Oldum
olası yerel tarihi, kültürü merak ederim. Bir bölgenin, kentin, kasabanın,
hatta köyün tarihi, kültürü, gelenekleri, yaşam biçimleri ilgimi çeker. Ülkemiz,
bu konuda oldukça varsıl... Anadolu’nun iki komşu köyünde bile kültürel
farklılıklar göze çarpar. Özellikle dil ve folklorik özelliklerde küçük de olsa
ayrımları gördükçe mutlu olurum bu varsıllık karşısında. Bu ayrımları, türlü
renklerin yarattığı büyülü bir tablo olarak kabul ederim.
Yerel
tarih ve kültür deyip geçmemek gerek. Bir köydeki küçük bir damla, kimi zaman
ulusal tarihe ve kültüre yön verir. Ulusal tarihin açıklanamayan, bilinmeyen
bir yönü yerelden edinilen bilgilerle aydınlatılabilir.
Birinci
Dünya Savaşı’nda, Doğu Karadeniz Bölgesi’nin Ruslarca işgal edilmesi ve bunun
yarattığı olumsuzluk nedeniyle büyük bir göç yaşandı. Bölgede halkın batıya
doğru göçmesine “muhacirlik” denmekte. Muhacirlerin çoğu; düşman ateşi, salgın
sayrılıklar, açlık ve bazı çetelerin saldırılarıyla can verdi. Aileler
parçalanıp ocaklar söndü. Binlerce çocuk öksüz ve yetim kaldı. Muhacirlerin
çoğunun gömütü bile belli değil. Ne yazık ki bu insan kırımı konusunda geniş
kapsamlı araştırmalar yok!
Muhacirlik
konusunda bilgi edinmek isteğim her geçen gün artmakta. Bu konuda özellikle
ninemden anılar dinlemiştim. Çocukluğumda muhacir çıkan birçok köylümüzün,
tanıdıklarımın anılarına kulak misafiri oldum. Ancak bu anıları dinlediğimde
yazıya geçirmedim. Çoğu, belleğimde capcanlı... Konuyu derinlemesine araştırmak
istedim. Muhacirlerin topluca kırıma uğratıldıkları Eynesil ve Görele’de bu
insan kıyımı hakkında bilgi toplamak amacındaydım. Bu nedenle Eynesilli eski
dostum Mustafa Yaşar Kelleci’yi aradım. Yaşar Bey, her zaman neşelidir
dostlarının sesini işittiğinde. Hal hatır sorduktan sonra ona, isteğimi
anlattım. Hiç duraksamadan “Eynesil’de Mevlut Hoca var, o bilir. Konunun
uzmanıdır. Sana telefonunu gönderirim.” dedi.
Sayın
Kelleci ile telefonla konuşmamız biter bitmez Mevlut Kaya Bey’i aradım. Genç,
içten, alçak gönüllü biri çıktı karşıma. Kırk yıllık tanıdıkmışız gibi söyleştik.
Daha sonra birkaç kez daha telefonlaştık. Yaşar Bey, bayram nedeniyle memleketi
Eynesil’e gitmişti. Mevlut Bey’in yazıp yayımladığı kitapları benim için alıp
getirdi İstanbul’a. Onunla İstanbul’un iki uzak noktasında yaşamaktayız. Sayın
Kelleci, emekliliğine karşın bir yapı firmasında mühendis olarak çalışmakta. Böyle
olunca görüşmemiz zor oldu. Sonunda dün Bakırköy’de Nazmi Çakar arkadaşımın
işlettiği Ezgi Köfte’ye bıraktı kitap kutusunu. Ben de öğleden sonra bindim
Marmaray’a, gittim Bakırköy’e. Birkaç saat söyleştik Nazmi ile çay eşliğinde.
Özlemişiz birbirimizi.
Akşam
olmadan izin istedim kalkmak için. Aldım kitaplarımı. Eve geldim. Heyecanlıydım
yol boyunca. Eve gelince açtım mukavva kutuyu. İçinden on bir tane kitap çıktı.
Hemen telefona sarılıp aradım Mevlut Bey’i. Dostça söyleştik. Ona, sağolun,
dedim. Her zamanki gibi içten ve alçak gönüllü. Bazı kitapları tükendiğinden
gönderemediği için az da olsa üzgündü bu durumdan.
Mevlut
Kaya, Eynesil Kamil Nalbant Meslek Yüksek Okulu’nda öğretim üyesi. Bir yandan
derslerine giriyor, diğer yandan araştırıp üretiyor durmaksızın. Büyük
illerimizin anlı şanlı üniversitelerinde yıllardır çalışıp da hiçbir şey
üretmeyen öğretim üyelerinin yan gelip yatmasına ne demeli? Mevlut Bey, örnek
bir adam ve eğitimci… Genç yaşına karşın oturmuyor koltuğunda, durmadan
çalışıyor. Onu çalışmaya iten ise yurt sevgisi, mesleğine saygısı, halkına ve
öğrencilerine duyduğu sorumluluk.
Her
yurttaş kendine saygısı, içinde yaşadığı topluma sevgisi, işinin gerektirdiği
sorumluluk gereğince üretmeli. Her alanda yapılacak üretimle Türkiye’mizi büyütebiliriz.
Böylece ulusal bütünlüğümüzü sağlayabiliriz. Her kişi yeteneği ölçüsünde üretime
katkı yapmalı.
Yaptığı
araştırma ve üretimle toplumumuza örnek olan Mevlut Kayalar çoğalsın.
Olanaksızlıklar içinde üretmekten, yazdığı kitaplarla geleceğe imza atan, düşünceleriyle
tarihe not düşen Sayın Kaya gibi öğretim üyelerine, düşünce emekçilerine
gerekli destek verilmeli. Onların yolu açılmalı. Mevlut Bey’in ekonomik
olanaklarını çok zorlayarak oluşturduğu arşivi ise övgüye değer. Bu nedenle
böyle özverili, yürekli ve kendini topluma adamış kişilere gerekli değer
verilmeli. Verilmeli ki Mevlut Kayalar çoğalsın.
Mevlut
Kaya, Anadolu’nun unutulan topraklarında yeşerip boy atmakta olan bir fidan. O
fidanın büyüyüp ulu çınar olmasıdır dileğimiz. Ulu çınar olduğunda gölgesinden
yapraklarının esintisinden, ürettiği oksijenden binlerce kişi yararlanacak. Bu
fidanı koruyup kollamalı ki kök saldıkça toprağa, dallanıp budaklansın.
Kitaplarınız
bana ışık tutacak Hoca’m. Düşünen usunuza, özverili yüreğinize, kalem tutan elinize
sağlık... İyi ki varsınız. İyi ki isinle tanışmışım telefonda da olsa. Sizinle tanışmamı sağlayan sevgili arkadaşım
Mustafa Yaşar Kelleci’ye binlerce teşekkür…
Adil
Hacıömeroğlu
30
Ekim 2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder