13
Mart 2016 günü ABD, Türkiye’nin kalbi Ankara’yı üçüncü kez PKK aracılığıyla
bombaladı ve otuz yedi yurttaşımızı katletti. Olay sonrası, Kızılay’daki
Güvenpark çevresi savaş alanını andırmaktaydı. ABD ve taşeron PKK, bu kez
güvenlik güçlerini değil; sivil yurttaşları hedef almıştı. Bu durum
göstermektedir ki emperyalizm, Türkiye’ye topyekûn savaş açmıştır. Bu savaşta
sivil, asker, polis, etnik köken, inanç farklılığı gözetmeksizin saldırmakta
ülkemize, ulusumuza.
ABD,
Türkiye’ye karşı son aylarda beş saldırı yaptı. Suruç, Sultanahmet ve Ankara
Gar Meydanı’nı IŞİD aracılığıyla bombaladı. Merasim Sokak ve Güvenpark’taki
saldırı da ise piyon PKK idi. Ha IŞİD ha da PKK, ABD için fark etmiyor. Terörün
taşeron örgütleri değişmekte, ancak hedef değişmemekte. Hedef ,Türkiye... Hedef,
Türkiye’nin bağımsızlığı ve ulusal bütünlüğü... Hedef, Ortadoğu’daki enerji
kaynaklarını kolayca sömürmek. Hedef, İkinci İsrail’i kurmak... Hedef, ulus
devletleri yok ederek bölgemizi ABD piyonu terör örgütlerinin at koşturdukları
bir alan durumuna getirmek...
Israrla
vurgulayarak söylüyoruz: Türkiye PKK ile savaşmıyor, hele Kürtlerle hiç değil.
Türkiye, ABD-İsrail’le savaşmakta. Türkiye, küresel egemenlerin kendisini köleleştirme
saldırılarına karşı haklı bir savunma yamakta. Tıpkı 1919’da olduğu gibi... Dün
Anzavurlar, Delibaş Mehmetler, Şeyh Saitler ne ise bugün de PKK odur. PKK,
halka karşı suç işleyen ve ABD isteklerini yaşama geçirmek için saldıran bir
terör örgütü. Süslü propagandalarla PKK’nın kanlı ellerini, işbirlikçi
anlayışını, ihanetçi duruşunu temize çıkarmaya çalışanlar boşuna uğraşmaktalar.
Vicdanı olmayan ve emperyalizmin yarattığı bir örgüt, halk dostu olmaz.
Peki,
Ankara saldırısı neden yapıldı?
Önce
saldırı öncesine gidelim. ABD sözcüleri her fırsatta PKK’ya karşı sürdürülen
temizlik operasyonunun bitirilmesi için açıklamalar yaptılar. Bu açıklamalar
bölücü örgütü korumak içindi. Emperyalizmin bu kadar çok sevdiği bir örgüt,
halkın dostu olabilir mi? Dünyanın neresinde olursa olsun bir örgütün, bir
siyasal kümenin haklı olup olmadığı, doğru yolda bulunup bulunmadığı onun
emperyalizme göre konumlanmasından anlarız. Emperyalizmin kucağına oturmuşsanız
sözünüzle, düşüncelerinizle, varsa silahınızla halkın karşısındasınız. Hele emperyalizmin
korumasına, yardımlarına muhtaç bir örgütün halktan yana olması olanaksızlık ötesinde
bir şey...
ABD,
Ankara saldırısıyla hendeklere gömülmekte olan PKK’ya el uzatmakta. Bu elle onu,
hendeklerden çekip çıkarmayı ummakta. Yenilmekte olduğu Ortadoğu’da en sadık
müttefikini kurtarma girişiminde bulunmakta. Ne yazık ki bu tür girişimler, hem
ABD’yi hem de piyon örgütlerini daha da zora sokmakta. Çünkü Türkiye ve
Ortadoğu ülkeleri, ABD’nin, taşeron örgütlerin ihanet dolu yüzlerini daha iyi görmekte.
ABD
sözcüleri, açılım/çözüm süreci siyasetine yeniden dönülmesini ısrarla söylemekteler.
Çünkü “çözüm süreci” sürdüğü dönemde PKK hendekler kazdı. O hendekleri bombalarla
doldurdu. Çözüm süreci boyunca PKK, birçok kentimizde kendi yönettiği özerk
bölgeler oluşturmaya başladı. Türkiye’nin bazı kentlerinin bir bölücü örgütçe
yönetilmesinin ne anlama geldiğini düşünebiliyor musunuz? Bu durum,
topraklarımızın bir bölümünde başka bir devletin egemenliğinin resmen ilan edildiğinin
görüntüsüdür. İşte, ABD-İsrail’in dönmek istediği çözüm süreci, bu durumdur. Ne
yazık ki Türkiye gerçeklerinden uzak yaşayan kimi sözde aydınlar da bu günlerde
“Çözüm süreci de çözüm süreci!” diye tutturmaktalar. Böylece de ABD-İsrail
çıkarlarına hizmetin şampiyonluğunu yapmaktalar.
Türkiye,
ne pahasına olursa olsun “çözüm süreci” adı verilen bir ihanet sürecine yeniden
dönmemeli. Yeniden hendekler kazılmamalı kentlerimizde. Kentlerimiz yeniden silah
ve bomba deposu durumuna getirilmemeli. Bugün çözüm sürecinin Türkiye’yi bölmek
isteyen ABD’nin bir siyaseti olduğunu sağır sultan bile işitti. Bu konuyu,
yeniden gündeme getirmek ABD çıkarlarına açıkça hizmettir.
ABD,
beş ay içinde Türkiye’nin başkentini üç kez bombaladı. Bu, açıkça savaş
ilanıdır. Asıl sorun şudur: Biz, bu durum karşısında asıl düşman ve onun
piyonlarıyla mı savaşacağız, yoksa yapay düşmanlar yaratarak havaya yumruk mu
sallayacağız? Öncelikle baş düşmanla savaşarak onun karşısında zafer kazanmalı.
Böylece de Türkiye’nin bütünlüğünü korumalı. Sonrasında ülkemizin diğer
sorunlarını halletmek çok kolay olacaktır.
Tarih,
1919’da güneş batmayan İngiliz sömürgeciliğini yenerek yok etme görevini önümüze
koymuştu. Bu görevi başarıyla yaptık ve mazlum milletlerin bağımsızlık savaşına
öncülük ettik. Bugün ise tarih, ABD emperyalizmini tarihin çöplüğüne gönderme
fırsatını önümüze koymuş durumda. Eğer ABD emperyalizmini bu haklı savaşımızda yenersek
ABD de tıpkı İngiltere gibi dünya egemenliğini yitirecek ve dünyanın ezilen
milletleri bağımsızlıklarını kazanacak. O zaman ne duruyoruz? Tarihin altın
tepsi içinde sunduğu bu fırsatı değerlendirelim. Dünyanın en kanlı emperyalist
gücünü, hak ettiği mezara gömelim.
Adil
Hacıömeroğlu
19
Mart 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder