Ülkemiz,
büyük bir ekonomik bunalım yaşamakta. Bunun üç nedeni var. Birincisi, Türkiye’nin
24 Ocak 1980 kararlarıyla üretim ekonomisinden vazgeçerek borçlanmaya dayanan
tüketim anlayışı. Buna koşut olarak “serbest piyasa ekonomisi” denen soygun
düzeni. Bu ekonomik anlayış, zamanla bütün üretim alanlarını yok etti. Özellikle
sanayi kuruluşları “özelleştirme” adı altında kapatıldı. Ülkemiz bu yolla dışa bağımlı
duruma geldi. Üretmeyen ekonomik düzen, dışarıdan gelen ekonomik saldırlar
karşısında direncini yitirdi.
Ekonomik
bunalımın ikinci nedeni, kovid 19 salgınının yarattığı ekonomik durağanlık.
Salgın nedeniyle az olan üretim iyice azaldı. Piyasa, altüst oldu. Bu durum,
küresel bir bunalıma dönüştü salgın boyunca. Salgının etkilemediği birkaç
ekonomi var. Onlar da devletçi ekonomiler…
Bunalımın
üçüncü nedeni ise gittikçe Atlantik’ten kopmakta olan Türkiye’ye, ABD
tarafından uygulanan ekonomik saldırılar. 24 Ocak kararlarıyla dövize bağımlı
duruma gelen ülkemiz ekonomisi, dış saldırılardan etkileniyor. Bu saldırılardan
korunmanın çözümü döviz bağımlılığını yok ederek devletçiliği güçlendirmek.
Üretimin
gelişmesiyle dışa bağımlılık giderek azalacak. Döviz bağımlılığı ortadan
kalkacak. Borçlanma ekonomisi bitecek. Demek ki ekonomik bunalımlardan
kurtulmanın biricik yolu, üretim ekonomisi.
Ekonomik
bunalımla birlikte tüketim mallarının ederleri, olağanüstü bir artış gösterdi.
Halkın alım gücü düştü. Bu nedenle yurttaş, boğazından ve diğer gereksinimlerinden
kısmaya başladı. Çünkü gelir az, gider çok.
Ekonomik
bunalımın başlamasıyla bazı ürünler, market raflarında bulunmaz oldu. Bulunmayan
bu ürünlerin ederleri de olağanüstü arttı. Bu ürünlerden biri de kâğıt
ürünleri. Aylardır günlük gazeteler, kâğıt yokluğundan ve kâğıt ederinin yüksekliğinden
söz etmekteydiler. Bazı gazeteler, yayımlanmaktan vazgeçip dijital ortama
geçtiler. Yayınevleri, zorlukla kitap yayımlamaktalar uzun zamandır. Yayımlanan
kitap sayısı, geçen yıllara göre iyice azaldı. Buna koşut olarak kitap ederleri
aldı yürüdü. Dar gelirli kişiler, kitap alamaz oldu. Gazetelerin,
yayınevlerinin kâğıt ederi konusundaki çığlığını kamuoyu duymazdan geldi.
Ne
zaman ki bazı marketlerin raflarında tuvalet kâğıdı bulunmadı. Bulunanların da
ederleri el yakmaya başladı, o zaman birçok yurttaşımızın usuna “kâğıt” geldi.
Oysa ülkemiz, dünyanın önemli bir kâğıt üreticisiydi. İlk kâğıt fabrikası 1934’te
Kocaeli’nde kuruldu. Ardından Afyon, Dalaman, Balıkesir, Bolu, Çaycuma,
Kastamonu, Aydın Karacasu, Ordu Akkuş, Giresun Aksu ve İçel Taşucu’nda kâğıt
fabrikaları yapıldı. Cumhuriyet’imizin ilk sanayi kuruluşlarındandır kâğıt
sanayi. Bu konuda Atatürk’ün çabalarını övgüyle anmak gerek. Kâğıt sanayinin
kurucu öncüsü, Mehmet Ali Kâğıtçı’nın özverisini, emeklerini, üstün
gayretlerini de söylemek gerek.
Özelleştirme
kapsamında SEKA özelleştirildi. Fabrikalar kapandı. Mallarının çoğu yağmalandı.
Üretmeyen Türkiye, kâğıdı dışarıdan alır oldu. Ülkemizin parası, emeği,
alınteri yabancı ülkelere peşkeş çekildi. Bin bir emekle kurulan bir üretim
alanı yok edildi “serbest piyasacılık” ve “özelleştirme” adına.
Beni
en çok şaşırtan ise gazetelerin, yayınevlerinin aylardır süren çığlığının
duyulmaması. Biraz kaba olacak, ama söyleyeceğim. Beyni söz konusu olduğunda duyarsız
davrananlar, k.çı söz konusu olduğunda feryat figan. Oysa insan beyniyle
düşünür. Kitap ve gazete okumadan olur mu?
Adil
Hacıömeroğlu
20
Ocak 2022
Çok güzel saptamalar, kutluyorum
YanıtlaSilKitap bastırmak bile bizler için hayal oldu. 500 kadar son yazdığım şiirlerim vardı. Artık mezarıma koysunlar artık şiirlerimi vasiyet edeceğim çocuklarıma. Her şeyin fiyatı uçtu ülkede. Güzel bir yazı okudum. Teşekkürler
YanıtlaSil