Bugün
pazar… Evden çıkmama kararımız var. Haftanın altı günü büyük bir koşturmaca
içindeyim. Eve, aileme az zaman ayırdığımın farkındayım. Bu da içimde bir yara…
Güzel
bir aralık sabahı… Sabahleyin erkenden uyandım. Öncelikle çayı demledim. Ben
çayla uğraşırken Atacan uyandı. Az sonra da eşimin sesini işittim. Kahvaltı
elbirliğiyle hazırlandı. Kahvaltı masasına oturduk. Atacan, televizyon
izlemekte bir yandan… Tabi ki çizgi film… Günümüz annelerinin birçoğunun
yaptığı gibi eşim de Atacan’a beş kişilik yemek yedirme peşinde.
Atacan:
“Doydum.” diyor. Eşim: “Ne yedin ki?” diye karşı çıkıyor. Ben ise “Her canlı
kendini doyurur. Çocuk, acıkınca yer. Israr etme!” diyerek çocuktan yana tavır
alıyorum. Eşim “Sana kalırsa bu çocuk acından ölür.” diyerek kızıyor. Atacan
ise uzattığım yardım eline sarılıyor.
Bilmiyorum
ilginizi çekti mi hiç? Günümüz annelerinin neredeyse tümü, çocuğunun yemek
yemediğinden şikâyetçi. Aldığı kilolar nedeniyle soluk almakta güçlük çeken
bazı çocukların anneleri bile çocuğunun iştahsızlığından yakınıyor. Bu duruma
güler misiniz, ağlar mısınız? “Çocuğumun iştahı yerinde.” diyen anneye çok
seyrek rastlamaktayız.
Çocuklarının
sürekli aç olduğunu düşünen anneler, nerede olurlarsa olsunlar tabak, çatal
ellerinde dolaşmaktalar. AVM’lerde, doğum günü partilerinde, düğünlerde, aile
ziyaretlerinde, parklarda, yemekli toplantılarda, plajlarda… aklınıza gelen her
yerde çocukların peşlerinde çatal, kaşık, tabakla koşturan anneler...
Çocuk
oynayacak arkadaşlarıyla parkta. Olanaksız bu. Tam kaydırağın orta yerinde
ağzına bir çatal uzanmakta. Çocuk arkadaşlarıyla çayır çimende koşup enerjisini
boşaltacak... Arkasından bir el çekiştirip ağzına bir şeyler tıkıyor. Çocuk
mayosunu giymiş denize girecek… O da ne? Annesi yetişiyor arkasından, köfteyi
tıkıyor ağzına.
Tatil
yörelerinde yabancı turistlerle karşılaşıyoruz. Çocuklu yabancı aileler hep
ilgimi çeker. Bir Avrupalı annenin çatal, tabak elinde çocuğunun peşinde
koşturduğunu görmedim. Yurtdışına gittiğimde de böyle bir duruma rastlamadım.
Şimdi insanın usuna şu soru geliyor: Bu yabancı ailelerin çocukları aç mı
geziyor? Oysa onların çocukları daha gürbüz, daha hareketli. Özellikle Avrupalı
ailelerde ebeveynlerle çocuklar arasında bir şeyi yapma/yaptırma konusunda
bağırış, çağırış neredeyse yok.
Yabancı
turistlerin çocuklarında ilgimi çeken bir noktada şu. Çocuklar yerlere çöp
atmadıkları gibi atılan çöpleri de toplamaktalar. Bu durum bizim “Üzüm üzüme
baka baka kararır” sözünü anımsatıyor bana. Anne-baba yere çöp atmayınca çocuk
da çöpünü, çöp kutusuna atıyor. Ne yazık ki bizler toplum olarak öğüt vermeyi
çok seviyoruz. Doğru davranışı çocuklarımıza öğütlüyoruz, ama davranışlarımızla
doğru örnek olamıyoruz onlara. Çünkü hâlâ “Hocanın dediğini yap, yaptığını
yapma!” sözü, toplumda geçer akçe.
Annelerin
çocuklarını doyurma telaşından gidilen davetten de geziden de tat alınamıyor.
Ne yazık ki çocuklar, masaya oturup yemeklerini yiyemiyorlar anneleri yüzünden.
Yemek yeme konusu, günün neredeyse tümünü kaplamakta. Bu nedenle de
çocuklarımız belli, birkaç tür yiyecekle beslenmekteler. Bu tekdüzelik yüzünden
çocuklarda damak tadı gelişmiyor.
Yaşı
kırkı geçmiş bir tanıdığım var. Üç çocuğu olan bir baba bu kişi. On, on beş
gün bir arada kalsanız üç gün kahvaltı ve akşam yemeğini aynı sofrada
yiyemezsiniz onunla. Çünkü annesi, ona ekmek arası özel yemek hazırlar. Kırk
yaşını aşmış bu çocuk, hâlâ bu yaşında “Onu yemem, bunu yemem!” diyerek naz
niyaz yapar. Çevremizde bu tür kişilere ne yazık ki çokça rastlamaktayız.
Çocukların
özgüvenlerinin gelişmesi için annelerin tabak, çatal, kaşık elde onların
peşinde dolaşmaktan vazgeçmesi gerek. Ne yazık ki annelerin hiçbir zaman
doymayan(!) çocukları, yaşamları boyunca yemek yemeyi öğrenemiyorlar. Özgüvenleri
gelişmiyor bu çocukların. Onların yaratıcılıkları bu yolla törpülenmekte.
“Çocuğumun
iştahı yerinde.” diyen anneleri seyrek de olsa gördüğümde onları kutlayasım
geliyor. Elinde yiyecek dolu tabaklarla çocuk kovalamayan anneler gördüğümde
çok mutlu oluyorum, çocukların gelecekleri adına.
Evet,
bir pazar günümüz Atacan’ın yemek yemesiyle geçti. Kaç öğün mü? Bir öğün… Sabah
başladı yemek akşama kadar sürdü, kısa aralarla. Atacan mı? Hep direndi,
tehditlere aldırmadan. Allah’tan şişman değil. Çok da hareketli…
Hep
şu soruyu soruyorum kendime: Acaba bu yemek yedirilmek için kovalanan çocuklar
ne zaman doyacaklar?
Adil
Hacıömeroğlu
4
Aralık 2016
Toplumumuzda çoğu annelerin çocukları peşine bir gölge gibi takılıp onlara zorla yemek yedirme çabalarını tüm insanlarımız görmüştür . Bu yazısında Sn. Adil Haciömeroğlu toplumun ortak sorunu olan bu konuya ilişkin açıklamalarda bulunmuş . Bebeklikten başlayan vakitli vakitsiz emzirme alışkanlığı , mamaya , sonra yemeklere geçince aynı düzensizlik içinde sürdürülüyor anneler tarafından. Çocuklarda planlı ve düzenli beslenme alışkanlığı oluşmasına engel bu tutum , başka sakıncalara da yol açabiliyor : Özgüven eksikliği , plansız yaşam , baskıya boyun eğme , obezlik ... gibi. Teşekkürler , emeğine , kalemine sağlık Adil Haciömeroğlu !..
YanıtlaSilBeslenme canlının gelişimi için doğal bir ihtiyaçtır.Annenin aşırı duyarlılığı aile çocuk iletişimi zedeler.Çocuk karnı acıkınca kendiliğinden isteyecektir .Bunun için biraz sabırlı olmak gereklidir. Kendi isteyince dökecekte olsa yemesine izin vermek gerekir.Çocuklarda yeme alışkanlığı annelerin hamileliğinden itibaren kazanılan bir davranıştır . Anne ‘ in sevdiği yiyeceği çocuğu da çok seviyor. Bazı anneler hamilelikte yiyecekleri karıştırıyorsa doğacak çocukları bundan etkileyebiliyor.Annenin sevdiği yiyecek örneğin kuru fasulye ise çocuk onu çok sevebiliyor. Zorla yemek yedirme sonucunda aile ile çocuk arasında iletişim bozulabilir. Sakin , keyifli , sohbetli bir ortamda çocukların kendi kendilerine ( elleriyle )yemelerine izin verilmelidir.Aksi takdirde zorlamak , yersen oyuncak alırım , televizyon izletirim diye söz vermek tinsel bozukluklara yol açabilir . Değerli ,Adil Öğretmenim yüreğinize sağlık.✍️👏🙏🏻🌺🍀Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSil