AKP
Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, Fatih’te kendi adını taşıyan Anadolu İmam Hatip
Lisesinin açılış törenindeki konuşmasında “Cenaze yıkayacak insan yoktu.
Türkiye o hale gelmişti. Cenazelerimiz ortada kalıyordu. Onun için ‘Cenaze
yıkayıcısı yetiştirilsin.” diye böyle bir adım atıldı. Çünkü bin yıllık geçmişi
olan köklü dini müesseselerin kapılarına kilit vuruldu, yerlerine de günümüz
ihtiyaçlarına uygun kurumlar ihdas edilmeyince böyle bir tehlike ortaya çıktı.”
demekte. Bu sözler doğru mu acaba?
Bir
durum hakkında savlar öne sürüyorsanız, bu savlarınızı kanıtlamak zorundasınız.
Kanıtlayamıyorsunuz bu sözleriniz, savlarınız yalandır.
Cumhuriyet’in
ilanından sonra Türkiye’nin neresinde kimin cenazesi ortada kalmıştır? Bu yaşıma
geldim böyle bir duruma ne tanıklık ettim ne de o dönemleri yaşayan aile
büyüklerimden, hısım akrabadan, komşularımdan cenazesi yıkanmadığı için ortada
kalan birinin olduğuna dair bir şey işittim.
1924’te
devrim yasaları nedeniyle medreseler kapatıldı. Dini eğitime bir süre ara
verildi. Neden mi? Din eğitimi veren kurumların neredeyse tümü tarikatların
denetimi altındaydı. Osmanlıyı mahvedenler de bunlardı. Ancak birçok kent,
kasaba ve köyde Kuran kursu (az da olsalar) eğitim vermeyi sürdürdü. O dönemin
medreselerini elinde tutan tarikatların büyük çoğunluğunun günümüzdeki FETÖ’den
farkının olmadığını söyleyelim. Bunların büyük çoğunluğu, İngilizlerin denetimindeydi
ve Osmanlıyı da bunlar yıktı sömürgeci güçlerle işbirliği yaparak. Kapatılma nedenleri
de budur.
I.
Dünya ve Kurtuluş savaşlarında dönemin medreselerinden kaçında okuyanlar,
gönüllü olarak cepheye koşmuştur? Türkiye’nin dört bir yanındaki liselerin
bıyığı bile terlememiş öğrencileri cephelerde şehit olurken medrese öğrencileri
ne yapıyorlardı? Tabii, bazı istisnaları ayrı tutuyoruz.
Cumhuriyet’in
ilanından sonra Türkiye’nin neredeyse tüm camilerinde imamlar vardı. O dönemde
dini hizmetler veren cami görevlileri, devlet memuru değillerdi. İmam ve
müezzinlerin devlet memuru olmaya başlamaları Cumhuriyet döneminde
sağlanmıştır. Eskiden köy camilerindeki din görevlilerinin aylıkları, o yörenin
halkınca karşılanırdı. Nüfusu az mahalle ve köylerin camilerinde, cuma namazı
kılınmadığından buralarda yalnızca ramazanlarda imam tutulurdu ora halkı
tarafından.
1948’de
imam hatiplerin ve din eğitimi yapacak yüksekokulların açılması için yasa
çıkarıldı. Ardından1949’da Ankara ve İstanbul başta olmak üzere sekiz ilimizde
imam hatip kursları düzenlendi. Kurslarda eğitim süresi on aydı. Aynı yıl,
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi açıldı. Şimdi burada asıl soru şudur.
Yirmi dört yılda toplum, dini bilgilerini tamamen unutmuş olabilir mi? O
dönemin yurttaşlarının çoğu imama gereksinim duymadan birçok dini vecibeyi
yerine getirebilecek dini bilgiye sahipti. Bu nedenle imam olamasa dahi cenazeler
yıkanıp kefenlenerek defnedilebilirdi.
Cumhuriyet’e,
Kurtuluş Savaşı’na saldırmayı, karşı olmayı ideoloji kabul edenlerin başta
İngiliz istihbaratınca uydurulan yalanlardan başka sarılacakları hiçbir düşünce
yok! Hep aynı yalanları ısıt ısıt toplumun önüne sür. Zamanla bu yalanlara kendini
de inandır.
Türkiye,
çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne imam hatiplerle değil; bilim, sanat, kültür,
teknoloji… alanlarında gençleri, çocukları eğitecek okullarla çıkabilir.
Bilimin egemen olduğu bir ülkede, “Cenazeler ortada kalıyordu.” benzeri yalanlara
da kimse inanmaz. Yalansız bir dünya için en önemli gereklilik bilimdir.
Büyük
Atatürk’ün “Yaşamda en doğru yol gösterici bilimdir, fendir.” sözünü kılavuz
edinmeliyiz ömrümüzün sonuna dek.
Adil
Hacıömeroğlu
30 Eylül 2017
Benim çocukluğumda imamların ücretini köy halkı öderdi. O da hara olarak değil arha buğday keçi koyun vs ile yıllık ödenirdi. O dönemlerde hemen herkes ölü yıkama kuran okumayı biliyordu. Bu görev herkes tarafından kolaylıkla yapılıyordu.
YanıtlaSilKim demiş ölüler ortada kalıyordu diye. Bunların hepside yalan.
DUYGUSAL ŞAİR