Atatürk,
gerçekçi biridir. Gerçekçi olan bir kişi de olayları, siyasal gelişmeleri us ve
mantık süzgecinden geçirerek değerlendirir. Gerçekleşmeyecek düşler peşinde
koşan liderler, ulusal varlıklarını tehlikeye sokar. Bir ulus, gerçekçi yoldan
ilerleyerek var olur. Gerçekçi lider, somut koşulların somut tahlilini yapar.
Önce kendi gücünü, sonra da bölge ve dünya ülkelerinin gücünü hesaplar.
Henüz
Kurtuluş Savaşı bitmemiştir. Emperyalizmin tutsağı olmuş birçok ülkeden özellikle
Suriye ve Irak’tan temsilciler gelir Ankara’ya, Atatürk’le görüşmek için. Bu
ülkelerin bağımsızlığına kavuşmasını isteyen kurullar, Türkiye’den yardım
isterler verecekleri bağımsızlık savaşları için. İlginçtir, bu Müslüman ülkelerin
temsilcileri halifenin bulunduğu İstanbul’a değil de bağımsızlık ateşinin
yandığı Ankara’ya gelmekteler.
Atatürk,
Irak ve Suriye’den, kendisinden askeri yardım istemek için gelenlere yol gösterip
işgalcilere karşı örgütlenmelerini söyler. Sonrasında da bir konfederasyon oluşturarak
birleşmelerini önerir.
Mustafa
Kemal Paşa, 29 Mart 1920’de Ankara’da görüştüğü Suriyeli çete reislerine (Bu
çeteler, Fransızlara karşı bağımsızlık savaşını yürütmek için kurulmuşlardı.) şunları
söylüyor:
“Mısır’daki
mücahitlerimiz tarafından size gönderilecek meblağı aşiret ve çete reislerine
ve aynı zamanda mücahitlere dağıtınız. Öte yandan, bahsedilen meblağın bir
kısmıyla kendinize imkân nispetinde silah, erzak ve mühimmat tedarik etmeye
bakınız.
Her
dakika, bölgelerinizden düşmanlarımız Fransızları temizlemenizi ve zaferi
bildiren güzel haberler vermenizi bekliyorum.
Şam,
Lübnan, Hama, Antakya, Seyhan, İslâhiye, Cuni, Urfa ve civarlarındaki reislerle
irtibat halindeyiz. (Atatürk’ün Kendi Kaleminden 8 Suriye ve Irak, Kaynak
Yayınları, 1. Basım: Ekim 2018, s. 72-73)” Burada anlatıldığı gibi Atatürk, en
baştan beri Suriye’de Fransa’ya karşı savaşa atılanlarla ilişki kurdu. Büyük
yokluk içindeki Türkiye, güneylerindeki Arap kardeşlerine yadımda bulunuyordu.
Atatürk:
“Biz haddi zatında gerek Suriye ve gerek Irak’taki insanların bağımsız olmaları
esasını kabul etmişizdir. (Aynı yapıt, s. 83)” diyerek bu ülkelerin bağımsızlıklarını
desteklemekte. Çünkü bölgemizde bulunan ülkeler bağımsız olup emperyalistler
sınırlarımızdan çekilirse bizim kurtuluşumuz kolaylaşır. İleride kazanacağımız
bağımsızlığımız emperyalist tehditlerden kurtulur.
Atatürk,
1 Ocak 1921’de Sovyet Misyon Sekreteri Upmal’la yaptığı görüşmede, Ankara’da Batı
Emperyalizmine Karşı Genel Müslümanlar Kongresi toplamayı düşünüyor. Bu yolla
İslam ülkelerinin bağımsızlığa kavuşmalarını istiyor.
Mustafa
Kemal, 26 Şubat 1921’de Amerikalı Gazeteci Streit’e: “Sanırım her millet gibi
her fert vicdan hürriyetlerinden tam olarak istifade etmelidir. Bu prensip, ‘bir
milletin şayet Müslümansa bağımsızlığa hakkı yoktur.’ şeklinde düşünen düşmanlarımız
tarafından maalesef çiğnenmiştir. (Aynı yapıt, s. 89)” diyerek ulusların ve
bireylerin vicdan özgürlüklerinin olmasını istiyor. Emperyalizmin Müslüman
ülkeleri, bağımsız yaşama layık görmemesini eleştirmekte.
Büyük
Önder, 18 Ekim 1921’de Büyük Millet Meclisi Gizli Oturumunda şunları söylüyor: “Sonra
Fransa hükümeti şimendiferlerle askeri nakliyat icrası hakkına sahiptir, kaydı
vardı. Buna itiraz ettik. Bir defa, dedik; Fransa hükümetinin bizim
memleketimizde, bizim arazimizde bizim memleketimizdeki şimendiferlerle askeri
nakliyat icrasına müsaade edemeyiz. Çünkü Fransa bu şimendiferlerle askeri
nereye nakleder? Farz edelim ki, aleyhimize değil, güneye nakledecek. Yine
İslam kardeşlerimize karşı sevk edecektir. Fransa hükümeti bittabi herhangi bir
bölgede kuvvet kullanır. Fakat Türkiye hükümeti, Fransa’ya yardım edemez. Bu
hususta hiçbir anlaşma yapamaz. İslam nazarında vaziyetimizi müşkülata düşürür.
(Aynı yapıt, s. 99)” Atatürk’ün burada vurguladığı konu çok önemli ve günümüz
siyasetçilerine de ışık tutmakta. Hangi neden ve koşulda olursa olsun komşularımıza,
özellikle de aynı dine inandığımız ülkelere emperyalistlerin yapacağı askeri
müdahalelere kesinlikle destek olmamalı. Ne yazık ki BOP kapsamında ülkemiz hükümetlerinin
Irak, Suriye, Libya, Mısır’ın istikrarsızlaşması, bölünmesi, işgal edilmesi ve yöneticilerinin
devrilmesi konusundaki destekleri emperyalistlere bölgemizde güç
kazandırmıştır. Irak’a işgal için gidecek olan ABD’yi desteklemek için “Bir
koyup üç alacağız.” diyen Turgut Özal’ın emperyalistlerle birleşerek komşu
ülkelere nasıl düşmanlık yaptığı belleklerimizden silinmemiştir. 1950’li
yıllarda Türkiye’de başbakanlık yapan Adnan Menderes’in Süveyş bunalımda ve
Suriye konusunda emperyalistlerle aynı siyaseti izleyip dost ülkelere düşmanlık
yapmasını burada belirtmeliyim.
Atatürk,
15 Ocak 1923’te Suriye ile ilgili söyledikleri, siyasetçilere ders niteliğindedir:
“… Fransızlar mutlaka bizim kendileriyle dost olmamızı isterler ve barış
olmasını isterler. Harp devam ederse, biz Fransızları Suriye’den kovacağız. Ve
hakikaten Fransızların Suriye’de mevcudiyetini idame için hakim olarak müstebit
olmaları müşküldür. Belki genel barış olmasa bile, o bizimle bir anlaşma filan
yaparak dost görünmeye çalışacaktır. (Aynı yapıt, s. 108)” Artık düşman İzmir’den
denize dökülmüştür. Buna karşın savaş bitmemiş, Suriye’den Fransızların kovulmasıdır
asıl amacı. Emperyalistlerin topraklarımızı komşu ülkelere karşı saldırı alanı olarak kullanmasına karşı
çıkmakta. Atatürk’ün bu bakış açısı öngörülü bir devlet adamının ileriyi
görmesidir. Her mevzide, her yerde emperyalizm güç yitirirse ezilen ulusların
özgürlüklerine kavuşacakları inancındadır. Suriye’nin olası yöneticilerinin
siyasal eğilimlerine, etnik kökenlerine, mezheplerine bakmıyor. Onu
ilgilendiren, yalnıza kardeş komşu ülkenin bağımsızlığı…
Atatürk:
“Suriye’nin kendi kaderini kendisinin tayin etmesini arzu ediyorum. (Aynı
yapıt, s. 114)” diyerek zalime karşı mazlumun yanındaki kararlı duruşunu
göstermesi bakımından çok değerlidir. Ayrıca bir başka konuşmasında: “Asırlar
boyunca Osmanlı İmparatorluğu’na ait olan memleketlerin yabancı boyunduruk
altında inlemeleri kabul edilemez. (Aynı yapıt, s. 114)” diyerek emperyalizmin
ulusları tutsaklaştırmasına karşı çıkmakta.
Bazı
siyasetçiler, gazeteciler, sözde aydınlar büyük bir bilgisizlikle Atatürk’ün
İslam ülkelerine sırtını döndüğünü söylerler. İdeolojileri yalan, iftira,
bilgisizlik üzerine kurulu bu kişiler; tarih okumadıkları için bu yalana başvurmaktalar.
Hem bilgisizlik hem de art niyet bir araya gelince bu kişilerin düşüncelerinin
yalana dayanması olağan olmakta.
Adil
Hacıömeroğlu
11
Aralık 2024
🇹🇷❤️✊
YanıtlaSil⭐⭐⭐⭐⭐
Sevgili ADİL Bey. Olan özelliğiniz ve güzelliğinizle duygu ve düşüncelerinizi ( BİLGİNİZİ ) paylaşım ayrıcalığınıza TEŞEKKÜRLER. SİZ varsanız.BİZ varız.SELAMLAR - SEVGİLER….
YanıtlaSil