KEP TÖRENLERİ


Eğitim ve öğretim yılının sonuna geldiğimiz günlerde, neredeyse okulların hepsinde kep töreni yapma yarışı var. İlkokul, ortaokul, lise, üniversite fark etmiyor. Her dereceden okulda mezuniyet törenleri ilgi çekmekte. Mezuniyetler, kep töreniyle kutlanmakta. Son yıllarda yaygınlaştı bu kutlama biçimi.

Mezuniyet töreni olur da fotoğraf olmaz mı? Aynı biçimde, renkte cübbeler; aynı biçimde kepler, aynı biçimde gülüşler, neredeyse aynı izlencelerle kutlanan okul bitirmeler. Bu alanda bir sektör oluştu. Kepler, cübbeler kiralanıyor. Aynı cübbeyi, yıl içinde onlarca öğrenci giyiyor. Aynı kepi, onlarca öğrenci aynı yıl içinde havaya fırlatıyor. Bundan da anlaşılıyor ki okul bitirme kutlamalarında tektipçilik söz konusu. “Demokrasi, demokrasi…” diye yırtınırken çok renklilik yerine bir tektipçiliğin tutsağı olmaktayız.

Peki, eskiden okul bitirmelerinde ne yapılırdı? Ne cübbe giyilirdi ne de kepler havalara atılırdı. Az sayıdaki kolejler bunun dışında tabi ki… Son sınıflar öğretim yılının ikinci döneminde düzenleyecekleri kutlama gecesinin hazırlıklarına başlardı. Sınıfta öne çıkmış lider öğrenciler ve ilgili öğretmenler, bir izlence oluştururdu. Neler yapılacağı belirlenirdi. Tiyatro, müzik, halk oyunları, skeçler, karagöz, türlü alanlarda yarışmalar, özellikle taklitler… Bu taklitler içinde en çok ilgi çeken ise öğretmenlerle ilgili olanlardı. Taklidi yapılan öğretmen kızmaz, tersine kendi de gülerdi. Öğretmenler, demokrasiyi, hoşgörüyü içine sindirdikleri için kızmak yerine kendi hatalarıyla yüzleşirlerdi bu taklitlerde.

Taklidi yapılmayan öğretmenler alınganlık gösterirdi. “Demek ki öğrencilerim bana ilgi göstermemiş, benim derslerime, davranışlarıma ilgi duymamışlar.” diyerek az da olsa bir kırılganlık gösterirlerdi. Bunu bilen öğrenciler, tüm öğretmenlerin taklidini yapmaya özen gösterirlerdi. Ders yılı boyunca ufacık bir gülümsemesini bile görmediğimiz öğretmenlerimiz, taklidi yapılınca katıla katıla gülerlerdi.

Yıl sonu kutlamaları, birçok öğrencinin yeteneklerinin ortaya çıktığı anlardı. Hiç ummadığınız birinden olağanüstü bir sanat yeteneği ya da bedensel becerileri bu kutlamalarda görürdük. Neredeyse sınıftaki her öğrenci, bir sorumluluk üstlenirdi. Aylar boyunca herkes, görevini gereği gibi yapmanın heyecanını yaşardı. Yetenekler, beceriler, üretkenlikler, yaratıcılıklar ortaya çıkardı. Bu kutlamalarda ortak bir iş yapmanın sorumluluğuyla arkadaşlar arasındaki bağlar güçlenir, dostluklar derinleşirdi. Öğretmen ve öğrenci ilişkileri daha bir içten olurdu. Ayrılık vakti geldiğinde öğretmenler de öğrenciler de üzülürdü.

Okul bitirme günlerinde yapılan kutlamalar, yıllarca konuşulurdu köy, kasaba ve kentlerde. Bu kutlamalar velilere ve yöre halkına açık yapılırdı. Genellikle okul bahçelerine sahne yapılırdı. Bu iş için fazla masraf yapılmazdı. Herkes işin ucundan tutardı becerisi ölçüsünde. Yapılan küçük giderler, ortaklaşa karşılanırdı. Tam bir imece söz konusuydu. Veliler, ellerinden gelen özveriyi yapardı. Ülkemiz henüz paranın tutsağı olmamıştı. Bir işe emeğiyle katılmanın yüceliği, toplumda kabul görürdü.

Sahneye konan birçok sanatsal gösterinin senaryosu öğrencilerce yazılırdı. Öğrenciler hem yazar hem de oynardı. Yetenekler adeta yarışırdı. Yemekte herkesin tuzu olduğundan öğrencilerin tümü mutlu olurdu. Öğretmenlerse gururlanırdı bu durum karşısında.

Eskiden yapılan yılsonu kutlamalarında uzlaşma kültürü egemendi. Ekip çalışması yapmanın gereğiydi bu. Uzlaşma da demokrasini olmazsa olmazı. Her bireyi olduğu gibi kabul etme ve herkesin düşüncesine saygı gösterme.

Eskiden yapılan okul gecelerinde yaratıcılık, üretkenlik vardı. Şimdi ise keplerde ve cübbelerde yaratıcılık, üretkenlik yok! Şarkılar, neredeyse hep aynı. Yayınlar, bilgisayarlardan yapılmakta. Öğrenci yeteneğinin yerini, teknolojik aletler almış durumda. Bazı kutlamalar lüks otel ve aşevlerinde yapılmakta. Veliler, çocuklarının mutlu günlerini izlemek için para ödemek zorunda kalmaktalar. Artık gelir kapısı bu iş. Birçok kişi, bu kutlamalardan payını almakta. Doğaldır ki paranın egemen olduğu bir yerde yetenek, beceri, üretkenlik ve yaratıcılıktan söz edilemez. Edilmiyor da zaten.

                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                       12 Haziran 2022

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder