17
Ağustos 2016 günü saat 13.00’te Bakırköy’e gitmek için Bostancı’dan deniz otobüsüne
bindim. Her zamanki gibi bir yandan gazetemi okuyor, bir yandan da denizi
izliyordum. Kısacası yolculuğun keyfini çıkarmaya çalışıyordum.
Kadıköy’e
yaklaşırken deniz otobüsünün hızı azaldı. Bunun olağan olduğunu düşündüm önce.
Sonra saate baktım normal koşullarda on altı, on yedi dakikada Kadıköy’e
gelebilen deniz otobüsü bu süreyi aşmıştı. Otuz dakikalık bir zaman geçmişti
Bostancı’dan ayrılalı. Tam Moda Burnu’nu döndük, iskeleye yanaşacağız derken deniz
otobüsünün ilerlemediğini gördük. Ardından “Deniz otobüsünde teknik bir sorun
yaşandığını, yolcuların başka bir araca aktarılacağı” duyurusu yapıldı.
Kaptanın tüm çabalarına karşın gemi, iskeleye yanaşamadı. Derken ufukta yeni
bir deniz otobüsü belirdi. Yolcular sevindi tabi ki...
Tahliye
edileceğimizi düşündüğümüz deniz otobüsü, bizim bulunduğumuz araca yanaşmadan
önce her iki deniz otobüsünden sürtünmeden, çarpmadan doğabilecek hasarı önlemek
için araba lastikleri gövdelerden aşağı sarkıtıldı. Her iki gemide baş, kıç ve
orta bölümden olmak üzere üçer lastik vardı. İyice yanaşılınca karşılıklı
halatlar atıldı. İki deniz otobüsü, zor da olsa birbirine bağlandı. Ancak her
iki gemiden birbirine geçiş olanaksızdı. Çünkü iskelelerin açılması mümkün
değildi.
Biz,
gemiden gemiye tahliye edileceğimizi düşünürken yardıma gelen deniz otobüsü,
bizi itmeye başladı. İtile kakıla iskeleye yanaşmaya başladık. Bu arada
gövdelerden sarkıtılan lastikler sürtünmeyi önleyemiyor, her iki deniz
otobüsünden gacırtıla grucurtular gelmekteydi. Bu durum, yolcularda paniğe
neden oldu. Dua edenler, ağlayanlar, benzi sapsarı kesilenler... Ne yazık ki bu
panik sırasında görevlilerden, yolcuları sakinleştirmek için her hangi bir
açıklama yapılmadı. Bilgilendirilmeyen yolcularda panik, dizginlenemez bir
duruma geldi.
İçinde
bulunduğumuz deniz otobüsü, ite kaka iskeleye yanaştı yanaşmasına da geminin
baş tarafı bir türlü olması gereken yerde değildi. Halatlar iskeleye bağlanmış.
Görevliler aciz... Tek umut, deniz otobüsünü arkadan itecek bir güç... Ne yazık
ki iskelede çekici görevi yapacak bir mekanizma yok! Bu arada yolculardan
sesler yükseliyor: “Halatı verin biz çekip yanaştıralım gemiyi.” Bu durum bana
çocukluğumu anımsattı. Köyün tek ulaşım arcı olan kamyon, yolda çamura saplanınca
yolcular kamyon kasasından inip hep birlikte ulaşım aracını itekleyerek yola
devam ederlerdi. Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde arızalı bir deniz
otobüsünü, beş altı metrelik bir mesafeye çekecek bir aygıt yok! İlkellik
dizboyu...
Zar
zor da olsa yardımcı deniz otobüsü sayesinde arkadan sıkıştırılıp itilerek iskeleye
yerleştik. Yolcular, saat 14.05’te hızla Hızır Reis III adlı deniz otobüsünden
indi. Saat 14.14’te bize yardıma gelen Yeditepe I’e bindik ve Bakırköy’e gitmek
için hareket indik.
Dün,
İDO’ya ait deniz otobüsünde yaşadığımız olumsuzluğun benzerini son bir ayda üç kez
yaşadım. Deniz otobüsleri ne yazık ki özelleştirildi. İDO, özel sektöre geçti
geçeli yeni gemi alınmadı. İşletme, dolmuşçu zihniyetiyle yapılmakta. Amaç,
yüksek kâr...
Deniz
otobüsünde arıza karşısında yolcuların yaşadığı paniği hafifletmek işçin
gerekli açıklamaların yapılmaması büyük eksiklik. Arızalı gemiyi, karaya
yanaştırma konusundaki ilkellik göstermektedir ki, İDO’nun yolcuların tahliyesi
konusunda önceden yapılmış bir planı yok! Bu konuda daha önce yapılmış
uygulamalı eğitimlerin olduğunu da sanmıyorum. Ayrıca dün yaşadıklarımız
gösterdi ki İDO, arızalı deniz otobüsünü kıyıya yanaştırma konusunda deneyimsiz.
Bu konuda gerekli araç gereç eksikliğini de dün yaşayarak gördük. Şimdi bu
eleştirilerimizi, İDO yetkilileri okuduklarında verecekleri yanıtı da bilmekteyim.
Diyecekler ki: “Falan filan tarihlerde bu sorunları öngörerek tatbikat yaptık.
Personelimize şu kadar saat eğitim verdik.(...)” Bunu da kanıtlarlar. Çünkü
ülkemizde her şey kâğıt üzerinde yapılır ve yapılanlar göstermeliktir. Ama
uygulamaya gelince... Ak koyunla kara koyun ortaya çıkar.
İlkellik
yaşamın her alanında karşımıza çıkmakta. İnsanların yaşamı, pamuk ipliğine
bağlı. İhmal günlük yaşamın belirleyicisi... Her şey kâğıt üzerinde mükemmel
olduğundan ihmallerden kaynaklı yaşanan can ve mal kayıplarında yargı da işleyemiyor.
Olan, insana oluyor. Çünkü ilkelliğin kol gezdiği ülkemde insan çok ucuz... İDO’daki
ihmaller zinciri (Tanrı göstermesin!) büyük bir kaza oluncaya dek sürer. Birkaç
gün konuşulur. Uzmanlar uzun uzun teknik içerikli söylevler verir ve her şey
kısa sürede unutulur, tıpkı daha önceki olaylarda olduğu gibi.
Bunca
yaşadığımız olumsuzluklara karşın İDO yetkilerinden bir özür dileme bile
işitmedik. Sanki her şey olağanmış gibi... Çağdaş olmanı ilk göstergesi değil
midir hata karşısında özür dilemek?
İDO
yetkilileri uyarıyoruz buradan. İnsan taşıyorsunuz, insan... Birazcık özen ve
duyarlılık... Çok kâr elde etmek istiyorsanız bunu ilkellikle değil, çağdaş
hizmetle sağlayabilirisiniz. İDO’yu sorumsuzca özelleştirenler, gözlerinizi
kapamayın olanlara. Denetleme yükümlülüğü olan kurumlar, işinizi gereği gibi
yapın! İDO, ulusun ortak emeğinin ürünüdür. Bu nedenle de halkın malıdır. Halka
hizmet etmek kutsal bir görev... Bu nedenle sorumluluklarınızı yerine getirin. Halkı
hiçe sayanı, halk başında tutmaz. Unutmayın halk, kurbanlık koyun da sürü de değil.
Adil
Hacıömeroğlu
18
Ağustos 2016
Halka ait ne varsa, özelleştirme veya biçimini değiştirme yoluyla, sadece üst gelir grubuna hitap eder hale getiriliyor.2012 senesinde Kadıköy Gebze treni, hızlı tren projesiyle gaspedildi. Gebze merkezden kalkıp , sahil boyunca ilçe ve semt merkezlerine uğrayarak keyifli bir yolculuk yaşatan şehiriçi hat yerine artık, Kartal - Kadıköy arası otoban çizgisinde yol alarak, tüm ilçe ve semt merkezlerini ıskalayan, yeraltı sularının yolcuların kafasına damladığı ucube bir metro var. O kadar kuşlanışsız ki, metrodan indikten sonra otobandan uzaklaşıp konut veya işyeri bölgesine varmak için ikinci bir toplu taşıma aracına binmeniz gerekiyor.
YanıtlaSil