YAĞMURA DAYANAMAYAN KENTLER

                                    
Son yıllarda İstanbul’a yağan her kuvvetli yağmur, sel baskınlarına neden olmakta.
Yalnızca İstanbul’da mı?
Değil tabi ki… Türkiye’nin birçok kentinde yağışların oluşturduğu sel baskınlarının yol açtığı sel baskınlarını görmek olanaklı. Sel baskınlarının olduğu yerleşim yerlerinin büyük çoğunluğunun kıyı kentleri olması ilgi çekici. Biriken yağmur sularının yirmi otuz metre uzaklıktaki denize akıtılamamasının adı beceriksizlikten başka ne olabilir?
Yapılan yolların, yapıların, raylı sistemlerin yağışlar, diğer doğal olaylar düşünülmeden inşa edilmesinin akla mantığa sığan bir yanı var mı? Kentleri oluştururken yalnızca betonu düşünen kafaların, kentlere ve buralarda yaşayan insanlara ihanet içinde olduklarını düşünmek çok zor değil artık.
18 Temmuz 2017 günü yağmur yağdı. Koca İstanbul sele teslim oldu. Marmaray, metrolar, tramvay, Avrasya Tüneli, metrobüs, belediye otobüslerinin bir kısmı sel baskınlarıyla devre dışı kaldı bir anda. Kentin neredeyse her yerinde devasa göletler oluştu. Birçok kişi, kurtulmak için bu göletleri yüzerek geçti. Evlerin alt katları suyla doldu.
Silivri’deki yanlış yapılaşma, tüm rezaletiyle ortaya çıktı. Evlerin deniz yüzeyinin altında yapılması, dünya mizahçılarına taş çıkarır durumda. Hiçbir düzen olmadan, bilimi bir yana iterek yapılan yapılar, suyun altında kaldı.
27 Temmuz’da yağmur yine bastırdı. Hem de cevizden daha büyük yağan doluyla birlikte… İlk beş dakika içinde İstanbul’un farklı ilçelerinden iki yüz elli sel baskını ihbarı geldi. Gerisini siz düşünün… Avrasya Tüneli yine kapandı. Metrolar, metrobüs, tramvay devre dışı kaldı. Otobüsler, otomobiller oluşan göletlerin içinde kaldı. Kentin ana kavşakları suyla doldu her yağışta olduğu gibi… Ağaçlar, elektrik direkleri devrildi; duvarlar çöktü; çatılar uçtu: minareler yıkıldı.  Dolu, camları kırdı. Televizyon yayınları, internet kesildi. Yıldırımlar düştü, vinçler devrildi. Arabalar sel sularında sürüklendi. Yangınlar çıktı…
Üsküdar, Eminönü, Zeytinburnu, Kuzguncuk, Kabataş’ta… biriken sular, birkaç adım ötedeki denize akamıyor. Eminönü’nden Sirkeci’ye yürüyemiyor yurttaşlar. Kentin merkezi alanları sele teslim. Yöneticiler, suçu doğaya atmaktalar. “Afet bu!” Yağmuru afete dönüştüren kim? Kenti yağmalayan/yağmalattıran siyasal anlayış.
 İstanbul’u yalnızca inşaat alanı olarak düşünen anlayış, iflas ediyor bir yağmurda. Deprem mi? Bu, akla bile gelmiyor. Çaresiz yurttaş, kurbanlık koyun gibi beklemekte. Ne yeşil alan kaldı ne de deprem toplanma alanı. Yeşil doğada değil de seccadede, takkede, cüppede, binaların dış cephesinde, bir de ABD dolarında seven anlayış neredeyse bir ağaç gölgesi bırakmadı koca kentte.
Şimdi herkes soruyor: “Neden, her yağmurda sel oluşuyor?” Nedeni çok basit… İstanbul’da toprak yok, her yer beton… Yağmur suları toprakla buluşamıyor. Toprak, suyu ememiyor. Bina bahçeleri beton… Cadde, sokak kıyıları beton… Beton olmayan apartman bahçeleri naylonla kaplanmış dükkânlara dönüşmüş. Bu durumda toprakla buluşamayan su ne yapacak? Bulduğu yerlerden birikerek akıp sel olacak. Başka çare mi var?
Dere yatakları yok edildi, üç kuruşluk getirim için. Dereler olmayınca su yatağını bulamıyor. Yatağını bulamayan su, kendine cadde ve sokakları yatak yapmakta.
AKP’li yöneticilerin belki de en çok sevdikleri iş ağaç kesmek… Kentin yüz yıllık parkları yok edildi. Ağaçları yok edilen kentte suyun hızını azaltacak doğal nesneler yok. Yere düşen yağmur damlalarını emip gövdesinde saklayacak ağaçlar olmayınca sular dizginsiz yılkı atlar gibi önüne gelen her şeyi yıkıp devirmekte.
            Kimse kalkıp suçu doğaya atmasın! Suç, yıllardır kenti yönetenlerde. İstanbul’u, yalnızca yeşil dolar olarak gören anlayışta. Yeşili yok ederek kenti betonlaştıranlarda bütün suç. Kent yönetimine çulsuz gelip karunlaşanlarda büyük suç. Hangi partiden olursa olsun ağaç kesen, kıyıları yağmalatan, ormanlara göz koyan, imar değişiklikleriyle yandaşa getirim sağlayan belediye yöneticileri suçludur.
            Yurttaşı yolunacak kaz olarak gören siyasal anlayışlar olduğu sürece sel felaketlerini hep yaşarız. Tanrı, daha büyük felaketlerden korusun milletimizi! Çünkü kentlerimiz Allah’a emanet…
                                                                                  Adil Hacıömeroğlu
                                                                                  28 Temmuz 2017






1 yorum:

  1. Cenab-ı Hak,Rum 41 ayetle insanlara çevre mühendisliği dersi vermektedir. "İnsanların kendi yaptıkları yüzünden,karada ve denizde bozulmalar meydana geldi.Biz de belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını onlara tattırıyoruz" İyi ki,bir kısmını tattırıyor;ya tamamını tattırsaydı helak olurduk.

    YanıtlaSil