TÜRKİYE’NİN ULUSAL GÜVENLİK SORUNU, YOLSUZLUK


Yolsuzluk, dış düşmanlardan daha etkili bir biçimde ülkemizi yiyip bitiriyor. Yoksulluğun yol açtığı yoksulluk, ulusal bütünlüğü tehlikeye düşürmekte. Yoksullaşan ülkemiz, stratejik alanlara yatırım yapamıyor. Parasına, üretimine, emeğine, varsıllıklarına sahip çıkamayan Türkiye; ne yazık ki yıllardır ulus devletimizi yıkmak için uğraşanlardan borç dilenmek zorunda kalıyor.   Bu borçlanma da yabancı yatırım olarak kamuoyuna sunulmakta. Bu da uluslararası ilişkilerde dik duruşumuzu, emperyalizmden kopma istencimizi engelliyor.

Türkiye’nin yeraltı ve yerüstü varsıllıkları, halkın eşit olarak yararlanması gereken kaynakları, ulusun ortak üretimi, dağlar, yaylalar, ovalar, madenler, kent arazileri, kamu fabrikaları, yurttaşın bin bir emekle ürettiği değerler, geçinmek için üretip tüketenler yolsuzlukla sömürülüp yoksullaştırılıyor. Ne yazık ki ülkemizde emeksiz yemek, başkasının sırtından geçinmek, yurttaşın cebindekini çalmak geçer akçe oldu.

Biz, çok partili yaşamın en çok yolsuzluğun kapılarını açmasını sevdik. Buna da demokrasi, özgürlük dedik ne yazık ki. Oysa demokrasi, yalnızca sandığa gidip oy vermek değil; kamunun kaynaklarından eşit olarak yararlanma hakkıdır. Ülkemiz kaynaklarını belli bir zümrenin elinde olması demokratik değil, otokratiktir.  Ülkemizde hızla varsıllaşanların neredeyse tümü siyasetin karanlık dehlizlerinde işini görenler... Sırtını, iktidarda ya da belediyelerde bulunan bir partiye dayayarak varsıllaşanlar çoğunlukta. Sanayi üretimi yaparak ya da bir teknolojik buluş bularak emeğiyle varsıllaşanlar, parmakla gösterilecek denli az. Siyasetçiyle kol kola girenler işini görüyor, elini devletin kesesine atarak.

Yurttaşlarımızın ezici çoğunluğu, devlet kurumlarında ve belediyelerde yolsuzluk yapıldığı kanısındadır. Çünkü yaşadığı mahallede, sokakta yoksul olan birinin bir siyasal partiyle ilişkisinden sonra birden varsıllaşması ilgisini çekiyor.  Kişi, varsıllaşmasını yeteneklerine bağlayıp bununla övünç duyar nedense. Zaten varsıllaşan kişi de eş dost, hızım akraba ile söyleşilerinde varsıllaşmasını kişisel bir yaşam başarısı olarak anlatır. Bu yolla kişisel bir üstünlük sağlamaya çalışır çevresinde. Kısacası “Şecaat arz ederken Merdi Kıpti sirkatin söyler.” özdeyişi doğrultusunda davranıyor. Ayrıca yolsuzlukla varsıllaşan kişilerin yaşam biçimi hızla değişir. Büyük evlerde yaşamak için varsıl semtlere taşınır, pahalı arabalara biner, gösterişli bir yaşam sürer. Görgüsüzlük, bu kişilerin paçalarından akar. Bundan da anlaşılacağı üzere ülkemizdeki yolsuzluklar gizli saklı yapılmıyor. Her şey halkın gözünün önünde oluyor.

Peki, halkın bildiği yolsuzluğu; devleti, belediyeleri ve siyasal partileri yönetenler bilmez mi? Bal gibi bilirler. Ancak yolsuzluğa bulaşmamış siyasetçi, bürokrat sayısı çok azdır. Kamu kaynaklarını kemiren farelere yolları onlar açmıştır günlük siyasal çıkarları için. Siyasetçilerin bir bölümü çalmasa da hırsızlığa göz yumar. Bu da yolsuzluğun bir başka ayağı.

Şimdi çoğumuzun usuna şu soru gelecek: Yargı yolsuzluklara niye susar? Bunun en önemli nedeni, siyasetin yargı üzerindeki etkisidir diyebiliriz. Diğer bir neden de ülkemizin bütün kurumlarını bileşik kaplar gibi düşünmeli. Bir kurumda başlayan kirlilik, diğer kurumlara da sıçrıyor zamanla. Böylece ülkede bir yolsuzluk ekonomisi, düzeni oluşuyor. Bu düzenden çoğu kişi, gücü ve yeteneği oranında yararlanmakta. Bu soygun düzeninden kimi kişi az, kimi de çok pay almakta.

2017’de AKP Genel Başkanı R. Tayyip Erdoğan, partisinde “metal yorgunluğu” olduğunu söyleyerek seçilmiş bazı belediye başkanlarını görevden aldı. Bu görevden alma, resmi yollardan olmadı. Bu kişilerin istifası istendi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Aktepe, Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur, Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan ve Düzce Belediye Başkanı Mehmet Keleş Erdoğan’ın isteğiyle seçildikleri görevlerden ayrıldılar. Peki, bu belediye başkanları niye istifa ettirilmiş olabilirler?

2017 Yılı koşulları göz önüne alındığında bunun iki nedeni olabilirdi. Birincisi, bu belediye başkanlarının FETÖ ile ilişkili olmaları… İkincisi ise görevlerinden uzaklaştırılan başkanların büyük yolsuzluk olaylarına karışmaları… Her iki neden de suç… Bu durumda bu kişilere yargı yolu açılmalıydı. Ne yazık ki açılmadı yargı yolu. Bu başkanların her iki olasılığı doğru kabul etsek de ilişkide olabilecekleri onlarca kişi olması olağan. Ne yazık ki bu başkanlar, görevlerinden uzaklaştırılarak konu kapatıldı.

Peki, AKP’li belediye başkanlarının apar topar görevden uzaklaştırılması karşısında o zamanın muhalefeti ne yaptı. Ana muhalefet partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Seçimle gelen, seçimle gider.” diyerek belediye başkanlarının yanında yer aldı güya AKP’ye, özellikle de Erdoğan’a muhalefet edeceğim diye. CHP’nin bazı yöneticileriyle sözcüleri de benzer açıklamalar yaptılar demokrasi havarisi olmak için. Oysa AKP’yi tam da köşeye sıkıştırma fırsatı ellerine geçmişti. Bu fırsat; bilgisizlik, öngörüsüzlük, hatalı siyasal bakış ve yanlış strateji yüzünden heba edildi. Böylece Türk siyasetinin yolsuzluklardan arınma fırsatı kaçırıldı. Belediye başkanlarının görevden alınmasından sonra 2019’da yapılan ilk yerel seçimde  Ankara ve İstanbul belediyelerini yitirdi AKP.

2025’e geldik. Bazı CHP’li belediyelerle ilgili yolsuzluk soruşturmaları başladı. Bunun yanı sıra başta AKP olmak üzere diğer partilerden seçilen belediye yöneticileri için de soruşturmalar var. Ancak yolsuzluk savları, siyasal çekişmeler yüzünden kamuoyunca açıkça anlaşılmadı. Oysa hangi parti olursa olsun yolsuzluk karşısında duyarlı ve açık olmalı. Yolsuzluğa batmış bir siyaset düzeninin ülkemiz için olumlu yönde yapacağı bir şey yok!

Yolsuzlukla bazıları, yolunu bulsa da halk yoksullaşıp derin bir çaresizliğin içine sürükleniyor. Yolsuzluk ve neden olduğu yoksulluk, ulusal birliğimizin yanı sıra varlığımız tehdit eden en büyük tehlike. Hırsızın siyaseti olmaz, hırsız hırsızdır; soyulan da Türkiye’dir.

                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                       19 Ekim 2025

 

3 yorum:

  1. Ah can dost, örgütsüz ve cahil yakalandık.Soyuldukça söylüyoruz. Bu ülkede artık halk için siyaset yapılmıyor, siyasetin sahipleri için halk yolunuyor. Düzen öyle kuruldu kidirt yıl durmadan soyuluruz ve dört yılda bir bizi soyanlari seçeriz yine dört yıl daha somuruluruz ve biz buna sihirli demokrasi deriz.

    YanıtlaSil
  2. Yolsuzlukların bertaraf edilmesi için,halkın temiz eller operasyonu başlatarak,bu tür durumlara prim vermemesi gerekir. Ancak ne yazık ki halkımızda konuştuğu zaman adaletten,dürüstlükten söz eder ama çocuğunun işe torpille girmesini,işinin rüşvet vererek görülmesine prim tanır.
    Bu minvalde siyasetin dile getirdiği "metal yorgunluğu" aslında "meta doygunluğudur." Koltuğa oturan ordan kalkmak istemiyor.
    Yolsuzluk yapmak için kurumlarda din de,sandöviç arası döner gibi yiyilmektedir.Yapılan işlerde "Hem sevap olacak,hem kebap olacak,hem de duble menfaat olacak" anlayışı benimserek,dinin içi boşaltılarak en büyük kötülük yapılmaktadır.
    Bu tür durumlara Cenab-ı Hak'ın cevabı şu şekildedir."Sizi öyle bir günde bir araya toplayacağım ki,o gün haliniz ne olur hiç düşünmüyormusunuz?"
    Abdurahman FETVACI

    YanıtlaSil
  3. Kalemine Efendi Kalan, Adil öğretmenim,
    Ülkede yolsuzluk, yalnızca ekonomik bir konu değil; kaynakların adaletsiz dağılımı, kurumların güvenilirliğinin zayıflaması ve halkın devlete olan güveninin sarsılması yoluyla ulusal güvenlik açısından tehdit oluşturuyor. 
    Bir ülkenin güvenliği, yalnız askeri ya da diplomatik güçle sağlanamaz. O ülkenin kaynaklarının adilce kullanılması, insanların emeklerine, üretimlerine, eşit haklarına güvenebildiği bir sistemin varlığıyla sağlanır. Yazınız,
    beni bu yönde düşündürdü.
    Usunuza sağlık👏👏Usta kaleminiz var olsun.🙏🏻🇹🇷🇹🇷

    YanıtlaSil