşler örgütüne para ve silah
yardımında bulundu. Amaç, ABD karşıtı BAAS yönetimini yıkmaktı. Buna karşılık
olarak da Suriye Devlet Başkan Hafız Esat da Abdullah Öcalan’ı Beka Vadisine
yerleştirdi.
ABD,
BOP kapsamında bölgemizde yer alan ulus devletleri yok etmek için düğmeye
bastığında Tayyip Erdoğan yönetimindeki Türkiye, Önce Mısır ve Suriye ile
ilişkileri kopardı. Ne rastlantı değil mi?
Kimi
İslamcı ve liberaller, Cumhuriyet’in kurulmasından sonra Arap ülkelerine
sırtımızı döndüğümüzü savlarlar. Atatürk, bu coğrafyayla yeniden birleşip
emperyalist oyunları bozmak için Irak ve Suriye ile konfederasyon kurmayı
düşündü. Sonrasında Sadabat Paktı’nı kurarak İngilizlere karşı birlik
oluşturdu. Türkiye’nin Araplara sırtını dönmesine neden olan Menderes’tir. Sonrasında
iktidara gelen NATO’cu hükümetler aynı politikayı sürdürdüler.
BAAS’çılık,
Arap coğrafyasında hem milliyetçiliği hem de sosyalizmi kapsayan emperyalizm
karşıtlığıdır. Bu nedenle emperyalistlerin tümü BAAS’ın düşmanı. Ne yazık ki
ülkemizdeki ABD güdümündeki siyasetçilerle aynı çizgideki aydınlar da bu Arap
uyanışına düşmandırlar. Bu durum, Araplara düşmanlık; emperyalistlere dostluk
değil de nedir?
Kemalizm’i
örnek alan Arap siyasetçileriyle iyi ilişkiler kurabilseydik bugün bölgemizin
durumu çok farklı olurdu. İsrail, istediği gibi at koşturup insanları
katledemezdi. Ülkemiz siyasetçileri ve aydınlarının Batı Asya (“Ortadoğu” sözü,
İngilizlerce kullanıldığından bunun yerine Batı Asya’yı kullandım.) konusunda
konuşurken iğneyi kendilerine batırmasını dilerim.
Adil
Hacıömeroğlu
20
Aralık 2024
Batı Asya konusundaki hassasiyetinizi paylaşıyorum hocam. Neyse ki yavaş medyanın yarattığı düğün havasının halkın önemli bir kesiminde karşılığı yok. Zor günler bitti, daha zor günler bizi bekliyor.
YanıtlaSilYanlış siyasetin izlerini halen yaşıyoruz ne yazık ki. Tilkiler var oldukça kargalar ağzındaki peyniri düşürecektir.
YanıtlaSilKaleminiz var olsun Adil bey
Değerli Adil öğretmenim , anlatımınızı okudukça yüreğim sızladı.Emperyalistler Arap coğrafyasını cetvelle bölerken biz de maalesef oyunlarına alet olmuşuz. Atatürk zamanında birlik için adımlar atılmış, ama sonra emperyalistlerin planlarına boyun eğmişiz. BAAS hareketi gibi emperyalizm karşıtı duruşları desteklemek yerine, aramızı bozmuşuz. Bugün hâlâ bölgenin bu hâlde olmasının sebebi, ne yazık ki geçmişteki yanlış siyasetlerimiz.
YanıtlaSilBeyninize , emeğinize sağlık👏👏Esen kalınız🙏🏻Fulya Kırımoğlu👩