ATACAN’IN DONDURMACI PROTESTOSU


Atacan, dört yaşındayken dondurma yemeye başladı. Sıcak yaz günlerinde haftada birkaç gün bir top çilekli dondurma yiyordu. İkinci topu asla istemiyor, çilekli dondurmanın dışındakileri ağzına sürmüyordu.
Ata, dondurmasını sürekli olarak Bostancı’da, evimizin karşısındaki meşhur dondurmacıdan yemekteydi. Dondurmanın bir topu bir lira, elli kuruştu. Sahile gezintiye giderken dondurmacının önünden geçerdik. Her seferinde dondurmacı tezgâhının önünde insan kuyruğu olurdu. Atacan, “Paran var mı Adil?” diye sorardı. Ben: “Var!” deyince o, elini uzatırdı bana. Ben de onun küçücük avucuna bir buçuk lira koyardım. Parayı, avucunda sıkı sıkı tutar ve kuyruğa girerdi.
Atacan, kuyruğa girmeyi dondurmacının önünde öğrendi. Elinde parası, başında şapkasıyla en arkaya geçerdi. Ben ve eşim gülerek onu izlerdik. Kuyruk uzun, çocuğun acelesi var. Atacan, kuyruğun en arkasında sıkılırdı. Birkaç dakika sonra üç beş kişinin önüne geçerdi. Aradan birkaç dakika geçince bir üç beş kişi daha… Derken kuyruğun en önüne geçerdi sıra bekleyenlerin gülümsemeleri ve onu hayranlıkla izlemeleri arasında.
Tezgâhın önüne gelir. Buzdolabının önündeki küçük çıkıntının üstüne çıkar. Böylece kendini, yükseğe çıkarır, oradan kendisini gösterirdi. Dondurma satan iki genç kız, Ata’nın yalnızca şapkasını ve iki gözünü görürlerdi. Çocuk parayı ablalardan birine uzatır, “Dondurma istiyorum.” derdi. “Çilekli olsun!” demeyi de unutmazdı. Genç kızlardan biri parayı alır, sırada bekleyen kalabalığa aldırmadan çocukla söyleşmek ister kısa da olsa. Ancak çocuk oralı olmaz. Dondurma külahını alır olmaz “Teşekkür ederim.” der ve sahile doğru yürürdü. Biz de onun arkasından yetişirdik peçete elimizde.
Bir gün Ata, elindeki paraları sıkıca tutmaktaydı. Bu arada sırada bekleyenlerin önüne geçmeye çalışıyordu. Ben de uyarıyorum onu. “Kuyrukta bekle, insanların önüne geçme!” diye. O, “Kuyruktayım ya…” diyerek yanıtlıyor beni.
Tam dondurma dolabının önüne geldi, çocuk bir şeyler aranıyor yerde. Avucuna baktım, sıkıca kapalı. Açtım avucunu elli kuruş yok. Onu düşürmüş, arıyor yerde. Herkesin gözü çocuğun üzerinde, merakla ve gülümseyerek izlemekteler onu. Ben de ona katıldım. Bulamadık… Cebimde başka bozuk para yok. Kâğıt para vermeyi önerdim ona, kabul etmedi. “Ama paran eksik… Bu parayla sana dondurma vermezler.” dedim. O: “Bir şey olmaz, verirler. Ablalar beni tanıyorlar.” diyerek yanıtladı beni ve tezgâhın önündeki yerini aldı. Elinde sıkıca tuttuğu bir lirayı dondurmacı ablaya uzattı. Abla, gülümseyerek ve Atacan’la konuşmaya çalışarak tek top dondurmayı külaha koydu. Çocuk, dondurmayı aldı ve bana dönerek “Bak, bir tane paraya da dondurma verdiler Adil.” dedi mutlulukla.
Yazla birlikte dördüncü yaşı bitti Ata’nın. Sonbahar, kış, ilkbahar… Dondurma yeme sezonu çoktan bitti. Derken yaz geldi. Evimizin karşısındaki dondurmacının önünde kuyruklar yeniden oluştu her yaz olduğu gibi. Dondurmacının önünden yürümekteyiz. Apartman bahçesinde konan dondurma dolaplarının önünden geçmekteyiz. Atacan elimi tutmakta… Ancak gözleri dondurmacıda, önüne bakmıyor. Bana döndü: “Dondurmacı ablalar neden yok?” diye sordu. Soruyu eşim yanıtladı: “Belki işten ayrılmışlardır.” Çocuk haberleri neredeyse her gün dinlemekte bizimle birlikte. “İşten çıkarılma” denen berbat kavramı bilmekte. “Bu ablaları işten çıkarmış olmasınlar?” dedi çocuk. Eşim: “İşten çıkarılmış da kendileri de ayrılmış olabilirler.” diye onu yanıtladı.
Hem konuşuyor hem de yürüyoruz... Beş yaşındaki afacan düşünceli. Aklı dondurmacı ablalarda. Bostancı sahiline gittik. Bir şeyler yiyip içelim diye. Ne mümkün… Durmadan dondurmacı ablalarla ilgili sorular sormakta. Neyse ilgisini çekecek bir şey bulduk da konuyu değiştirmeyi başardık.
Birkaç gün sonra yine dondurmacının önünden geçmekteyiz. Onun gözü tezgâhın arkasındakilerde. Ben “Dondurma alalım.” dedim. O: “Yemem!” dedi sert ve kararlı bir sesle. “Neden?” diye sordum. Çocuk: “Ablalar işe girmeden dondurma yemem.” dedi. Israrlarımız işe yaramadı. Yaz geçti ve Ata, dondurma yemedi. Ona göre dondurmacı ablalar işten çıkarılmıştı. O da kendince dondurmacıyı protesto etmekteydi.
Bir yıl sonra Atacan, altı yaşında oldu. Yaz gelmişti. Dondurmacının önündeki kuyruklar uzamaya başlamıştı. Dondurmacının önünden geçerken ablalardan birini gördük. Atacan çok sevindi. Tıpkı gurbetten yakını dönen biri gibi mutlu oldu. Para istedi ve dondurmasını almak için sıraya girdi. Geçen yaz hiç dondurma yemediğini ve nedenini anlattık ablaya. Genç kız duygulandı. Atacan’a işten çıkarılmadığını anlatsa da boşuna. İş, işten geçmişti. Ufaklık, diğer ablayı sordu. Onun artık üniversiteli olduğunu anlattı dondurmacı kız. Çocuk, yitirdiği dondurmacı ablalardan birini bulmuştu. Mutluydu. Protestosu son buldu. Yaz boyu dondurmasını hep kendi aldı.
                                                                                  Adil Hacıömeroğlu

                                                                                  19 Temmuz 2017

1 yorum: