Londra Olimpiyatı rekorlarıyla, düş kırıklıklarıyla, yeni
şampiyonlarıyla, spora veda edenleriyle sona erdi. Ülkemizin bugüne kadar en
kalabalık sporcuyla katıldığı olimpiyattı Londra.
Tam
yüz on dört sporcumuz yarışmıştı Londra’da. Olimpiyat oyunları başlamadan önce beklentimiz
yüksekti. Çok sayıda madalya kazanacağımızı umuyordu kamuoyu. Çünkü AKP iktidarı
ve spor yöneticileri, bu yönde medya destekli kampanyalar düzenlediler. Başta
RTE ve Spor Bakanı olmak üzere iktidar partisi yöneticileri spor ruhuna siyaset
bulaştırdılar. Eğer beklenilen sayıda madalya kazanılsaydı, ülke gündeminin
değişmesi söz konusu olacaktı. Utku sarhoşluğu içindeki halk siyasal gündemden
uzaklaşacak ve bu toz duman içinde AKP’nin siyasal ucubeleri çaktırmadan gerçekleşecekti.
Spor
Bakanının oyunlar öncesi başarıyı Allah’a havale ederek olası başarısızlıklardan
peşinen sıyrılması ilginçti. Sporcularımız kamuoyunun yüksek beklentisi altında
ezildiler. Bedenleri, ruhsal baskının ağır yüküne dayanamadı ve art arda yenilgiler
geldi. Yenilgi sonrasında sporcuların konuşmaları dikkat çekiciydi. Her yenilen
sporcu genellikle işi “kadere, kısmete” bağladı. Çok heyecanlandıklarını
söylediler. Başka ülkelerin on beş, on altı yaşındaki sporcuları dünya
rekorları kırarken bizimkilerin bacaklarını hissetmemesi ilginç değil mi? Yarış
sırasında ve öncesinde sakatlanan sporcu sayısı azımsanamaz. Sporcularımızın bu
sakatlıkları teknik kurullarca iyi incelemeli. Final karşılaşması öncesi bir
bayan sporcumuzun, Cumhurbaşkanının eşi tarafından aranması insan ve sporcu psikolojisinin
nasıl ayaklar altına alındığının önemli bir göstergesidir. Sporcumuzun bu
konuşmadan sonra karşılaşmada yenilmesini doğal karşılamalı.
Hemen
hemen her sporcunun karşılaşma ya da yarışma sonrası protokolde yer alan tüm
devlet görevlilerine teşekkür etmesi, siyasallaşan sporun bir göstergesi.
Ayrıca bu durum, sporcularımızı ezik duruma sokmakta. Sanki hükümet yetkilileri,
federasyon yöneticileri bu gençleri babalarının hayrına oraya göndermişler gibi
bir hava yaratılmış. Bu, bir lütuf değil, aksine başarının ödüllendirilmesidir.
Böylesi boynu bükük gençleri görmek insanın içini acıtmakta.
Londra’da
düş kırklığını asıl yaşadığımız spor dalları güreş ve halter. Çok sayıda
madalya beklediğimiz bu iki dalda deyim yerindeyse hüsrana uğradık. Güreşte ilk
devreyi bile kurtaracak bir güce sahip olamayan sporcularımızın fizik ve
kondisyon zayıflıkları göze battı. Dünya şampiyonu güreşçilerin mindere
serilmesi, rekortmen haltercilerin ilk haklarında pes etmesi anlaşılamaz. Bunun
nedeni, sporcularımızın oruçlu olmaları olabilir. Bu konuda ilgili
federasyonlar kamuoyuna bilgi vermeliler. İbadette kaza yapma hakkının olduğunu
bilmemek bilgisizlik değil mi?
Spor
başarımız tamamen rastlantılara bağlı. Alt yapı çalışması yok denecek kadar az.
Sporcular okul çağında belirlenip yetiştirilmeli. Okullarımızda beden eğitimi
dersi yok denecek kadar az ve ciddiye de alınmamakta. Devlet okullarımızın
çoğunda spor salonu yok. Olanlar ise yöneticilerin özel mülkiyeti gibi. Her
türlü olanağı olan özel okullarımızda sporcuların yetişmemesi de dikkat çekici.
Çünkü sınavlara odaklı bir eğitim sisteminde özel okulların birçoğunda beden
eğitimi dersleri yapılmamakta. Bu ders saatinde öğrenciler test çözmekteler. Kendimiz
yetiştiremeyince de iş, ithal sporculara kalmakta. Boşuna dememiş atalarımız: “Elden
gelen övün olmaz, o da zamanında gelmez.” diye.
Londra’da
kazandığımız beş madalyadan üçünün kızlarca alınması kıvanç verici. Özellikle
basketbol ve voleybolda kız takımlarımızın bizi ekranlara kilitlemesi çok
güzel. O kızlar Atatürk’ün kızları. Çağdaş Türkiye’nin göstergeleri. Onurlandık
onlarla.
Dünyanın
hiçbir yerinde ve hiçbir alanda emek harcanmadan başarı kazanılamaz. Ülkelerin
ekonomik ve bilimsel gelişmeleriyle spor alanlarındaki başarıları birbirine
koşut. Çağdaş eğitimden uzaklaşan bir Türkiye’nin bundan sonra başarı kazanması
olanaksız. Anlayacağınız işimiz tansıklara
kalmış durumda. Hurafe ile bilim yan yana olmaz.
Adil
Hacıömeroğlu
17
Ağustos 2012
Her şey siyasallaştı.Siyasilerin kuyruğuna takılıp gidiyorlar.Bu bir aymazlıktır.Siyasıler her şeyi kullanmaya meraklı olduğundan bu alan propagandaya müsait olduğu için bu alanı aymazca kullanıyorlar.Hiçbir ülke bunu düşünmez.Çünkü ulusal çıkarları düşünür.Biz siyasi çıkarları düşünürüz.
YanıtlaSilSaygıdeğer Adil Beyefendi.
YanıtlaSilMadalya alan kızlar "dualarızla başardık, mübarek ramazan'da başardık, başbakan sayesinde başardık" dediler. ATATÜRK hiç anılmadı!
Bunlar Ata'nın kızları olmazlar! Bunlar Atatürk Türkiyesinin kızlarıdır, onun da değerinin ayırdında değiller!
Maalesef hep kavramlar üzerinden yorum(siyaset) yapmayı yeğliyoruz. Bu kızlar ne Atatürk'ün nede Erdoğan'ın kızlarıdır bunlar TÜRK kızlarıdır.Dahada doğrusu Türkiye türkleridirler. Dünyanın hiçbir ülkesinde insanlar (halk kahramanları) milletinin önüne geçemezler,Atatürk Türkiyesi, Erdoğan Türkiyesi, Fatihin Türkiyesi yerine hepsine hitap eden Türklerin Türkiyesi tanımı dahadoğru olur diye düşünüyorum.
YanıtlaSil