ABD ve NATO’nun, Türk keşif uçağını vuran Suriye’yi
yalnızca kınamaları, RTE’ nin çaldığı savaş tamtamlarına destek vermemeleri
ilgi çekicidir. Batılılarca “Arap Baharı” bize göre “Arap Zemherisi” olan siyasal
süreç, Suriye kayasına tosladı. Kuzey Afrika çöllerini kasıp kavuran
zemheri; Suriye’nin köklü uygarlık
geleneğini ve Esat’ın kararlı, hesaplı antiemperyalist direncini aşamadı.
Libya’da ortak hareket etmek için yarışan Batılı ülkeler,
Suriye’de aynı heves içinde görülmediler. Libya’nın petrol kokusuyla sarhoşa
dönenler, Yeni Sahra’nın uranyum varsıllığı karşısında ağızlarının suyu akan
emperyalistler; Kaddafi’ ye gözü dönmüşçesine saldırdılar. Petrolü ve uranyumu
olmayan Suriye’de ise ihaleyi RTE’ ye verdiler. Neden mi? Çünkü Suriye,
Ortadoğu’da büyük siyasal değişimleri tetikleyecek bir ülke.
Ne büyük rastlantıdır(!) ki televizyonlarda konuşan dış
politika uzmanı yorumcuların birçoğu, Suriye’nin Esat’tan kurtulup
demokrasiye(?) geçmesiyle en az üçe bölüneceğini söylemekteler. Bölerek,
parçalayarak, güçsüzleştirerek, düşmanlaştırarak kurulacak bir demokrasinin
kime, ne yararı olur? Bu durumun emperyalistlere yarar sağlayacağı kuşkusuzdur.
Ancak bölge halklarını felakete sürükleyeceği de tartışılmaz. Uzman yorumcu
kimliğiyle ortaya çıkanların çoğu, küresel emperyalizmin çıkarlarına nasıl alet
olduklarının farkında değiller. Bu yolla kamuoyu, Ortadoğu’daki olası
bölünmelere hazır hale getirilmekte, bir beyin yıkama etkinliğinde
bulunmaktalar. Üstelik bu olası bölünmelerden en zararlı çıkacak ülke de
Türkiye. Demek ki ülkemiz televizyonlarından dinamitler yerleştirilmekte yurt
topraklarına.
ABD’nin, Suriye olayıyla amaçladığı bölünmelerin
altyapılarının hazırlanmasıydı. Kısmen de olsa bu amacına ulaşmıştır,
denilebilir. Bölgemizde tarihte rastlanmadığı ölçüde etnik ve mezhepsel
kimlikler öne çıkmıştır. Siyasal partiler bile bu temeller üzerinde kurulmakta
neredeyse. Alt kimliklerin bu kadar çok öne çıkarıldığı toplumlarda ulusal
bütünlükleri korumanın zorluğu da ortadadır. Bölünmenin en belirgin yaşandığı
ülke Irak’tır. Şu anki görünüm itibarıyla üç parçadır. Özellikle kuzeyde ABD
güdümlü bir devletin Türkiye’nin de katkılarıyla kurulmakta olduğunu
görmekteyiz. Ancak yanlış hesap Bağdat’tan dönmektedir. Bağdat yönetiminin
Irak’ın bütünlüğünü sağlama yönündeki çabaları, emperyalizmin bölücülüğüne
karşı önemli bir harekettir. Ortadoğu’da emperyalizmin bölücülüğüne,
yayılmasına karşı İran, Irak, Suriye, Lübnan’dan oluşan ittifak Rusya ve Çin’in
de desteğiyle ABD’nin amaçlarını boşa çıkarmakta. Böylesi kararlı bir ittifakla
baş edemeyeceğini anlayan ABD, çatışmaktan kaçınmakta.
Her
girdiği savaşı yitiren küresel efendi, burada Türkiye’yi kışkırttı. Esat’ın
sağlam duruşu ve RTE’ nin saldırma konusundaki ayak diremesi karşısında önce
şantaja başvurdu. Amerikan gazeteleri ülkemizden Suriye’ye muhalifler için
silah sokulduğunu yazdılar. Böylece RTE’ yi köşeye sıkıştırıp verdiği sözü
tutması konusunda uyardılar bu yolla.
“El
atına binen tez iner.” demiş atalarımız. Emperyalizmin atına binen ise baş
aşağı düşer. Küresel güçlere güvenerek sağa sola kılıç sallamak kimseye yarar
getirmez. Bin yılı aşkın komşuluk, bir emperyalist dolduruşa kurban edilir mi?
Emperyalizmin kullanarak tarihin çöplüğüne attığı binlerce yerel siyasetçi var.
Bu kişileri anımsayan var mı?
ABD
hızla yan çizerken rüzgârıyla AKP’yi uçurumlarda savuruyor aşağılara. Asıl
zararı da halkımız görmekte. Amerikan rüzgârını ters çevirecek kahramanların
tam zamanı değil mi şimdi?
Adil
Hacıömeroğlu
27
Haziran 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder