10
Mayıs 2014 günü Danıştay’ın 145.kuruluş yıldönümünü kutlama töreninde konuşan
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu’nun sözleri, RTE’yi
çılgına döndürdü.
Feyzioğlu,
konuktu törende. Konuşmasının neredeyse tamamında Türkiye’deki hukuksuzlukları
ve yargının sorunlarını anlattı. Türkiye’de o kadar çok hukuksuzluk var ki,
Feyzioğlu’na ayrılan yirmi dakikalık süreye sığmadı bunlar. O da süresini aşmak
zorunda kaldı.
Feyzioğlu,
neden Türkiye’de yapılan tüm hukuksuzlukları anlatmak zorunda kaldı Danıştay
toplantısında? Çünkü muhalefet halkın sesi olamıyor. Bu hukuksuzlukları,
muhalefet liderleri gereği gibi halka anlatmıyorlar. Muhalefet, görevini
yapmayınca iş halk önderlerine düşmekte. Liderler, diktatörlerin baskı altına
aldığı toplumlarda böyle bunalımlı zamanlarda ortaya çıkar. AKP diktatörlüğüne
direnişte iki hukuk adamı öne çıktı: Biri Metin Feyzioğlu, diğeri Ümit
Kocasakal...
Feyzioğlu’nun
eleştirileri iktidar partisini rahatsız etti. RTE, Feyzioğlu’nu dinlerken
renkten renge girdi. Konuşmanın başından itibaren Erdoğan gergindi. Eleştiriler
peş peşe sıralandıkça yüz şekli değişti. Sinir küpüne döndü adeta diktatör. Abdullah
Gül’ün sakinleştirme çabaları işçe yaramadı. Ne de olsa eski arkadaşı... Bu tür
fevri çıkışlarını onlarca kez görmüştür Gül.
Sürekli
pohpohlanmaya alışmış, gereksiz ve abartılı övgülerle olabildiğince egosu
şişirilmiş başbakan; sorumluluğunu unutup birden bir sokak kabadayısı oldu. Kıpkırmızı
kesilmiş yüzü, şişmiş boyun damarları, yuvalarında fırlayacakmış gibi gözleri,
titrek dudakları, kontrolsüz el hareketleri sesinde öfkeye dönüştü birden.
Yanındakiler engellemese kürsüye çıkıp hasmına haddini bildirecek bir
konumdaydı.
Erdoğan
ne kadar öfkeli idiyse, Feyzioğlu o kadar soğukkanlıydı. Öfke duygusuna tutsak
olmuş Erdoğan’ın karşısında aklıyla davrana bir hukukçu vardı. Saldırganın
öfkesini daha da artıran karşısındakinin soğukkanlılığıydı. Öfke nöbetleri
artan RTE kontrolünü yitirdi sonunda. Ne yazık ki koskocaman bir ülkenin
başbakanını, bir kahvehane kabadayısını uzaklaştırır gibi tutup götürdüler
dışarıya yanındakiler. O gözlerden uzaklaşıncaya kadar kendi kendine söylenmeyi
sürdürdü.
Erdoğan
dışarı çıkarken Abdullah Gül’ü de alıp götürmesi ilginçtir. Bir
cumhurbaşkanının bir işaretle, bir çift söz ile yönlendirilmesi ilk kez
görüldü. Anlaşılacağı üzere başbakanın emrinde bir cumhurbaşkanı...
Genelkurmay
başkanı Özel ise ne işarete ne de bir çift söze gerek duydu. RTE dışarı
yönelince kendiliğinden kalktı yerinden. Takıldı başbakanının peşine.
Danıştay
olayı şunu gösterdi ki, RTE’ye karşı adam gibi muhalefet edildiğinde AKP
liderinin pusulası şaşıyor. Ne yapacağını şaşırıyor. Öfke nöbetlerine girip
darmadağın oluyor.
Muhalefet
partileri, Feyzioğlu’nun yolunu izlemeliler. Kayıkçı kavgasını andıran söz
dalaşını bırakıp açık ve doğru eleştirilmeli hükümet. Eleştirir gibi yapmak
değil, eleştirmek gerek AKP’yi. Bu iş için birazcık cesaret, kararlılık, inanç,
akıl ve bilgiye gereksinim var.
Adil
Hacıömeroğlu
10
Mayıs 2014
Sn. Hacıömeroğlu sizin de belirttiğiniz gibi, muhalefetten duyulmayan eleştiriler, Sn. Feyzoğlu'ndan duyuldu. Gerçekten de 2002'den beri bu muhalefet sayesinde başarı elde edilmedi değil. Muhalefete çok şey borçlu bu hükümet.. Bu kadar desteği bugüne kadar hangi muhalefet vermiş ki! Şans işte kimini alır yerden yere vurur, kimini de bataklıktan alır fırlatır yukarıya. :( Vatansever
YanıtlaSilTam bir mahalle kahvesi üslubu. Ne protokol kaldı ne de saygı. Adeta yokuş aşağıya yuvarlanıyoruz. 1938'de bu ülkede yaşam durdu. Benim merak ettiğim 1938'den sonra bu ülkeyi yönetenlerin yürekleri sızlıyor mu, sızlamıyor mu?
YanıtlaSilİnsanlar öyle sindirilip susturulmuş ki, herkes eleştireni suçluyor. Eleştirilen kişi kontrolden çıkacak diye herkes susuyor. Başta muhalefet tabi. Eleştirilen kişinin kontrolsüzce tepkileri öyle korkutuyor ki aklıma Anadolu'da kullanılan bir söz geldi. Eskiler "Delidir ne yapsa yeridir" diye tanımladıkları kişiye bulaşmazlardı. Ülke için tam anlamıyla dram bu tabii.
YanıtlaSilİlginç bir gün yaşadık. Ama daha da ilginç olansa protokolü yok sayıp olumsuz tepkilerle kontrolden çıkan kişi için adeta "dokunulmayacaktı veya eleştirilmeyecekti" mantığıyla eleştiren kişiye karşı yapılan linç girişimi. Anlatılamazdı sözcüklerle ancak yaşanırdı, biz de yaşadık 10 Mayıs'ı.
YanıtlaSilİlk aklıma gelen Bülent Ersoy oldu. Bülent Ersoy'a hiç kimse bulaşmak istemez. Neden? Çünkü zor hem de çok zor bulaşmak. Erkek, kadın olsun dinlemez. Etrafındakilere bakarsanız hiçbirinin sesi çıkmaz. Devamlı pohpohlama halindedirler. Tersi duruma hiç kimse düşmek istemek. Nedenlerini artık tüm toplum biliyor çünkü.
YanıtlaSilDurum bu kadar net; teşekkürler.
YanıtlaSilSaygılar
Şeref EREN