Tam hükümet, Uludere sorununda köşeye sıkışmıştı ki RTE
bir vücut çalımıyla gündemi saptırarak çok farklı bir konuda derin ve
hararetli bir tartışmayı başlattı. RTE' nin "Her kürtaj, bir
Uludere'dir." sözü tarihe geçecek sanırım. Ortada çok açık bir katliam
dururken konuyu böylesine ilgisiz bir yere taşımak ustalık ister. Demek ki kişi
ustalaşınca yurttaşı kandırması da kolaylaşıyor. Ustalaşmak... Hangi konuda,
nasıl? Gündem saptırıp halkın dikkatini başka yere çekerek katakulli işler
çevirmek midir ustalık?
Kürtaj, bir kadının kişisel kararıdır. İstenmeyen
gebeliklerin sonlandırılması sağlıklı kuşakların yetiştirilmesi için de çok
önemlidir. Ana rahminde sorunlu başlayan bir yaşam, kişinin ömrü boyunca
mutsuzluğunun temelini oluşturur. Sağlıklı kişiliğin oluşması ana rahminde
başlar. Mutluluk ya da mutsuzluk tohumları çocuk doğmadan önce atılır.
RTE' nin kürtajı cinayetmiş gibi algılatması halkta iki
önemli düşüncenin yerleşmesine neden olur. Birincisi, cinayeti sıradanlaştırır.
Terör örgütlerinin katliamlarını, devletin ihmalinden kaynaklanan cinayetleri,
iş kazaları sonucu ölümleri sıradanmış gibi gösterme amacına yöneliktir bu
açıklama.
İkincisi ise; cinselliği, sadece üremeye yönelik yaşama
amacı güder. On haftalık istenmeyen gebeliklerin sonlandırılmasını cinayet
sayan bir anlayış, bu konuda giderek çıtayı yükseltir. Bir süre sonra her türlü
doğum kontrolünün de cinayet olduğunu söylerler. Bir spermi yok etmenin, bir
ceninin oluşmasını yok edeceğinden bu da bir cinayet nedeni olarak kabul
edilebilir bu anlayışla. Tıp biliminin kabul ettiği kuralların dışına çıkmak;
kişiyi türlü sapkın, temelsiz düşüncelere yöneltebilir. Böyle bir düşünce
silsilesinin sınırı, ölçüsü yoktur.
Başbakan hükmü verir de yandaşlar sessiz kalır mı? İlk
olarak Sağlık Bakanı incilerini döktü. Şu söz, bakan Akdağ'a ait: "Bazen
'Annenin başına kötü bir şey gelmişse ne olacak?' vesaire gibi şeyler
söyleniyor. Gerekirse öyle bir bebeğe devlet bakar." Tecavüze uğrayan
kadının ruhsal durumunu, yaşamakta olduğu travmaları hiçe sayan bir anlayış bu.
Kadını, çocuk üretme aracı gören bir düşünce. Kadını; ruhundan, bedensel ve
yaşamsal gereksinimlerinden, isteklerinden dolayısıyla insani özelliklerinden
soyutlayan feci bir bakış açısıdır bu. Cinselliği yalnızca çocuk yapmak için
çiftleşme olarak gören ilkel bir anlayış. Sevişmeyi, zevk almayı, mutluluğu,
duygusallığı yasaklayan bir Ortaçağ düşüncesi bu. Eş seçiminde kadının beğeni,
sevgi ve tercihlerini hiçe saymak nasıl bir ruh halidir?
Tecavüz sorası doğacak çocukları devlet bakacakmış.
Zinayı serbest bırakan AKP hükümetinin ilginç bir üreme modeli bu. Böyle
bir ilişkiden doğacak çocuğun aile gereksinimi ne olacak? Anne ile çocuk
arasındaki duygusal ilişkiyi yok mu sayacağız? Yoksa dünyanın tüm diktatörleri
gibi siz de bu kimsesiz çocuklardan fedai militanlar ocağı mı kuracaksınız?
Tecavüze uğrayanı değil de tecavüzcüyü mağdur sayma
düşüncesi yeni değil. Bir bölgemizde töre gereği olarak tecavüz eden sapığı
cezalandırmak yerine, tecavüze uğrayan kadın öldürülmekte. Böylece de
kirletilmiş namus temizlenmiş olmakta. Kadını insan değil de bir mal olarak
gören feodal bir namus anlayışı. Bunun adına töre deniyor ve buna uymayı da adamlık
sayar kimileri.
AKP'li meşhur(!) bir belediye başkanı ise
"tecavüze uğrayan kadının kendini öldürmesini öneriyor. Nasıl bir kafa bu?
Kadını peşinen suçlu ilan etmek nasıl bir ilkel anlayıştır. Afganistan'da
erkekleri tahrik ediyor diye kadınların topuklu ayakkabı giymesini yasaklayan
Taliban'dan ne farkınız var sizin? Salatalık ve patlıcanı cinsellik çağrıştırıyor
diye kadınların satın almasını yasaklayan zihniyetten çok mu uzaksınız?
Bu tür bakış açıları, tecavüzcüye cesaret verir.
Sapıklığı meşru kılar. Suçluyu suçsuz, suçsuzu suçlu yapar. Önce sizin
beyinlerinize kürtaj yapılmalı. Belki bu sapkın düşüncelerden kurtulursunuz o
zaman.
Ortaçağa ait ne kadar düşünce,
yaşam biçimi varsa hepsi sırayla gündeme getirilmekte. Bu yolla da
modernleşmenin, çağcıllaşmanın yok edileceği düşünülmekte. Ortaçağın uyuşturucu
düşünceleriyle toplum uyutulmaya çalışılırken bir yandan da ülke kaynakları
yağmalanmakta. Uyuşturucunun etkisi geçtiğinde toplumun nasıl ayılacağını
düşündünüz mü hiç?
Adil Hacıömeroğlu
2 Haziran 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder