Gezi Parkı direnişi başladığından beri her gün Taksim’de
olmaya çalıştım. İşim nedeniyle gidemediğim bir gün var. O gün de meraktan
çatladım, kendimi eksik hissettim. Taksim’deki havayı solumak bir başka.
Özellikle iktidar partisi sözcüleri ile yandaş basının
dar görüşlü, koşullanmış yorumcularının Gezi Parkı’nı görmeleri gerek.
İdeolojik saplantılardan kaynaklanan önyargılarıyla Gezi Parkı direnişçilerini
suçlayan bu zevatın, buradaki güzel insanları gördükten sonra yüzlerinin
kızaracağını sanıyorum. Kalemini ve dilini üç beş kuruşa satan medya
bülbüllerine ise diyecek sözüm yok! Çünkü satılık kişilerde vicdanın da
nasırlaştığını bilirim.
Gezi Parkı’nda onlarca siyasal grup var. Normal yaşamda
yan yana gelemeyecek onlarca siyasal anlayış. Yıllarca birbirleriyle kavga eden
bu siyasal çizgileri, bir araya getiren nedir? Bunları bir araya getiren, omuz
omuza mücadele etmelerini sağlayan AKP’nin uyguladığı halka düşman, ulusal
çıkarlara ters baskıcı siyaseti. Türk Ulusu’nun aklıselimi Gezi Parkı
direnişiyle tüm yurtta harekete geçti. AKP’nin Vandallığına, RTE’nin halkı
küçümseyen, buyurgan kibirli tavrına “Dur!” demek için bir ulus sokaklara
döküldü, zalime baş kaldırdı.
Gezi Parkı, özellikle akşam saatlerinde hınca hınç dolmakta.
Bir insan seli var. İlk günlerdeki biber gazı, tazyikli su ve cop kardeşliği
son günlerde bir zalime dersini vermenin ağır başlı utkusunu paylaşan dostluğa
dönüşmüş. Her yerde, her yaştan, her sosyal yapıdan insanlara rastlamak
olanaklı.
Taksim’e
gelenler, genellikle eli boş gelmiyorlar. Ellerinde yiyecek ve diğer
gereksinimleri karşılayacak paketler var. Burada günlerdir nöbet tutmakta olan
direnişçilere çam sakızı çoban armağanı getirdikleri.
Değişik
siyasal gruplar arasında olağanüstü bir iletişim ve dostluk var. Her şey
konuşarak kolayca hallediliyor. Kavga, gürültü yok. Her grubun küçük de olsa
bir çadırı var. Grubu tanıtan bir flama, bayrak ya da pankart göze çarpmakta.
Türküler, marşlar, sloganlar arşa yükselmekte. Eğlence, zaman zaman bir
festival havasına bürünüyor. Ekmekler, sular, börekler, pastalar, megafonlar…
paylaşılmakta. İnsan bencilliğinin, kazanç hırsının, biriktirme güdüsünün
toprağa gömüldüğü bir yer Gezi Parkı.
Park’ın
girişinde “Devrimci Market” var. Günlük gereksinmeleri karşılayacak her şey
bedava. Para geçmiyor burada. Herkes ihtiyacı kadar tüketiyor. Fazladan alarak
cepleri doldurmak yok!
Gezi
Parkı’nın Maçka tarafında büyükçe bir revir var. Burada gönüllü doktorlar,
hemşireler, eczacılar görev yapmakta. İlaçlar, tıbbi malzemeler eczacılardan.
Revirin
yanında “Mutfak” göze çarpmakta. Açık büfe. Akşam saatlerinde kuyruk uzamakta.
Ev börekleri, pastaları, sarmaları dolmaları. Hatta tatlı da var.
Ziyaretçilerin yanında getirdikleri yiyecekler sevinçle servis tabaklarına
yerleştirilmekte.
Revir
ve Mutfak’ın önünde günlük ihtiyaç listesi var. Hangi yiyecek, içecek, ilaç ya
da diğer yaşam malzemesi tükenmişse orada ilan ediliyor. Listeyi görenler
aceleyle ayrılıyorlar oradan. Az sonra elleri kolları dolu olarak geliyorlar,
mutluluk içinde. İlk kez gelenler, ziyaret ettikleri çadırlara nelere
gereksinim duydukları soruyorlar. Eksiklikleri gidermek isteyen ziyaretçi,
zaman geçirmeden işe girişiyor.
Tünel’den indim, İstiklal Caddesinden hızlı adımlarla
Taksim’ e yürüyordum. Biraz gecikmiştim nöbetime. Yanımda üç genç. Birinin
elinde büyükçe bir paket. Gezi Parkı direnişini konuşmaktalar. Ben de söze
girdim. Pakette ne olduğunu sordum. “Gaz maskesi” dedi genç adam. 29 Ekim ve
Silivri direnişlerinde medyadan izleyip tanıdıkları TGB’lilere götüreceğini
söyledi gururla. Birlikte gittik TGB çadırına. Belki de yaşamının en mutlu
gününü yaşamaktaydı. Ben gecenin ilerleyen saatlerinde eve dönmek için
vedalaşırken sabahleyin işe gitmesi gereken o genç arkadaşın oradan ayrılmaya
hiç niyeti yoktu. Bir ulvi görevi yerine getirmenin verdiği iç rahatlığıyla.
Park’ta en ilgi çekici yer kütüphane. Bağışlarla
kurulmuş. Bir mahalle, kasaba kitaplığından daha zengin. İsteyen istediği
kitabı alıp okuyabiliyor.
Gezi Parkı’nda büyük bir imece var. Herkes, bir şeyin
ucundan tutmakta. Her şey bağışlarla yürüyor. Para işlemiyor. Kapitalizm rafa
kalkmış durumda. Provokatörler saf dışı edilmiş. Akıl egemen olmuş her yanda.
Solunan bunca gaza, yenilen onlarca copa, boca edilen tonlarca tazyikli suya
karşın insanlar mutlu, yüzler gülüyor. Park, espri üretim merkezi durumuna
gelmiş.
Bu arada biber gazının sinüzite iyi geldiğini
söyleyebilirim. Yıllardır muzdariptim bu beladan. Biber gazı, bu sıkıntıdan
kurtardı beni.
Gezi Parkı’nın çöpleri özenle toplanıyor. Eylemciler,
temizlik ve düzene önem vermekteler. Bu işi, büyükşehir belediyesinden iyi becerdiklerini
de söyleyebiliriz. Üstelik belediyenin söktüğü ağaçların yerine de yeni
fidanlar dikiyor eylemciler.
Polis saldırılarına karşı da önlemler var. Bazı
gönüllülerin oluşturdukları stantlar bulunmakta. Oralarda su, maske, sirke,
limon, tülbent, kask, baret, aklınıza gelebilecek her türlü malzeme bedava.
Ayrıca bu malzemeleri parayla satanlar da var.
Gecenin yarısı, Taksim Meydanı’ndan binlerce kişi
ayrılıyor, binlerce kişi de Meydan’a gidiyor. Vapurlar, trenler salkım saçak
insan dolu. Yer gök direniş kokmakta. Her yer AKP karşıtı sloganlarla
inlemekte.
AKP
sözcüleriyle yandaş medya, eylemlerin dış destekli olduğunu söylemekteler. Bu
eylemcilerin hepsi, Gezi Parkı’ndaki çınarlar gibi vatan toprağına kök salmış
memleket çocukları. İnsan kendisi nasılsa herkesi öyle sanır, derler. AKP’liler
aynaya çok bakıyorlar sanırım son zamanlarda. Eee, aynaya bakınca da ABD,
İsrail ve çok uluslu tekeller görünüyor. Ne yapsın garipler, ömürlerinde bir
kez olsun kendi milletlerine güvenmediler ki…
Meydana
egemen olan renk, kırmızı beyaz. Ezici çoğunluğun elinde Türk Bayrağı ve
Atatürk posterleri var. Atatürk’ün ve bayrağın olduğu bir yerde millet vardır,
millet, Türk Milleti…
Adil
HACIÖMEROĞLU
5 Haziran
2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder