Atacan
uzun süredir meyve çekirdeklerini biriktirmekte. Yaz kış fark etmiyor, yediği
her meyvenin çekirdeğini bir kenara ayırıp soruyor: “Adil, bunu toprağa gömsek meyve
ağacımız biter mi? diye. Ben de anlatıyorum… Her meyve ağacının bir çekirdekten
bittiğini, fidanken aşılandığını açıkladım ona. Aşılanmadığında meyve
verebileceğini, ancak bunların çok lezzetli ve verimli olmayacağını söyledim.
Bazı meyve ağaçlarının aşısız olduklarında meyve vermediklerini de ekledim
sözlerime. Aşının nasıl yapıldığını da evdeki olanaklarla anlatmaya çalıştım.
Birkaç
kez balkondaki saksılarımızda limon, mandalina, portakal, greyfurt
çekirdeklerini yeşerttik. Ancak bu fidancıklar bir türlü büyüyecek fırsatı
bulamadılar. Çünkü yazın uzun süreli dinlencelere gittiğimizde ne yazık ki bu
bitkilerimiz kuruyor. Evimizin balkonunda maydanoz, roka, semizotu, biber…
tohumlarını çimlendirmeyi başardık. Birçok sebze fidesi büyüttük. Hatta çoğu
zaman Atacan’ın kahvaltı tabağında, balkondaki minik bahçemizde yetiştirdiğimiz
salatalık, biber, domates, maydanozlar bulundu. Bunları zevkle yedi. Bu nedenle
de balkondaki saksılarımıza bir şey ekip dikmek gerekiyorsa ilk önce Atacan
kolları sıvamakta.
23
Haziran 2017 Cuma günü kayınbiraderimin Mürefte’deki yazlığına gitmek için
akşamüstü Bostancı’dan yola çıktık. Gece yarısı Mürefte’ye vardık. Bir gün
sonra da Atacan’nın dayısı, üç kızıyla yazlık eve gelmek için yola çıktılar.
Ata, sabırsızlık içinde ikide bir saati soruyor. Saatin kaç olduğu,
beklentisini karşılamayınca “Hakanlar (‘Hakan’ dediği kişi, Atacan’ın dayısı)
ne zaman gelecek Adil?” diye soruyor.
Ben: “Birkaç saat sonra gelirler.” diye yanıtlıyorum onu.
Yanıtlarım,
Ata’yı tatmin etmiyor. “Adil, telefon edelim, nerede olduklarını öğrenelim.”
önerisinde bulunuyor, ben de dediğini yapıyorum. Aradan biraz zaman geçiyor, bu
sefer annesine aratıyor ninesini ve dayısını. Sabırsızlanması, yaşıtı
sayabileceğimiz arkadaşlarının gelecek olmasından. Nihayet, yolcular geliyor ve
Atacan rahatlıyor.
Atacan
(6); dayısının kızları Mercan (7), Ada (6) ve Ela (4)’yı görünce çok sevindi.
Dört akran çocuk, ne yapacaklarını şaşırdılar mutluluktan. Uzun süre koşturup
durdular evin çevresinde. Arkasından keşif gezisi başladı. Ağaçlar incelendi. Birkaç
ağaçta kalan meyvelere hayranlıkla bakıldı. Birazcık erik, kayısı ve vişne
topladık. Yanımızda getirdiğimiz kirazları da bu meyvelere katarak güzelce
yıkayıp çocukların önüne koyduk. Yedikleri her meyvenin çekirdeğini bir yana
ayırdılar. Akşam, erken karardı onlar için. Çekirdekleri atmamamız gerektiğini,
Ela hariç, iyice tembihlediler bize. “Tamam!” dedik ve çekirdekleri bahçede
duran masanın üstünde küçük bir tabağın içine bıraktık. Çocuklar yataklarına
gidemeden sandalyelerin üzerinde uyudular.
Sabahleyin
her zaman olduğu gibi en erken kalkan benim. Alışkanlığım olduğu üzere çayı
demledim ve kitap okumaya başladım sessizliğin egemen olduğu sabahın temiz ve
serin havasında. Deniz karşımda masmavi uzanmakta dalgasız, devinimsiz.
Gemiler; Çanakkale’den İstanbul’a, İstanbul’dan Çanakkale’ye doğru süzülmekte.
Arada sırada başımı kitaptan kaldırıp denize dalıyorum.
İkinci bardağımı doldurdum. Çayın taze kokusu
birden beni esrikleştirdi. Çay kokusu, beni kilometrelerce uzaklara götürdü.
Doğup büyüdüğüm topraklara, çay kokulu köyüme… Tam da çocukluk anılarıma
dalmışken bir takırtı işittim. Merdivenlerden biri inmekte pat pat… Tahminimce
gelen Atacan’dır.
Biraz
sonra görünüyor gelen kişi. Yanılmıyorum. Her zaman olduğu gibi Atacan ikinci
sırada uyanıyor. Günaydınlaşıyoruz. Kedi yavrusu gibi kucağıma atlıyor. Ne
yaptığımı, hangi kitabı okuduğumu soruyor. Yanıtlıyorum onu sabırla. Ona her
sabah kahvaltıdan önce, kimse uyanmadan kitap okuyacağımı söylüyorum. Ben,
kitabımı bırakıp onunkini alıyorum elime. Okumaya başlıyorum. O, dinliyor
dikkatlice. Kitap okumamız bitti. Yavaş yavaş, peş peşe ev ahalisi uyanmaya
başladı. Uykulu gözler, Bahçedeki sandalyede yerlerini almakta. Eşimle
kahvaltıyı hazırladık. Çocuk sesleri gökyüzünde yankılanmakta. Kahvaltımızı
çocuk cıvıltıları arasında yapıyoruz.
Kahvaltı
bitiyor, keyif çayımı yudumlamaktayım yavaşça. Dün ufak çapta bir şeyler
yapmıştım, küreği de çitlere dayamıştım. Atacan, küreği görünce yerinden
kalktı, kendisinden epeyce uzun olan sapını kavradı. Birden Mercan ve Ada da
yanına gitti. Bahçenin orta yerinde bir nokta belirlediler. Kürekle kazmaya
başladılar. Kürek ağır… Bizim çocuklar yoruluyor tabi ki… Kendi aralarında bir
karara varıyorlar. Sırayla kürekle yeri kazıyorlar. Kazmayan biri de ona kadar
sayıyor. Sayma işi bitince kürek diğer kişiye veriliyor. Hava sıcak…
Bizimkiler, canhıraş çalışmaktalar. Kazdıkları toprak iki avuç bile yok! Yardım
etme önerimi kararlıkla geri çeviriyorlar. Ben de çaresiz sandalyeme
oturuyorum. Oturduğum yerden onları izlemekteyim merak ve keyifle.
Çukurun
kazıldığından emin olan çocuklar, tabaktaki meyve çekirdeklerini aldılar.
Çekirdekleri, dikkatlice kazdıkları çukura koydular. İyice ufalanmış toprakları
önce kürekle, sonra elleriyle çekirdeklerin üstüne attılar. Toprağı dikkatle
düzelttiler. İş bitince bir kap buldular. İçini suyla doldurdular. Çekirdekleri
suladılar. Sulama işi sırayla dört kez yinelendi. Hepsi teker teker can suyu
verdiler tohumlara.
Çocuklar,
işlerini bitirince gururla ne yaptıklarını anlattılar. Her sabah uyandıklarında
ilk işleri çekirdekleri sulamak. Çekirdeklerden çıkacak ilk fidanlar kim bilir
onları ne kadar sevindirecek. Ancak bunu görebileceklerini pek sanmıyorum.
Çünkü yazlıkta bu kadar uzun süre kalmamız olanaksız. Ama olsun, gelecek yıl
onların ektikleri ilk tohumlardan ilk fidanlar çıkacak. Ama benim bir merakım
var. Erik, kayısı, vişne, kirazdan hangisi çıkacak önce? Yoksa hepsi birden mi
topraktan göz kırpacak bizimkilere. Bekleyelim, görelim bakalım.
Adil
Hacıömeroğlu
1
Temmuz 2017
atacan ve kuzenleri yaşlarına göre büyük iş başarmışlar büyüklerin aklına gelmeyen gelsede yapmaya üşenen işi aslında büyük küçük demeden ağaç dikme işini bilhassa meyva ağacı dikmek yetiştirmek çok iyi olur da sehir hayatında bu imkansız ben saksıda ceviz yetiştirmeyi düşündüm iki sene bekledi çıkmadı çıkması için cevizi toprağa ne şekilde bırakmak lâzım bilmiyorum SABRİYE SOY
YanıtlaSil