Güzel,
ılık, günün yorgunluğunu yok eden bir bahar ikindisi… Mayıs ayının en güzel
günlerinden biri… Atacan’ı, çocuk yuvasından ben alıyorum. Parka gidiyoruz.
Arkadaşları da geliyor parka ve çocuklar doyasıya bir oyunun içindeler. Bir
saat geçtikten sonra eşim de geliyor. Atacan, bir saat daha oynuyor
arkadaşlarıyla. Bazı veliler, akşam serinliği çökünce ılıklığın üstüne telaşla
çocuklarını çağırıyorlar. Çocuklar, gönülsüzce velilerinin isteğine boyun
eğiyorlar. Çocukların aklı parkta ve arkadaşlarında, velilerinse evlerinde…
Çocuklar
teker teker azalırken kalan velilerle anlaşıp parktan ayrılma kararı verdik.
Atacan, her zamanki gibi oyuna doyamamış bir biçimde son dakikaya dek
arkadaşlarıyla oynayarak peşimizden arabaya doğru geliyor. Bir saniye bile onun
için çok önemli. Oynamalı, oynamalı, oynamalı…
Uzun
süredir bir şeyler yemedi, ama oyun isteği açlığı bastırmakta. Arabamıza
biniyoruz.
Atacan,
çok iştahlı bir çocuk değil. Ancak aç da gezmiyor. Türk annelerinin çoğu gibi
eşim de oğlunun yemek yemesi için kaşık ve tabak elinde dolaşıyor. Atacan
nereye, o da oraya peşinden… Bu durum, anne-oğul arasında bitmeyen kovalamacalara,
tartışmalara yol açmakta. Zaman zaman aşırı ısrar, çocuğu üzüp ağlatmakta.
Çocuğa zorla yedirmek, onun bütün eğlenceli yanını yok etmekte. Kısa süreli de
olsa bir mutsuzluğa yol açmakta. Ben de istiyorum ki, zorlayarak değil, güzellikle olsun yemek.
Arabaya
biner binmez konu, Atacan’ın ne yiyeceğine odaklanıyor. Atacan elimi tutup “Ne
yiyelim Adil?” diye soruyor bana. Güzel bir taktik… Tartışmayı savuşturma
isteği… Ben de ona birkaç tene yemek adı söylüyorum, içlerinden birini seçmesini
istiyorum. O da seçiyor.
Evin
önüne geliyoruz. Atacan’la annesi eve çıkıyorlar. Ben, alışveriş yapmak için
yollanıyorum. Alışverişimi tamamlayıp eve dönüyorum çabucak. Mutfağa geçip
küçük kahramanımızın isteği doğrultusunda yemekler hazırlıyorum. Eşim de zaten
kendince bir hazırlık içindeydi. Elbirliğiyle hazırlıkları tamamlayıp sofrayı
kuruyoruz. Yemek masasına oturduk. Herkes çok neşeli... Bunda baharın,
işbirliğinin etkisi var.
Atacan’ın
önüne tabağını koyuyorum, o da çok seviniyor. Çatalı elinde, yemeğe girişecek
aç kurtlar gibi. O da ne? Annesi, bir tas çorba getiriyor. Çocuk, itiraz
ediyor. Annesi, direniyor çorbayı içirmek için. Kaşığı alıyor ve Atacan’ın tüm
direncine karşın ona çorbayı içirmeye başlıyor.
Çocuk, üzgün bir ifadeyle içmeyeceğini söylemekte. Ama dinleyen kim?
Tabi, çorba içme faslı yavaş ilerlemekte. Bunu, Ata da fark ediyor. “Çorba
içerken okulda hızlıyım, evde neden yavaşım? “diye soruyor. Yerden göğe dek haklı… Aslında işin özeti,
anadüşüncesi bu. Eşim duymuyor bile… Bu haklı saptamayı anlamak istemiyor.
Çorba içirme işini sürdürmekte. Birkaç kaşık sonra bir öğürtü ve Atacan içtiği
çorbaları, önündeki tasa boşaltıyor. Hepimiz ayaklanıyoruz. Peçeteler
ellerimizde… Çocuk, haklı olarak kızıyor annesine. “İstemediğim halde niye
içiriyorsun bana bunu?” diyor kızgın, ağlamaklı bir sesle.
Ata’yı
kucaklıyorum. Balkona çıkıyoruz. Birlikte dikip bakımını üslendiğimiz biber,
salatalık, domates, maydanoz, çilek, roka, nanelere bakıyoruz. Beş dakika
geçmeden yeniden içeri girip sofraya oturuyoruz. Tabağını önüne koyuyorum.
Keyifle yemeğe başlıyor. Kocaman tabak bitiyor. Ardından “Meyve yiyelim mi?”
diyorum. “Yiyelim!” yanıtını veriyor. Birlikte mutfağa girip mevsim
meyvelerinden üç tabak hazırlıyoruz yardımlaşarak. Meyvelerini zevkle yiyor. Bu
arada doğa belgeseli izlemekteyiz. Meyveler bitince sofrayı birlikte kaldırdık.
Tabi eşim de yardım etti. Koltuğa oturup bilgisayarımı elime aldım ki,
Atacan’ın elinde bir kitap… “Okuyalım mı Adil?” “Okuyalım Atacan!”
Koltuğa
sıkıştı. Kitabı okuduk ve sorularına yanıt vermeye çalıştım. Atacan’a uyku
saatinin geldiğini söyledi eşim. Kalktık, Ata dişlerini fırçaladı ve yatağına
yattı. Haftada beş gün ona yatmadan önce masal ve öykü anlatmaktayım. Konuyu,
Ata söylüyor. Öykü ya da masal olacağına da o karar veriyor. Bu akşamki
öykümüzün konusu “Ev ve Araba”. Öykü bitti. Sarılıp öpüştük, iyi uykular
diledik karşılıklı. Yorganı boynuna doğru çekti. Gözlerini yumdu. Aradan birkaç
dakika geçmişti ki uykuya daldı. Odanın alaca karanlığında onu biraz seyrettim.
Eğildim, yavaşça öptüm. Saçını okşadım. Odadan çıkıp bilgisayarın başına
oturdum.
Yaşam
çocukla, çocuklarla çok güzel… Onların mutluluğundan daha önemli bir şey var
mı?
Adil
Hacıömeroğlu
26
Mayıs 2017
Hocam, uzaktan sizi izliyormuşum gibi canlandı gözümde anlattıklarınız..Allah ailenize uzun ömürler versin..Ata kaç yaşında oldu?
YanıtlaSilHocam Atacan’ la nice güzel sofralar ve sohbetleriniz olsun hocam , çocuklar unutmazlar masalları ne güzel birlikte vakit geçirip arkadaş olmak oyun oynamak çocukların ruhunun gıdası yerine göre yemekten önce geliyor bütün çocuklarda , sağlıklı ruh doyuyor , doyumsuzluk, mutsuzluk daha çok yediriyor. Kitap okutup dinlemek isteği hayal gücünü artırıyor hocam sağolunuz.🙏🏻🌺Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSil