Annelerin,
babaların, tüm aile bireylerinin en merak ettiği konu, çocuklarının büyüyünce
ne olmak istediğidir. Bu konuda çocuklarına sorular sorarlar sık sık.
Çocuklarından her seferinde farklı yanıtlar alır kimi anne, babalar… Bu yanıtların
bazılarıyla gururlanır aile büyükleri,
bazılarıyla da hayal kırıklığı yaşarlar.
Çocukların
hoşuna giden meslekler onların ilgisini çekenlerdir. Hangi meslekten
olacaklarını düşünürlerken parasal konuları düşünmezler. Çünkü onlar için yaşam
ideal olandır. İçlerinde kötülük olmadığından iyiyi yapma istekleri üst
düzeydedir.
Çocuk
ruhu kavgadan, savaştan hoşlanmaz. Kötümserlik çocuklara uyan bir giysi değil. Hep
iyilikten yanadır. İyilik, yardımlaşma, dayanışma, güzellik, umut, olumlu
düşünme… çocuk ruhundan filizlenip fışkıran duygulardır. Bu nedenle küçük
yaşlarda meslek seçimindeki sürekli değişim bu yüzdendir. O anda hangi konuyu
düzeltmek istiyorsa o konuda bir mesleği seçer çocuk. Bunun içindir ki ikide
bir meslek seçiminde değişiklikler yaşar.
Anneler,
babalar çocuklarının meslek seçimindeki değişiklikleri olumsuz karşılar çoğu
zaman. Çocuk, sokakları temiz tutmak amacıyla “Çöpçü olacağım.” demişse ailede
yüzler asılır, çocuklarının gelecekleriyle ilgili umutları kırılır. Eğer çocuk:
“Doktor, mühendis…” olacağım diyorsa ebeveynler gururlanır bunula. Oysa çocuk,
yaşadığı ortamın sorunlarını çözmek istemektedir. Bunun için “çöpçü olmayı”
düşünmektedir. Çocuklar, meslekler
arasındaki hiyerarşiyi bilmez. Statü umurlarında değildir.
Biz,
Atacan’a haftalar önce sorduk: “Ne olacaksın?” diye.
Ata:
“Doğa Koruma Bakanı olacağım.” yanıtını verdi bize. Biz, ona bunun nedenini
sorduk. O: “başta bitkileri koruyacağım. Çok ağaç kesiyorlar, ormanlar yok oluyor.
Ağaç kesip inşaat yapıyorlar, bunu yasaklayacağım.” dedi sorumluluğu üstüne
almışçasına.
Sonra
şöyle sürdürdü sözlerini: “Hayvanları da korumalıyız. Onların da yaşamaya
hakları var. Denizlerin hem altını hem üstünü korumalı. Denizlerin kirlenmesini
önlemeli. Tabi havayı korumakta var. Temiz hava, herkese gerek.”
Uzun süre geçti. Kararında değişiklik olup
olmadığını sordum. “Hayır!” dedi kararlılıkla. Bu işe kafayı iyice takmış
durumda.
Dün
akşam (29 Mayıs 2017) bir toplantıya katıldığımdan eve geç geldim. Atacan,
eşime: Adil nerede?” diye sordu.
Eşim:
“Bir toplantıya katılacak” dedi.
Atacan,
toplantının konusunu sordu. Annesi: “Bakırköy Akıl Hastanesi yıkılıp yerine
apartman yapılacakmış. Bu duruma karşı çıkmak için toplantıda baban.” yanıtını verdi.
Ata:
“Aslında o toplantıya ben katılmalıydım. Ben konuşma yapmalıydım orada. Çünkü
ben Doğa Koruma Bakanı olacağım. Babam, beni niye o toplantıya götürmedi. Bunu,
ona soracağım!” karşılığını vermiş annesine.
Ben,
eve döndüğümde oğlum çoktan uyumuştu. Sabah kahvaltısında bana hesap sorunca
ondan özür diledim. Bundan sonra toplantıya uygun koşullar olursa onu
götüreceğimi söyledim.
Doğa
yok olmakta. Koca koca kentler, mahalleler yıkılıp yeniden yapılmakta. Her
yanımız betonlaşmakta hızla. Yeşili saksılarda arar olduk. Suyumuzu,
toprağımızı kirletmek için yarışmaktayız adeta. Soluklanacak ağaç gölgeleri
yapsatçılara peşkeş çekilmekte. Çocuk oyun alanlarına alicengiz oyunlarıyla ucube
beton yapılar dikilmekte. Ama ne yazık
ki çocuklarımız kadar duyarlı olamıyoruz. Büyüklerin açgözlülükle yaptıkları yıkım,
çocukların minik yüreklerine kama gibi saplanırken ilgililer, yetkililer neden
bu kadar duyarsız?
Kentlerimizin
doğasına, tarihine düşman gibi saldırmakta kimileri. Bizler, hepimiz tek tek
ortaya çıkıp “Doğa Koruma Bakanıyım. Doğama dokunma sakın!” diye
haykıramıyoruz. Doğamızı, dolayısıyla kendimizi savunamıyoruz. Atacan olmak
gerek, Atacan…
Adil
Hacıömeroğlu
30
Mayıs 2017
anladığım kadarıyla atacan her konuda duyarlı ilgili bir çocuk bunda ailenin payı büyük tabii sanırım halkı harekete geçirmekten daha kolay çocukları bilinçlendirmek çocuklar büyüyüp söz sahibi olana kadar da bu güzelim vatanımızın içine edecekler SABRİYE SOY
YanıtlaSil