Sosyal medyada, Türkiye’ye saldırılar
sürüyor. Özellikle korona salgınına karşı savaş yürüttüğümüz bir zamanda bu
saldırıların olması ilginçtir. Toplumsal birliğe, dayanışmaya, yardımlaşmaya en
çok gereksinim duyduğumuz bir dönemde birtakım kötü niyetli kişiler, ülkemizi
zayıflatmak için ellerinden geleni yapmakta. Böyle bir dönemde eleştiri
olmayacak mı? Elbette olacak… Eleştiriler yol gösterici, salgınla savaşın
kazanılmasına yardımcı olmalı.
İç cepheyi bölecek çamur atmalar, asılsız
haberler yaymalar, kışkırtıcı söylemleri dile getirmeler, sağlık
çalışanlarımızın morallerini bozacak nitelikte yayınlar, saygısızlığı özgürlük
sanan paylaşımlar, küfretmeyi beceri olarak anlayanlar…
Emperyalizmin algı operasyonlarında görev
alanların yaptıkları eleştiri değil; bozgunculuktur.
Türkiye’nin silahlı ordusuyla sağlık
ordusu iki ayrı cephede büyük bir savaş yürütmekteler. Bu savaşta yerimiz
Türkiye’nin yanıdır. Sağlık ordusunun ölümüne yürüttüğü bir savaşta her türlü
bozgunculuk düşmana, koronaya yarar. Ayrıca başta ABD olmak üzere emperyalist
ülkeler, korona salgınıyla ekonomik olarak zor durumdaki ülkelerde kışkırtmalar
körükleyerek ulus devletleri bölmek peşinde. Anlaşılacağı üzere salgına karşın
kışkırtıcılıktan vazgeçmiyor emperyalizm.
Sosyal medyadaki kişilerin çoğunun adları
sahte… Fotoğraf yerine ya yumurta kafa var ya da farklı bir varlığın fotoğrafı.
Bazı sahte adların kişisel fotoğraf bölümüne, insanların ilgisini çekecek bir
resim konmuş. Bu sahte kişilerin çoğu, Türkiye’ye karşı konumlanmaktalar.
Kendilerince muhalif olan birçok kişi, bu sahte hesapların kimliğini, kim adına
davrandıklarını, amaçlarını, siyasal düşüncelerini, hangi devletin ya da
örgütün adamı olduklarını bilmeden muhalefet içerikli bu paylaşımları
yaymaktalar bilinçsizce. Bu paylaşımlar; hükümete muhalif olmaktan çok devlete,
ulusa, halka, özellikle de ulus devlete yönelik. Eleştiriden çok kavga var
paylaşımlarda. İnsanların birbirinden nefret etmelerine yol açacak nitelikte
içerikler bulunmakta bunlarda. Türk ulusunu ortadan bölme, kamplaştırma
amaçları çok açık.
Sosyal medyada az da olsa düşünsel
tartışmalar olur, ancak genellikle siyasal yarış küfür, hakaret, aşağılama
biçimindedir. Sakladıkları kimlikleri ve yüzleriyle insanlara uluorta hakaret
etmeyi bir siyasal savaşım sanan zavallılarla doludur bu sanal âlem. Hangi
görüşten olursa olsun neredeyse herkes, karşı tarafı bir küçümseme içinde. Ne
kadar çok saldırgan olunursa o kadar takipçi kazanmaktalar.
Karşıtını küçük görerek büyüyeceğini sanan
bir aymazlık var nedense. Oysa büyük adamların düşmanları da büyük olur.
Karşıtını aşağıladığında sen büyümezsin, onu yendiğinde büyürsün.
Yaşa, deneyime, düşünceye, mesleğe,
uzmanlığa, kişiliğe, insana saygı hak getire... Sosyal medya öyle bir yer ki
insanlar; hiç tanımadıkları, yüzünü görüp sesini işitmedikleri, birikimi,
yetenekleri hakkında bir tümcelik bile bilgisi olmadan karşısındaki kişiyi
yargılayabiliyor. Hatta o kişi hakkında tinsel çözümlemeler yapıp kesin
yargılarda bulunulabiliyorlar.
Bir kişinin dili sürçmeye görsün… Anında
linç başlar. Bilgiçler çetesi çıkar ortaya ne edep ne de insanlık vardır
yazdıklarında. Bilinçaltlarında çakılı bir ezikliğin kiniyle ezip lime lime ederler
karşısındakini.
Sosyal medyanın toplumuza en büyük zararı
uzmanlığa, bilgiye, insana, mesleğe, birikime, başarıya, emeğe saygıyı yok
etmesidir. Kim olursa olsun fırsatı bulunca karşısındakini linç etmekten canice
keyiflenen kişiler var ne yazık ki. Birini, bir düşünceyi, bir kümeyi,
özellikle de karşıt olarak bellediklerini linç etmek siyasal bir başarı olarak
görülmekte ve bundan da zevklenilmekte. Karşıtlık, düşünsel farklılık olarak
düşünülmüyor. Karşıt, düşman olarak algılanıyor ve hiçbir biçimde en küçük bir
olasılıkla da olsa uzlaşma, uslarda bulunmuyor. Herkes, silahlarını kuşanmış ve
savaş alanına çıkmış durumdadır. Burada amaç, karşıtını tamamen yok etmektir.
Sosyal medyada kendilerini aydın sanan
yeni tipler türedi. Kendilerini ilerici, çağdaş, modern, devrimci, hatta
Atatürkçü görmekteler. Yüksek dağları ben yarattım, havası içindeler.
İnsanların yoksulluğu, bilgisizliği, okumamışlığı, dindarlığı, inancı, mesleği,
giyimi, bedensel kusurları, engelli olması, usu, zekâsı, ailesiyle dalga
geçmekteler. İnsanları aşağılamaktan keyiflenmekteler. Hiçbir değere saygı
duymayan birilerinin, siyasette başarılı olmaları kadar beni ürküten bir şey
yok!
Kendisini devrimci olarak gören birisi,
hele de Atatürkçü olduğunu da belirtiyorsa halkın yoksulluğu, bilgisizliğiyle
dalga geçer mi? Atatürk’ten zerre kadar bir şey anlamamış bu kişiler. Ya
bilerek ya da bilmeyerek Atatürk’ü halkın gözünden düşürmek için çalışmaktalar.
Sen aydınsan, aydınlatacaksın bilgisizi.
Bencilce davranıp onu itip kakmayacaksın. Eğer ona ışığını iletemiyorsan, demek
ki sende ışığın zerresi yok! Karanlığı aydınlatmak, bir aydın sorumluluğuysa
neden bunu yapmıyorsun? Yoksa korkun, aydın olamadığının ortaya çıkması mıdır?
Sen, ne biçim devrimcisin? Toprağında
çalışan köylünün nasırlı elleri, fabrikada alınteri döken işçinin kir pas
içindeki giysisi, kuş uçmaz kervan geçmez bir dağ başında Allah’ından başka
sığınacak bir güç bulamayan bir adamın inancıyla, asgari ücretle ev geçindiren
ve boğazını doyurmak için büyük bir yaşam kavgası içinde olan birinin ekmeğin
kutsallığına olan inancıyla nasıl dalga geçersin?
13
Mayıs 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder