Cumhurbaşkanı
Erdoğan, 24 Aralık 2014 günü TÜBİTAK Bilim, Özel ve Teşvik Ödülleri Töreninde
yaptığı konuşmada Türkçeye saldırdı. Eleştirdi demedim, çünkü Erdoğan’ın
konuşmasında Türkçeye, Cumhuriyet’e, Dil Devrimine, dolayısıyla Atatürk’e ve
Türk Ulusuna karşı nefret duygusu var.
Öncelikle
şunu belirtmeliyim ki, Türkçeyi herkes eleştirebilir; sözcük dağarcığının
varsıllaşmasını isteyebilir; anlatımdaki bazı yetersizliklerden yakınabilir.
Ancak Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan birinin ağlayıp sızlanması
anlaşılamaz. Onun görevlerinden biri de anadilin gelişip yetkinleşmesi, günlük
gereksinmelere, bilim ve kültür alanında kullanılmasına öncülük etmesi değil
mi?
“Bizim
son derece zengin, bilim yapmaya, üretmeye son derece müsait bir dilimiz varken
bir gece yattık, sabah kalktık, baktık ki o dil yok. Şu anda yabancı dillerle
ya da yabancı kelime ve kavramlarla bilim öğrenen ve öğreten bir ülke
derecesine getirildik. Binlerce kelime ve kavram unutturuldu, sözlüklerden
çıkarıldı. Kelime ve kavram üretmeye son derece elverişli olan dil yapısı adeta
törpülendi. İşte, şu anda Türkçenin mevcut kelime hazinesiyle felsefe
yapamazsınız. Ya Osmanlıca kelime ve kavramlara başvuracaksınız ya da
İngilizce, Almanca, Fransızca kelime ve kavramlara başvuracaksınız.” demekte
RTE.
RTE
“zengin dil” diyerek Osmanlıcayı kastetmekte. Yatıp kalkmışlar, bir de
bakmışlar Osmanlıca yok. Yani Osmanlıca için demek istiyor ki Erdoğan: “Yer
yarıldı, yerin dibine kaçtı.” Öyle mi? Yahu arkadaş, senin dil dediğin şey
sabun köpüğü mü ki, bir gecede buharlaşıp uçuyor?
Eğer
bir dili halk benimsemişse, günlük yaşamda yurttaşlar o dili konuşuyorsa, o
dilde türküler, ninniler, tekerlemeler... söyleniyorsa o dil bir gecede yok
olmaz. Hele o dilde, bilim ve sanat alanında özgün ulusal ya da evrensel
yaratılar, üretimler söz konusuysa o dil, bir gecede yok olamaz. Erdoğan dili,
cebindeki paraya benzetiyor sanırım. Hırsız cebinizdeki parayı gece çalar,
sabahleyin bakarsınız para yok! Dil, canlıdır. Sözcükler, yaşam süreci içinde
doğar, gelişir, yok olur. Yeni sözcükler ortaya çıkar.
Dil
Devrimi ile ulusun dili değişmedi, devletin resmi dili değişti. Erdoğan’ın
Rize’de yaşayan dedeleri, ninelerinin konuştuğu dil devletin dili oldu. RTE
sanıyor ki Rumeli ve Anadolu’da yaşayan halk Osmanlıca konuşuyordu. Rumeli ve
Anadolu’da halkın hangi dili konuştuğunu anlamak için türkülere, atasözlerine,
halk ozanlarının deyişlerine en önemlisi Erdoğan’ın annesinin bebekken kulağına
söylediği ninniye bakmalı.
Bugüne
kadar Osmanlıca bir ninni, türkü, atasözü ya da bir ağıt işiten var mı? Yunus
Emre, Karacaoğlan, Köroğlu, Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal’a bakın; hangi dilde
seslenmişler halka? Tabi ki halkın diliyle. Türkçe ile... Yüz yıllardır halk
ozanlarının yapıtları halkın dilinde belleğinde yaşamış. Hangi köye gitseniz
size halk ozanlarından ezbere birkaç dörtlük okur yurttaşlarımız. Peki, Divan
Edebiyatı şiirlerini ezbere bilen köylüye rastlayan var mı?
Yalnızca
Rumeli ve Anadolu halkı değil, İstanbul halkı da Osmanlıcayı anlamıyordu. Günlük
yaşamında kullanmıyordu bu yapay dili.
Osmanlıca
felsefe diliymiş. Peki, altı yüz yılda Osmanlıcayla evrensel değerde bir
felsefe yapıtı ortaya konabildi mi? Osmanlıca ile bilim ve sanat alanında
uluslararası değerde bir yapıt üretilmiş mi? Bugün yaşamımızı kolaylaştırıp
varsıllaştıran hangi buluşa imza atmış Osmanlıca?
Felsefe
yapmaya gelince...
Felsefe,
demokratik ortamlarda gelişir. İnsanların soru sormaktan çekinmediği
toplumlarda yeşerir felsefe. Eleştiri, felsefenin güneşidir. Soru soranların,
eleştirilenlerin susturulduğu bir yerde felsefe gelişir mi? “Sormaz ki bilsin,
sorsa bilirdi; bilmez ki sorsun, bilse sorardı.” demiş yüz yıllar önce Sadi
Şirazi. Soru sormanın yasaklandığı bir yerde düşünce gelişir mi?
Osmanlıca
sözcüklerin sözlüklerden çıkarıldığını söylemekte RTE. Beyefendi’nin sanırım
sözlüklerle arası iyi değil. Sözlüklerin büyük çoğunluğunda Türkçe sözcüklerin
Osmanlıca karşılıkları da vardır. Yalnız ilkokullar için hazırlanmış minik
sözlüklerde yok. Erdoğan’a birazcık sözlük karıştırmasını öneririm. Yoksa
kitaplarda olduğu gibi sözlüklerin de mi özetini okumakta RTE.
Türkçe,
sözcük ve kavram üretmeye çok elverişli bir dildir. Türetme ve bileşme yoluyla
günlük gereksinmeleri, bilimsel gelişmeleri, buluşları karşılayacak yeni sözcükler
oluşturmak kolaydır. Bu özellik Türkçeyi diğer dilere göre farklı kılar.
Güzel
Türkçemizde bir söz vardır: Kişinin özü sözü bir olmalıdır, diye. “Türkçe ile
felsefe yapılamaz.” Diyen Erdoğan, bakınız 24 Nisan 2012 günü ne demiş bu
konuda?
Osmanlıca,
İngilizce, Almanca ve Fransızcadan sözcük ve kavramlar alacakmışız. Nedense
RTE’nin aklına Türkçe yeni sözcükler üretmek gelmiyor. 12 Eylül darbecilerinin
yok ettiği TDK’yı eski konumuna getirerek dile, kültüre hizmet etmesini
sağlayacak yasal düzenlemeleri yapmak umurunda değil. Evren ve Özal’la Türkçe
düşmanlığında birleşmekte Erdoğan, tıpkı dünya görüşünde olduğu gibi.
Osmanlıca,
saray duvarları içinde var oldu. Saraylar, halkın olunca da tıpkı padişahlık
gibi yok oldu. Halkın konuştuğu dil, saraya da tahta da egemen oldu. Erdoğan’ın
sarayı var. Padişahlardan nesi eksik? Saray olunca saray dili gerek. Osmanlıca
Türkçe, Arapça ve Farsçanın bileşiminden oluşmuştu. Erdoğan da kendi saray
dilini Osmanlıca, İngilizce, Almanca ve Fransızcanın karışımından oluşturacak
sanırım.
Sarayda
dalkavukça felsefemsi yapacak olanlara da gerek var. Yeni sultanın üstün yeteneklerini
övecek şairimsiler de olmalı değil mi? Hatta yeni saray besteleri gerek
övgülerle dolu.
“Zaman
zaman söyleniyor. ‘Türkçe ile felsefe, bilim yapılamaz, bilim dili kurulmaz.’
deniyor. Bunların tamamı ırkçılık kokan açıklamalardır. Irkçılık ihtiva eden
bir düşünüş biçimidir. Dünyadaki tüm diller gibi Türkçe de zengin kelime
hazinesiyle bu dili konuşan herkese sonsuz, sınırsız, engin bir muhayyile
sunabilecek güce sahiptir.” demekte Erdoğan tam tamına iki buçuk yıl önce. Biz
de şaşırıp kaldık. Hangi Erdoğan’a inanacağız? Bir kişi, bir konuda görüşlerini
bu kadar hızlı değiştirir mi?
RTE,
hem Türkçeyi hem de Türk halkını küçümsemiştir yaptığı konuşmayla. Tarihin
derinliklerinden gelen bir ulusun belleğiyle diline bağlılığıyla da alay
etmiştir.
Türkçeye
saldırı, Türk Ulusuna saldırıdır. Bir ulusu yok etmek istersen öncelikle dilini
ortadan kaldıracaksın. Ne büyük talihsizliktir ki, Türk Ulusunu temsil eden cumhurbaşkanlığı
orununda oturan biri, Türkçeyi yok etmek üzere kolları sıvamış durumda.
Erdoğan’ı
uyaralım. İyi bak tarihe! Osmanlı bir gecede değil, tam altı yüz yılda Türkçeyi
unutturup yok edemedi. Türk Ulusunun belleği bir gecelik değil, insanlık var
oldukça yaşayacak bir bellektir.
Adil
HACIÖMEROĞLU
25
Aralık 2014
Dil ; yurt gibi , bayrak gibi, bir ulusun en değerli , en kutsal varlıklarından biri ; belki de birincisidir. Bu nedenle Atatürk : '' Dil ile ulusal duygu arasındaki bağ çok güçlüdür : Türk dili , dillerin en zenginlerinden biridir. Yeter ki bu dil bilinçle işlensin. Ülkesini , yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu , dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.'' demiştir. Bu sözle Atatürk , sevdiği ulusunun dilini de yüce tutmaktadır. Max Muller gibi ünlü dilcilerin de Türkçeyi , özel yapısı ve üretkenliği ile övmüş olmaları boşuna değildir. Ne var ki , ülkemizde Cumhurbaşkanlığına dek gelmiş olan RTE , Türkçeyi aşağılamakta ; ulusal duygularımızı incitmektedir. Ulusumuzun ; Osmanlı toplumlarının hiçbir zaman konuşma dili olmamış Osmanlıcayı '' bilim ve sanat dili '' diye karşımıza çıkarmaktadır. Oysa , temiz Türkçemiz tarih boyunca Türk toplumlarının anadili olarak arılığını korumuş ; ulusal değerlerimizin , ulusal ekinimizin ( kültürümüzün ) halk ozanlarındaki , halkın sanatçılarındaki taşıyıcısı olmuştur. RTE'nin dediği gibi '' BİR GECEDE YOK OLMUŞSA '' Osmanlıca , bir dil olamamış demektir. Atatürk'ün kurduğu TDK , dilimize çok sayıda bilim ve sanat terimleri de katmıştır. Bunu da türetme , tarama ve derleme denen yollarla başarmıştır. Sevmese de , bu terimleri RTE de kullanmaktadır. Dilimizin bu saldırıya uğraması üzerine güzel bir değerlendirme yazısı ile karşımızda Sn. A. Haciömeroğlu. Teşekkürler !
YanıtlaSilÖZGEN KARA
Osmanlıca bir Halk dili değil bir Hasbahçe fantazisidir.Fakir halkı umursamaz Osmanlı Yönetimi Hasbahçe sefası sürerek ekonomisini ayrı tutarken halkın dilinden de koparak, kendisine İstanbul içinde Vatikan misali 1000 küsür odalı bir devletçik yaratmıştır.
YanıtlaSilDil anlamak , dil düşünmek ,dil aktarmak ,dil daha nicedir.Dil hem toplumlarım hem devletlerin tarih boyunca derin izler bırakan medeniyetlernnyaşama ve kaybolma sebebidir.Bizi biz yapan diğer milletlerden ayıran bir değerdir.Ne doğru söylemiş Şadi Şirazı “Sormaz ki bilsin , sorsa bilirdi . Bilmez ki sorsun, bilse sorardı.Felsefe düşünmek sorgulayabilmektirFelsefe bilgiyi araştırmaktır .Felsefe insanın hakikatı anlama bilme ihtiyacını karşılar ..Edebiyatsız ve dilsiz bir topluluğa millet denilemez .Atasözlerimize , ninnilerimize , kültürümüzü, tarihimizi bize anlatan türkülerimize sahip çıkalım dinleyip , dinletelim …Hocam iyi ki varsınız .Esen kalınız..✍️📚👏🇹🇷🇹🇷🌺🙏🏻🍀Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSil