27
Kasım 1915’te, Anafartalar Grubu lağvedilir. Mustafa Kemal, Edirne’de bulunan
16. Kolordu’nun komutanlığına atanır.
17
Şubat 1916’da, Bitlis Ruslarca işgal edildi. Rus işgalinde güç alan Ermeni
çeteleri, halka saldırmaya başlar. Bu saldırlar, giderek toplu öldürmelere dönüşür.
Bunun üzerine Albay Mustafa Kemal komutasındaki 16. Kolordu’nun Diyarbakır’a
gönderilmesine karar verilir.
Mustafa
Kemal ve kolordusu, zaman yitirmeden görev yerine ulaşır. Diyarbakır’a vardığında
tuğgeneralliğe terfi ettiği kendisine bildirilir. Bitlis ve Muş’tan gelen
haberler çok kötüdür. Ermeni çeteler, önüne geleni katletmektedir. Çetelerden
kaçabilenler ıssız dağlara, kuytu vadilere saklanmaktadır. Bitlis, harabeye
dönmüştür. Mustafa Kemal’in geçirecek bir dakikası bile yoktur. Hemen harekât
planını hazırlar. Askerlerin gereksinmelerini karşılar. Halkın desteğinin
önemini bilmektedir. Halktan destek alır. 2 Ağustos 1916 günü Bitlis üzerine yürür
Mehmetçikle. Üç gün sonra Bitlis’e girer. Arkasından Tatvan kurtarılır.
16.
Kolordu’ya bağlı 5. Fırka Bitlis’i kurtarırken 8. Fırka da Muş’un üzerine yürür
ve bu güzel yurt toprağı da düşman işgalinden kurtarılır. Rusların Doğu
cephesinde aldıkları en büyük yenilgidir bu. Savaş, geri çekilmeler ve
saldırılarla sürüp gider. Amansız kış koşulları, zor doğa, Mehmetçik’i
durduramaz.
Atatürk,
10 Kasım 1916 günü anı defterine şunları yazıyor: “Öksürükten ve çadırın fena
kurulmuş olmasından ve rüzgârdan dolayı pek fena uyudum. (…) Öksürüğü teskin
için çay içtim. Tekrar yattım. (…) Yolda iki neferden biri üzüm, biri elma
satın almak istiyorlardı. Banknot para
verdikleri için tacirler ağlayarak şikâyet ettiler. Neferlere hak verdik. Yol
boyunca iki yerde insan laşesi (cesedi) ve kemikleri görüldü. Açlıktan ölüp
kalan hayvanat gibi. Atatürk’ün Hatıra Defteri, Şükrü Tezer, Türk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara, 1972, sf. 67)”
16
Kasım 1916’da anı defterine şunları not ediyor Atatürk: “Geceyi fena
geçirmedim. Öksürük seyrek ve hafif idi. Tamamen uykuya mani olmadı. Gündüz
öğleden evvel fırka kumandanını makamında ziyaret. Fırkanın tertibatında icraya
tadilat lüzumundan bahis.
Badehu
(ondan sonra) Bitlis’teki hastaneleri teftiş ettim. Temiz buldum. Şeyh Hazret,
ki bir kolunu kesmişler, onunla görüştüm. Fırka Sertabibinin (başhekim) ifadesine
nazaran hastane ittihaz olunan haneler temizlenirken 10-15 kadar İslam kadını
başları bulunmuştur. Buradan avdet. Şerefiye denilen camii gezdim, hayvanat
leşleriyle ve müzahrafat ile maliydi. Harab olmuş. Yolda 12 yaşında Ömer
namında öksüz bir çocuk gördüm. Bunu yanıma aldım. Bu, görülünce daha üç tane
böyle anası, babası ölmüş yetimler getirdiler, onlara da para vermekle iktifa
ettim. (Aynı yapıt, 71)” Anı da belirtilen on, on beş İslam kadının başlarının
Ermeni çetelerince kesildiği şüphe götürmez.
Atatürk’ün
18 Kasım 1916 günü öğleden önce Bitlis’in Kızılmescit Mahallesinde bulunan El
Şeyhuttani El Halidi Mehemmed El Nakşibendi-i’nin türbesini ziyaret ettiğini
anılarından öğreniyoruz.
Eşref
Bitlis, PKK terörüne karşı usçu önerileriyle tanıdığımız ve kamuoyunun güvenini
kazanmış eski Jandarma Genel Komutanımız. Şaibeli bir uçak kazasında (Bizce kaza
değil, sabotajdır.) şehit olması, ulusumuzu derinden yaralayıp çok üzmüştür.
Bitlis ailesinin öyküsü, insanı hem üzüntüye boğmakta hem de haklı bir gururu
yaşatmakta. Çünkü aile üyelerinin bir yangın yerinin küllerinden yeniden
doğarak büyük başarılara imza atmaları örnektir hepimize.
Bitlis’in
Çarlık Rusya’sınca işgal edildiğini yukarıda söylemiştim. Bitlis ailesinin bazı
üyeleri, Ermeni çetelerinin katliamından kurtulamamış. Bir bölümü katliamdan
kurtulmak için önce Mardin’e, sonrasında Adıyaman ve Malatya’ya yerleşmiştir. Bu
kaçış, aileyi darmadağın etmiştir. Savaşın acımasız koşullarında yaşama tutunup
ayakta kalmaya çalışmışlar yıllarca. Aile üyelerinden İsa Efendi, memleketini
terk etmek istemez. “Ölürsem de memleketimde ölürüm.” diyerek Bitlis’te kalır.
Ruslar,
İsa Efendi’nin Bitlis-Kızılmescit mahallesindeki evine gelir. Onlara yol
gösteren Ermeni çetecilerdir. Aile bireyleri saklandıkları için onlara kapıyı
İsa Efendi açmış. Yaşlı baba, ailesini kurtarmak için kendini feda etmekte bu
davranışıyla. Gelenlere ailesinin göç ettiğini, kendisi yaşlı olduğu için
onlarla gidemediğini söyler. Onlar, inanmayıp İsa Efendi’yi dövmeye başlarlar.
Zulüm artmıştır iyice. Oğulları dayanamayıp saklandıkları yerden çıkarak
babalarını kurtarmak isterler. Böylece bütün aile katledilmiştir.
Ailenin
dört beş yaşındaki üyesi, İsa Efendi’nin torunu Ahmet Kemal, evlerinde bahçıvan
olarak çalışan Agop Efendi tarafından saklandığından toplu kıyımdan kurtulur. Savaş
koşullarında iletişim zordur. Ailenin diğer üyeleriyle iletişim kurulamaz uzun
süre. Agop Efendi, çocuğu ailenin göç eden üyelerine teslim etmek için uzun
süre aranmış, dolaşmış durmuş. En sonunda aileyi, Adıyaman’da bulmuş. Ahmet
Kemal’i amcazadelerine teslim etmiş. Ahmet Kemal’e kendi çocukları gibi
bakmışlar. Aile daha sonra Malatya’ya yerleşmiş.
Aile,
Malatya’ya dal budak salmış. Ancak köklerini de unutmamak için soyadı kanunu
çıkınca “Bitlis” soyadını almışlar. Eşref Bitlis, kıyımdan kurtulan Ahmet
Kemal’in oğludur. Toprağını terk etmeyip şehit olan İsa Efendi’nin de torununun
çocuğu, orada babası İsa Efendi’yi kurtarmak için şehit edilen Abdülbaki’nin
oğlu. Adıyaman’a ilk göç edenlerin çocuklarından Necmettin Bitlis de Polisan
kurucusu ünlü bir sanayicimiz. (Her Şey Hayal Etmekle Başlar-Necmettin Bitlis
ve Polisan’ın Hikayesi, Nuri M. Çolakoğlu, İstanbul, Kasım 2020) Aile üyeleri,
ülkemize birçok alanda hizmeti sürdürmekteler. Bitlis ailesi, şehitlerle
dolu... İsa Efendi, Abdülbaki Efendi, Eşref Bitlis adlarını bildiğimiz
şehitlerimiz. Adını bilmediklerimiz daha çok. Başarıya ulaşmalarında, yurt için
yararlı işler yapmalarında şehitlerimizin hiç payı yok mudur sizce?
Bitlis,
işgalden kurtarıldıktan sonra bir harabe ve hayalet kenttir. İşgal sırasında
kentten göç edenlerden bir baba ve oğul, düşmanın çekilmesinden sonra Bitlis’e
dönmek için yola çıkar. Kent yakınındaki Dideban Dağı eteğine varırlar. Baba,
kentte ne olup bittiğini ve canlı olup olmadığını öğrenmesi için oğlunu kente
gönderir.
Bir
süre sonra oğul dönüp gelir. Uzaktan babasına: “Kentte yaşama dair hiçbir iz
yok, yalnızca beş minare ayakta kalmış.” diyerek seslenir.
Oğlunu
sözlerini duyan baba, çocuğunu yanına çağırarak aşağıdaki ağıdı yakar:
“Bitlis’te
beş minare, beri gel oğlan beri gel/ Yüreğim dolu yâre beri gel canan beri gel/
İsterem yanan gelem beri gel oğlan beri gel/ Cebimde yok beş pare, beri gel
canan beri gel.
Tüfegim
dolu saçma, beri gel oğlan beri gel/ Güzelim benden kaçma, beri gel canan beri
gel/ Doksan dokuz yaram var, beri gel oğlan beri gel/ Bir yara da sen açma,
beri gel canan beri gel.”
Tarihin
en büyük tanığı, olayları yaşayanlardır. Onların gözlemlerine, anlattıklarına
bağlı kaldığımızda tarihsel gerçekleri doğru olarak öğreniriz. Bu yazıda üç
ayrı kaynaktan yararlanarak bir tarihsel olayı anlatmaya çalıştım. Gerçeği
öğrenen yeni kuşaklar, bir daha böyle büyük felaketleri, kıyımları yaşamamak
için çok çalışıp tarihten dersler çıkarmalı. Tarihten gerekli dersleri
çıkarmayanların sonu yine felakettir. Bu nedenle öncelikle ulusumuza güvenmeli,
ülkemiz hakkında kötü amaçlar besleyen emperyalistlere karşı durup uyanık
olmalıyız.
Adil
Hacıömeroğlu
22
Mayıs 2022
Elinize sağlık. Herkese okutmalı bu yazıyı
YanıtlaSilGerçekler anlatılmıyor yeterince, teşekkürler.
YanıtlaSilHocam , türkülerimiz varlığımız, kültürümüz , özbenliğimizdir.Kendi türkülerimizi bilinciyle tarihimizi yaşatırız.Her yörenin türkülerini dinlerken hikayelerinize öğrenmemiz gerekir.Türkülerimizi halk bilimciler .,sanatçılar yorumlarken bilgilendirmeleri gerekir.Bitliste Beş Minare türküsünü çok sevmeme rağmen sizin anlatınızdan okuyarak bilgilendim.Merhum Eşref Bitlis’ in vefatına hepimiz çook üzülmüştük değerlerimiz maalesef erken gittiler.Bitlis ailesinin ruhları şad olsun.Vatan toprağı, bayrağımız için canlarını feda eden şehitlerimize minnettarız.Sağlıkla kalınız,saygılar.🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSilBurdan çıkarılacak ders,minareleri sevdiğimiz kadar,fabrika bacalarını sevip,düşmanlara karşı güçlü bir ekonomi oluşturamıyorsak,bu dinden bir şey anlamamışız demektir.
YanıtlaSilİlham dolu hikayeleri okurken dalıp giderim geçmışin derinliklerine doğru..
YanıtlaSilYazım gücün eksilmesin.
Eğitim sistemimizde tarihimizi öğretecek bir müfredat yok maalesef. Üstün körü anlatılmış, esas bilinmesi gereken bilgilerden yoksun ders kitapları. Geçmişi hakkında bilgisiz ya da yetersiz bilgi ile yetişiyor yeni nesil. Olgunluk döneminde kendi okursa öğreniyor. Tabii bunun için de okumayı seven olmak gerek. Ülkece yazık ki okuma alışkanlığı oranımız çok düşük.
YanıtlaSilOysa bir ulusun tarihini gerçek ve tam anlamıyla bilmesi gerektiği kanaatindeyim. Hele ki bizim tarihimiz. Okudukça, film veya belgesel izledikçe hala yüreğim coşar, gözlerim dolar. Hem hüzünlenir, hem sevinirim. Her biri ayrı kahramanlık destanı.
Hepsini saygı ve minnetle anıyoruz.
Çok duygulandım okurken. Tarihi bir yolculuk yaptım sayenizde.
Kaleminiz var olsun Adil bey. 👏👏
Bitliste Beş minare (mezalim)(Edipin şarkısı)/ Eşref Bitlis'in soykırımda öldürülen ceddi İsa Efendiyle bağı/ çok güzel bilgiler. Teşekkür ediyorum
YanıtlaSilÇok duygulandım. Şarkıyı dinliyorum.
müthiş bir yazı olmuş.yazının içerisinde o kadar çok hikaye var ki Ermenilerin fırsattan istifade Bitlis halkına zulmü,Eşref Bitlis Paşa'nın ailesinin acı dolu hikayesi Bitlis'te beş minare türküsünün çıkış hikayesi vs.enfes bir yazı olmuş Adil hocam.Kaleminize sağlık.Ders kitaplarına köy şu yazıyı çocuklar gençler tarihimizi öğrensin.
YanıtlaSil