Bayramlar
hem geçmişin anılarını yaşatır hem de gelecek için düşlemler kurdurur. Asıl
önemlisi de eş dost, hısım akrabayla mutlu bir an yaşatmaktır bayramların amacı.
Bu nedenle insanların bayramları, doğup büyüdükleri yerlerde geçirmeleri çok
önemli. Gömütlüklerin olduğu yerde bayram yapmak ayrı bir değer taşır. Bu,
geçmişle geleceği buluşturması açısından çok önemlidir.
Kurban
Bayramı yaklaşmakta. Biz gurbetteyiz. Doğaldır ki sıla, burnumuzda tütmekte.
Sılada yaşadıklarımız ise içimizde gürül gürül akan koca bir ırmak. Anılardan
uzaklaştıkça o koca ırmaktaki çağıltılar daha da artmakta. Zaman gelir
dokunsalar ağlayacak gibi olurum. Sıladaki anılar, gurbette yitirdiklerim,
toprağımın bana kattıkları usuma geldikçe bir başka olurum. Bir düş
yolculuğunun elsiz ayaksız yolcusu gibi duyumsarım kendimi.
Bayramdan
önce TRT Trabzon Radyosunun değerli yapımcısı Yavuz Üçüncü aradı. “Hocam
‘Gurbette Bayram’ konusunu konuşacağız uygun musunuz?” Telefon ettiğinde Yavuz
Bey, İstanbul’daydım. Yani gurbette. İki gün sonra Mürefte’ye gittik.
Anlaşılacağı üzere gurbetin gurbetine. İçimdeki özlem çığ gibi büyümekte
gurbetin gurbetinde. Bu çığın önünü kesecek bir nesne yok! Hele ki bu çığı
eritecek sıla güneşinden çok uzaktayım. Sessiz bir doğa içinde gönlüm kanatsız
bir kuş gibi. Sayrılığım nedeniyle iyileşmem için böyle bir dinlenceye çok
gereksinmem var. Ameliyat yerimde zaman zaman ağrılar var. Bu, önemli mi?
Değil… Asıl ağrı yüreğimde… Bu ağrıyı, acıyı dindirecek ilacı yok
sağaltımcıların da otacıların da.
Ah
Yavuz ah! Yüreğimi yakıp kavuran sıla ateşine benzin döktün. Çocukluğum,
gençliğim gözümün önünden akmakta nazlı bir su gibi. Olumlu yanıt verdim ona,
konuşacağım canlı yayında “Gurbette Bayram”ı. Konuşmasına konuşacağım da çok
derinlere girmek istemiyorum. Ancak söylediklerimin yüzeysel kalması da olmaz.
Bu konuşmayı gurbette olan birçok insan dinleyecek. Gurbette yakını olan,
onların yolunu gözleyen birçok kişi radyo başında olacak. En acısı da yakınları
gurbette toprak olanlar var. Anlaşılacağı üzere bir bayram üzeri duyguların
düzeyini ayarlamak çok zor. Zaten ben, konuşacaklarımın duygusal düzeyini
tutturamasam yandım gitti.
Güneş
yükseldi, öğlene doğru. Deniz, durgun… Yine de oturduğum yerden küçük
dalgaların kıyıyı yalayıp geçtiği sesler işitilmekte. Dalgalar çekilirken
sürüklediği kumların hışırtıları doyulmaz bir ezgi. Kırlangıçlar telaşlı… Arada
bir taşıtların motor gürültüleri… Denizde birkaç yelkenliyle birkaç balıkçı
teknesi… Gökyüzü engin bir derinlikte… Bir martı kucaklamaya çalışmakta
gökyüzünün sonsuzluğunu. Aşağıda bir karabatak alçaktan uçarak av aramakta
derin mavilikte. Zeytin ağaçlarının yaprakları arasında serçeler ötüşmekte.
Erkek ağustosböceklerinin dişileri için serenatları hız kesmeden sürmekte.
Nasıl bir aşktır ki ezgilerini hiç durmadan sürdürmekteler. Bu aşkta vazgeçmek
yok, sonuna dek gitmek var. Olunca böyle âşık olmak gerek. Uzaktan guguk
kuşunun sesi geliyor boğuk.
Zaman
yaklaşmakta, nereden konuşmalıyım? Bahçeden konuşursam doğal sesler var, bunlar
canlı yayına yansır. Dinleyicilerin ilgisi dağılır. Beni dinlemek yerine
denizin, kuşların, ateşböceklerinin seslerini dinlemeyi yeğlerler. En iyisi üst
kata çıkmalı. Balkonda oturup konuşsam olmaz. İki tane kırlangıç yuvası var.
Erkek ve dişiler durmadan yiyecek taşımaktalar yavrularına. Balkonda otursam
onları engellerim.
Odaya
geçip koltuğa oturdum. Az sonra Yavuz Bey arayıp hazır olup olmadığımı sordu. “Hazırım!”
deyince yayına bağlandım. Güzel, canlı, sıcak, cıvıldaşan sesiyle karşımda Özgül
Kömürcü… Önce konuşacağımız konu hakkında kısa bir giriş yaptı. Ardından
sorusunu sordu. Önce çocukluğumuzdaki bayramları anlattım kısaca. “Kısaca”
diyorum, çünkü uzun anlatacak durumda değilim. Sözü uzatsam uzatamam, zira içim
yanmakta. Nasıl uzatayım?
Çocukluğum,
en duyarlı olduğum mutluluğu doruklarda yaşadığım dönem. Çocukluğumun mutlu bayramlarını
yaşadığım insanların çoğu göçüp gitmiş bu dünyadan. Onlarsız anıların tadı mı
kalır? Bazıları çok kötü anlarda göçüp gitmiş aramızdan. Birbirimize doymadan
toprağa düşenler içimi kavurmakta. Bu nedenle kısa kesiyorum anlatımımı
çaktırmadan.
Asıl
konuşacağımız konu, gurbette bayram. “Gurbet” acı, özlem yüklü bir sözcük. “Gurbet”
deyince ister istemez “sıla” gelmekte usa. Bir yanda her şeyinizle varsınız.
Kökünüz orada… Bilincinizi, duygularınızı, benliğinizi oluştuğu yer çoğalan bir
anı denizi gibi. Diğer yanda ise köksüzlüğün getirdiği eğretilik. Bu nedenle
bağlanmaktan korktuğunuz bir koca kent…
Anlatıyorum
gurbetteki bayramları buruk, özlemle dolu, yalnız, yabancı… Konuşmamız bitince
telefonumu kapatıp uzun süre oturduğum yerde düşündüm. Yarım yüzyılı çoktan
geçmiş bir yaşamın kırılma noktalarını, sıçrama anlarını, kopuşları,
buluşmaları, yitikleri, kazançları, önümden akıp giden ıramağa kapılıp
gidenleri, yağmur damlaları gibi üstüme yağanları…
Bir
süre sonra düşlemlerden kurtarıyorum kendimi. Kalkıp bahçeye inerek Fakir
Baykurt’un yazdığı özgeçmiş kitaplarından birine dalıyorum. Ülkemizin geri kalmışlığını
aşmak isteyen Cumhuriyet’imize onlarca güçlüğü çıkaranlara tanıklık ediyorum.
Anadolu bozkırının karanlıkta kalması için Atatürk Devrimini baltalayanların
yalan ve iftiralarına öfkelenmekteyim okudukça.
Bayram,
bayramdır sılada da olsa gurbette de olsa ne fark eder? Bayram çocuklar için
bayramdır asıl. Çocuklar için bayram, sevinç, mutluluk, heyecan… Büyükler
içinse anıları anımsamak kimi zaman üzüntüyle kimi zamansa mutlulukla… Yeni bir
bayramın öngünündeyiz, her şeye boş verip tadını çıkarmalı.
Adil Hacıömeroğlu
16
Temmuz 2021
Bazen de gurbet her yerde Adil bey…
YanıtlaSilŞükran Balekoğlu Yamak