CHP’nin
kasetle giden eski genel başkanı Deniz Baykal, 1Mayıs 2017 akşamı bir özel
televizyonda soruları yanıtladı. Önce günün anlamına uygun bir açılış yaptı.
İşçi bayramının öneminden söz etti. Ardından halkoylamasındaki usulsüzlükleri
ve başkanlık rejiminin sakıncalarını anlattı uzun uzun. Daha sonra asıl
anlatmak istediği konuya geldi. Yaşamı boyunca kurultaylar toplamakla ün salmış
Baykal, yeni bir kurultay isterken sözü çok dolaştırdı. Hatta söyleşinin sonuna
doğru ne demek istediği ancak anlaşıldı. Bu çelişkili durum, hem programı
yöneten Ahmet Hakan’ı hem de izleyicileri şaşırttı.
Türkiye’de
muhalefetin en büyük açmazı, iç politika konularını tartışırken “Bu konuya
Avrupa ne der? Bunu dünyaya nasıl anlatırız?” sorularını ortaya atmalarıdır. Bu
anlayış, emperyalizme boyun eğen ve büyük güçlerin isteği doğrultusunda siyaset
yapmayı alışkanlık durumuna getirenlerin halkına güvenmemelerinden
kaynaklanmakta. Ayakları Türkiye topraklarına basan siyasetçi bir konuyu
eleştirirken “Türk Milleti ne der? Yaptıklarımız, halkımızın çıkarına mıdır?”
sorularını sormalı. Ne yazık ki Deniz Baykal da Avrupalıların gözüyle
Türkiye’deki siyasal gelişmeleri değerlendirmekte.
Baykal
PKK ile HDP’yi birbirinden ayrı tutmakta. HDP, PKK’dan ayrıymış gibi bir hava
yaratmakta kamuoyunda. Bunu yaparken de Ahmet Türk’ü öne çıkarmakta. Onu
“Kürtlerin temsilcisi” olarak ilan etmekte. Türkiye’yi kuran bir partinin genel
başkanlığını yapmış, Atatürk’ün koltuğuna oturmuş bir siyasetçinin ulus devlet
anlayışına ters düşecek, bölücülerin siyasete soktuğu etnik kimlik siyasetini
meşrulaştıracak bir söylemde bulunması kabul edilemez. Türk siyasetinde
“Kürtler” diye bir siyasal grup yok! Bunu var etmeye çalışan Batılı
emperyalistlerle onların işbirlikçileri... Üstelik Ahmet Türk de Kürtlerin
temsilcisi değil. Son dönemdeki gelişmeler göstermektedir ki Kürt
yurttaşlarımız, hızla PKK/HDP çizgisinden uzaklaşmakta, Türkiye’nin birliği
yönünde tavır almaktalar.
TBMM’deki
başkanlık rejimiyle ilgili anayasa değişikliği sırasında, HDP eş genel
başkanlarının ve bazı vekillerin hapiste olmasının demokrasiye uygun olmadığını
vurguladı Deniz Baykal. Bir nevi Demirtaş ve arkadaşlarının avukatlığına
soyundu. Nedense bugünlerde bazı CHP’lilerde Demirtaş aşkı yükselmekte.
Emperyalizme
karşı mücadelenin içinde kurulmuş CHP’nin genel başkanlığını yapmış birinin
ulus devleti bölmeye yönelik söylemlerde bulunması gaflettir. Halk etnik
kökenlerine uygun olarak mı siyasette yer alacak Deniz Bey?
Deniz
Baykal, söyleşinin ortalarına doğru hayır oylarının çözümlemesine girişti.
Yüzde kırk dokuzu kimlerin oluşturduğunu anlattı. Bu yüzde kırk dokuzun
cumhurbaşkanı adayının kim olacağının belirlenmesi gerektiğini söyledi. Kılıçdaroğlu’na,
şimdiden cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklamasını istedi. Bu arada “ben istemem
yan cebime koy” havası içinde Deniz Bey. Kılıçdaroğlu’nun adaylığının olanaksız
olduğunu herkes gibi Baykal da bilmekte. Böyle bir adaylık söz konusu olduğunda
RTE’nin en rahat seçimi kazanacağını en iyi Baykal bilir.
Neyse…
Deniz Bey, futbol deyimiyle topu ortada çevirdi çevirdi en sonunda ağzındaki
baklayı çıkardı. Abdullah Gül’ün adaylığına yeşil ışığı yaktı. Bu ikinci
Ekmeleddin olayı tabi ki…
Gül’ün
adaylığı kimin isteği? ABD’nin… Peki, Gül’ü parlatmak, onu olası bir adaylığa
hazırlamak CHP’nin eski ve yeni genel başkanlarının işi mi? Daha önce birçok
kez Kılıçdaroğlu da Gül’ün tarafsız cumhurbaşkanlığını örnek gösterip onu,
elinden geldiğince parlattı. Şimdi sıra Baykal’da…
Şimdi
asıl soru şudur: CHP’nin eski ve yeni genel başkanlarının aklına neden
Atatürkçü bir cumhurbaşkanı adayı gelmez? Atatürkçü bir cumhurbaşkanı adayının
yüzde kırk dokuzu da yüzde elli biri de birleştireceğini, Türk Milletini bir
arada tutacağını Kılıçdaroğlu ve Baykal bilmez mi? Böyle bir durumun Türkiye’nin
iç ve dış sorunlarını çözeceğinin farkında değiller mi?
Deniz
Bey’i dinlerken ister istemez kendime sordum: Yeni bir kaset mi var piyasaya
sürülecek? Bu teslimiyet nedendir? CHP kasetle giden, kasetle gelen iki
siyasetçiden tez zamanda kurtulmalı. Kaset komplosunu yapanların CHP’yi
biçimlendirme isteğini ters çevirmeli. Yoksa, bu gidiş, gidiş değil! CHP’nin
Atatürk ve Cumhuriyet’e bağlı tabanı ne zamana dek susacak? Ne zaman taban,
partisi üzerindeki emperyalist oyunlara “Dur!” diyecek?
Adil
Hacıömeroğlu
3
Mayıs 2017
Çok yumuşak olmuş ama yinede aldım. Adil bey.
YanıtlaSil