Dün
ikindi vaktiydi Soma’daki madende yangın çıktığını işittiğimde. “Eyvah!” dedim,
biraz da bağırarak. İçimden bir şeyler koptu, gitti.
Hele
içerideki işçi sayısını duyduğumda gözyaşlarım ıslattı yanaklarımı. Maden
kazalarında kurtarma konusunda ne yazık ki başarısızdı ülkem. Madenlerde
çalışma koşullarının yüz yıldır değişmediğini bilen biriyim. İlkelliğin, vurdumduymazlığın, adamsendeciliğin
faciaya yol açacağı kesindi.
Önce
hükümetten “Madende her şeyin mevzuata uygun olduğu” açıklaması geldi. Soma
madeninin örnek bir işletme olduğunu açıkladı ilkellik bataklığında kulaç atan
yetkisiz yetkililer. Her şey mevzuata uygunsa kaza neden oldu o zaman? Neden
canlarımız toprak altında.
Gece
boyunca televizyonun başındaydım. Ne yazık ki sağlıklı haber almak zor. Sosyal
medyadan izliyorum olanları. Facianın büyüklüğü, gece yarısı anlaşılıyor.
Zonguldak’tan
kurtarma ekipleri yola çıktı, deniyor. Zonguldak-Soma karayoluyla kaç saat? En
küçük işler için devletin uçakları havalanırken Zonguldaklı madenci, Soma’daki
kardeşini kurtarmaya otobüsle gitmekte. Zamana karşı bir yarış. Kurtarma
ekipleri için o yol biter mi? Somalı kardeşlerinin sonlarını bilmez mi
Zonguldaklı kurtarma ekibi? Padişah ve yandaşları için uçaklar dizi dizi.
Toprak altında ise kömür karasıyla yan yana yatmakta Soma’nın emekçileri, bir
nefes havaya hasret.
Gece
uzun, yürekler acı dolu. Söyleşiler yapılmakta madenin önünde. Eşini, babasını,
oğlunu, kardeşini, akrabasını bekleyenler var. Gözler yaşlı. Bakışlar donuk.
Aslında herkes, facianın farkında. Ama yine de bir umut var. Mucize
beklenmekte...
Dualar
dökülmekte kurumuş dudaklardan. Madenden her sedye çıkışında hareketlenmekte ortalık.
Televizyonlardaki
haber okuyucuları halkı dua etmeye çağırmakta. Kimse doğru düzgün bir biçimde madendeki
ihmallerden söz etmiyor. Sen, işçinin güvenliğini sağlama; kaza olunca da otur,
herkesim duaya çağır. Önce önlemini al, işçileri çağdaş bir ortamda çalıştır,
sonrasında dua et. Beceriksizliğin, ihmalin suçunu Tanrı’ya yükleme.
Gecenin
ilerleyen saatleri... Kurtarma harala gürele sürmekte. Eşgüdüm yok! Madende kaç
kişinin kaldığını bile bilmeyen yetkililer var. Madenin yöneticileri bile kaç
kişiyi çalıştırdıklarını bilmemekte. Sinirlerim gerildikçe geriliyor. Koskoca
ülkenin teslim olduğu ilkelliği, vurdumduymazlığı kabul edemiyorum bir türlü.
Haberleri
dinlerken bir yandan da sosyal medyada yorumlar yazmaktayım. Benim gibi
sabahlayanlar çok. Türkiye’nin duyarlı yurttaşları ayakta. Yürekler, Soma
madeninin derinlerinde. İsyan, acı, üzüntü birbirine karışmış bir durumda.
Madenin derinliklerindeki yangın, yakıp kül etmekte tüm ülkeyi.
Yandaş
televizyonlarda bir iki yalaka densizin sözlerini hayretle dinliyorum. Anında
sosyal medyada karşılığını bulmakta densizlik. Ağzının payını alan densizin
bundan ders çıkardığını sanmıyorum. Dünün Ergenekon kumpasçısı, bugünün işçi
düşmanı olarak endam etmekte. Yaşamının her döneminde halk düşmanlığı var
kumpasçının. Çok yazık!
Sabaha
karşı gözlerim umutsuzluğun yarattığı öfkeye yenik düşüyor. Uyuyakalıyorum
bulunduğum yerde. Birkaç saatlik bir uykudan sonra, her sabah uyandığım saatte
uyanıyorum ve yazmak için oturuyorum koltuğuma.
Özelleştirmeler
ve kiralamalarla madencilik, birkaç patronun kâr hırsını artırmakta. Çalışma
koşulları, yüz yıl öncesine dönüştürüldü. Dünyanın en ağır işçiliği, en ucuz
emek sömürüsü durumuna getirildi. Yerin altında kırk liraya kazma sallamakta
ekmek parası için Somalı emekçiler. Köleci düzende bile böylesi görülmemiştir.
İnsanın hiçe sayıldığı bir ülkede, emeğin değeri olur mu?
Türkiye,
iş kazalarında dünya ikincisi. Kazaların yüzde doksan dokuzunda ihmal var.
Çalışma koşulları çok ilkel. Çağdaş çalışma koşulları ne yazık ki yok. Bu
nedenle bunlara kaza değil, cinayet demeli. İnsanlar, bile bile ölüme
gönderilmekte. Bunca insanın yaşamını yitirdiği bir olaya katliam demek,
yerinde olur sanırım.
Kim
mi gönderiyor insanları ölüme? Sorumlu olan herkes... Başta hükümet... Yasa
koyucular... Üç kuruş fazla kazanmak için insanlığını öldüren, vicdanını yok
eden, yüreğini söküp atan patronlar... İnsan eti aşınız, madencinin kanı
içkiniz oldu. İyi bakın bundan böyle kaşık salladığınız tabaklar, ağzınızı
şapırdattığınız bardaklara. İyi bakın... Bakın ki görün yaşlı gözlerde büyüyen
öfkeleri. Bakın ki işitin dağı, taşı eriten madenci ailelerinin acı
çığlıklarını. Belki çok uzaklarda kalmış insanlığınızı anımsarsınız.
Adil
Hacıömeroğlu
14
Mayıs 2014
Ülkemizde , bu yüzyılda madencilik YÜZ KARASI denilecek durumda . Güvenlik önlemleri yok , yeterince denetim yok ; denetim için soru önergesi veren muhalif partilerin girişimini önemseme yok ; can güvenliğini sağlayıcı eğitim yok ; maden ocağının teknolojinin ulaştığı düzeyde donatımı yok...Birçok alandaki savsaklama ve vurdumduymazlık bu alanda da egemen. İşte bu noktaları aydınlatan Sayın A. Haciömeroğlu ; şu önemli tümceleri de ekliyor : '' Özelleştirmeler ve kiralamalarla madencilik, birkaç patronun kâr hırsını artırmakta. Çalışma koşulları, yüz yıl öncesine dönüştürüldü. Dünyanın en ağır işçiliği, en ucuz emek sömürüsü durumuna getirildi. Yerin altında kırk liraya kazma sallamakta ekmek parası için Somalı emekçiler. Köleci düzende bile böylesi görülmemiştir. İnsanın hiçe sayıldığı bir ülkede, emeğin değeri olur mu? '' Teşekkürler! ÖZGEN KARA
YanıtlaSilTürkiye de tüm sektörlerde ve özellikle ağır iş sınfına giren sektörlerde, çalışan güvenliği için son teknoloji ne ise, o mutlaka uygulamalıdır.
YanıtlaSilSendikalar da artık daha aktif olmalı ve sadece maaş pazarlığı değil güvenlik mevzuatlarına tam uyum için işvereni zorlamalıdırlar.
Gön karası değil,kömür karası ama ortada bir yüzkarası var.Sendikaların da artık makine gibi görüklüp amortisman,maaş hesabı yapmanın ötesinde iş ve işyeri güvenliği için talepleri olmalı gerektiğinde ocaklara,fabrikalara girmemeleri anlaşılır bir boykot yada grev hakkı olabilir.Çünkü önce cangüvenliğidir.Bu yoksa gerisi teferruattır.YÖRÜK
YanıtlaSil