Oğluma Mektup 6

                                                             20 Eylül 2025 Cumartesi

Yüreğim, Varlığım Oğulcuğum,

Bu mektubumda sana, önemli bir tarihsel olaydan söz edeceğim. Bu nedenle seni tarihimizin onur duyacağımız bir utkusuna götüreceğim. Bu onur duyacağımız utku, Çanakkale’dir. Çanakkale utkusu, ulusumuzun yazgısını değiştirdi. Yeniden tarihin şanlı sayfalarında yer aldık.

Tarihi ders almak için iyi bilmek gerek. Atalarımız: “Deli bile düştüğü çukura iki defa üşmez.” demiş. Bir toplum tarihte aynı yanlışı iki kez yapmamalı. Tarihin bizlere verdiği dersleri iyi bellemeli.

Avrupa’nın büyük emperyalist güçleri, Osmanlı Devletini paylaşmak için dört bir yandan saldırdılar yıllar boyunca. Sanayi devrimini ıskalayan Osmanlı, ilkel tarım yöntemleriyle ayakta durmaya çalışıyordu ekonomik olarak. Uzun süren savaşlarla insanımız kırılmıştı. En kötüsü de salgın sayrılıklar yüzünden insanlarımızın çoğu, kitlesel olarak bu dünyadan göçüyordu. Bu nedenle nüfusumuz hızla azalıyordu. Bilim ve teknolojiden uzak olan Osmanlı, ne yazık ki girdiği her savaşta yeniliyordu. Bu yenilgilerle Balkanlar ve Kafkaslardaki Türk nüfus, göç ediyordu Anadolu’ya. Kabına sığmayan ve üç kıtaya yayılmış Türk ulusu, Anadolu’ya sıkışıp kalmak zorunda kalıyordu. Yenilgiler, yoksulluk ve yıkımlar getiriyordu. Bu da Anadolu’yu elimizde tutmayı da zorlaştırmaktaydı.

Ülkemiz; savaşlar, salgınlar, soygunlar, iç karışıklıklar ve özellikle kentlerde çıkan yangınlarla yaşanmaz bir duruma gelmişti. Açlık ve insanların günlük gereksinmelerini karşılayamaması, yaşamı gittikçe zorlaştırıyordu. İnsanımız, yaşamda kalmak için büyük bir savaş içindeydi. Dünyanın neredeyse yarısından çoğunu paylaşan Avrupa’nın efendileri İngiliz ve Fransızlar; yoksunluk, yoksullukla savaşan halkımızı kolayca yenip yurdumuzu ele geçireceklerini sanıyorlardı. Amaçları, Osmanlının başkenti İstanbul’u ele geçirerek yurdumuzun tamamını işgal ederek bölüşmekti. İşte, donanmalarıyla Çanakkale’ye gelmeleri, bunun içindi. Sayısız gemiyle ve on binlerce askerle geldiler Çanakkale’ye. Önce donanmalarıyla Boğaz’dan geçmek için saldırdılar. Mehmetçiğimizin özverili, sert direnişi onları düş kırıklığına uğrattı. Bu kez karadan denemeye kalktılar şanslarını.

Turgut Özakman’ın Diriliş Çanakkale 1915 kitabını yıllar önce okudum. Roman tadında kaynaklara dayalı yazılmış bir kitap. Bu nedenle bu kitabı hazırlamak için yıllarını veren Sayın Özakman’ı kutlamak, onun bu büyük yapıta verdiği emeği ne denli övsek yeridir. Ne yazık ki büyük yazarımız Sayın Özakman, 28 Eylül 2013’te aramızdan ayrılıp uçmağa vardı. Bu dünyadan göçse de arkasında bıraktığı onlarca yapıtla yurttaşlarımızın yüreğinde sonsuza dek yaşayacak. Bu kitap, büyük bir emeğin ve sonsuz bir özverinin ürünü... İnsan, eline alınca bırakamıyor bir türlü. Ben de çoğu kişi gibi bir solukta okudum Diriliş Çanakkale 1915’i. Neredeyse her satırını yazdım belleğime. Bu kitabı okuyup bitirdiğimden beri onlarca kişiye önerdim okusunlar diye.

Gelibolu Yarımadasının önüne yığılan işgal güçleri, bizim onlara karşı direnemeyeceğimizi düşündüler. Ellerini kollarını sallayarak birkaç günde İstanbul’a varacaklarını hesap ediyorlardı.

25 Nisan 1915 sabaha karşı ay batmış, ortalık kapkara bir karanlığa gömülmüştü. Karanlığın örtüsü altına saklanan düşman filikaları, sessizce yanaştılar kıyılarımıza. Arıburnu’na doğru geldiler. Böylece karaya çıkarma yapmayı,  yani ülkemizin işgalini başlatmak üzere yanaşıyorlardı yurdumuzun topraklarına. Kıyıyı bekleyen Yüzbaşı Faik’in 250 kişiden oluşan bölüğü vardı. Oysa gelen düşmanın sayısı, 1.500 kişiydi. Kıyıda bir devinim, bir parıltı görüldü. Kıyılarımızı bekleyen ve bunu fark eden nöbetçi keskin nişancılardan bir Mehmetçiğimiz, filikanın önünde bulunan Anzak subayını başından vurdu. Böylece Çanakkale kara savaşlarının ilk kurşunu atılmış ve hedefini bulmuştu. Bu ilk kurşunu atan Mehmetçiğimizin öngörüsü, yürekliliği, özverisi, uyanıklığı günümüz gençlerine de örnek olmalı. Yaşam, ayakta uyuyanlara değil; kapkaranlık gecede uyanık olanlara, gözünü dört açıp budaktan sakınmayanlara verir ödülünü.

İlk kurşundan bir saat sonra 27. Alay Komutanı Yarbay Şefik Bey, Arıburnu yönüne yürüdü birlikleriyle. Şefik Bey de ilk kurşunu atan Mehmetçik gibi öngörüsü, özverisi, yüksek yurt bilinciyle koştu ateşin içine. Görüldüğü gibi birkaç öngörülü, yurt sevisiyle yüreği dolup taşan insan bir yurdun varlığının, geleceğinin kurtuluşu için ilk adımı atmışlardı.

Mustafa Kemal’in 19. Tümeni, ordunun yedek gücüydü. Sabah erkenden tatbikat için kalkıp araziye çıkmışlardı. Çatışma seslerini işiten M. Kemal, bağlı olduğu kolorduya telgraf çekti durumla ilgili. Ancak bir yanıt alamadı. Hemen kendine bağlı üç alaya hazır olmaları için emir verdi. Düşman kıyıya yerleşirse işler kötüye gidebilirdi. Bu nedenle düşmanın araziye yayılıp mevzilenmesine, yerleşmesine fırsat verilmemesi gerekirdi. Hemen yürüdü çıkarmanın olduğu yere ve düşmana karşı durdu. Kimseden bir buyruk beklemedi. Çünkü buyruk gelene dek yurt toprağı elden giderdi. Düşman böylece amacına ulaşırdı. Doğru zamanda, doğru kararı vermiş; büyük bir sorumluluğu üstlenmişti. Zaten sorumluluk almadan büyük işler başarılamaz.

Atatürk’ün Arıburnu’nda aldığı sorumluluk, gösterdiği özveri ve öngörülü davranışı gençlerimizin tümüne örnek olmalı. Sorumluluk almadan, özveride bulunmadan başarı gelmez. Toplumun öncüleri, öngörülü olmalı. Atatürk’ün deyişiyle; önemli olan ufku görmek değil, ufkun arkasını görmektir. Ufkun arkasını görerek öngörülü olunabilir. Oysa çevremizde o kadar çok insan var ki bırak ufku görmeyi, önündeki çukuru bile göremiyor.

Yüreğim, Varlığım oğulcuğum; Turgut Özakman’ın “Diriliş Çanakkale 1915” kitabını okumanı dilerim. Bu kitabı, bir solukta bitireceğine inanıyorum. Okuduktan sonra da arkadaşlarına, okumaları için öneride bulunacağını da biliyorum.

Tarihinden kopan bir toplumun ayakta durması çok güç. Tarihinden kopan kişi ve toplumlar kolay devrilirler köksüz ağaç gibi. Köksüz ağaç, toprağından beslenemediğinden zamanla kurur ve çürümeye başlar. İnsanlar da böyledir.  

Canım oğlum, kök sal toprağına ulu ağaçlar gibi. Tarihinden, toprağından kopma! Köklerin toprağının en derinlerine uzayıp gitsin. Sarıp sarmalasın yaşam kaynağın toprağını. Tarihinden, kökünden, ailenden, halkından koparsan kuruyup gidersin. Çürümek de yazgın olur.

Günümüzün toplumsal çürümenin en önemli nedenlerinden biri, kişilerin köklerinden kopması değil mi? Çevrene baktığında göreceksin toprağından kopan köksüz insanların nasıl çürüyüp kokuştuğunu. Eğer öngörülü olup ufkun arkasını görürsen toplumsal çürümenin önüne geçen bir öncü olabilirsin. Ulusumuzun sonsuza dek yaşamasına büyük bir katkı sağlayabilirsin. Bunun için özveri ve sorumluluk gerekir.

Mektubuma son verirken yaşam yolculuğunda gerçeklerden, haktan şaşmayacağına inancım tamdır. Tüm güzellik ve iyiliklerin seninle olmasını dilerim. Kal sağlıcakla…

                                                       Yüreği senin için çarpan baban

 

 

 

1 yorum:

  1. Sevgili Adil hocan,ve kıymetli ağabeyim. Her zaman yazılarınızı soluksuzca severek okuyurum. bundan sonraki nesillere çok güzel anılar birakacaginizi umut ediyorum. İnan ki yüreğinden sizi bütün öğrencilerin yeni nesillerin sizi taniyip güzel tarihimizi anlatmanizi ve gençlerin tarihimizi öğrenmeleri ne kadar şahane olur ilk fırsatta benim oğlumun okulunda sizi aramızda görmek bizi çok mutlu edecektir isterim ki sizler gibi değerli varlıklarımız ,yarınların geleceklerine ışık olsunlar .iyi ki varsınız kıymetli hocamız kaleminize sağlık teşekkür ederiz 🎇😍

    YanıtlaSil