DENİZ GEZİDE


Deniz, hafta başında sınıfıyla İstanbul’un bazı tarihsel alanlarına, hafta sonuna doğru da doğal güzellikleriyle ünlü bir mesire yerine geziye gidecek. Kaç gündür çok heyecanlı. Söylemese de içinde fırtınalar kopmakta. Gideceği yerlerle ilgili olarak az da olsa bilgi edindi önceden. Zaten daha önce anne ve babasıyla buraları gezmişti. Daha önce de gitse de bu geziler onun için çok önemli ve anlamlıydı. Çünkü arkadaşlarıyla gezecekti buraları. Heyecanı da bundandı.

Çocuklar, her şeyden heyecan duyar, ne güzel! Yaşamın renklerini iyi ayrımsar, günün tadını gerektiği gibi çıkarırlar. Bu nedenle yaşamlarındaki küçük değişiklikler, onları heyecanlandırmaya yeter. Bu heyecan; yeni şeyleri görmek, yeni şeyler öğrenmek, farklılıkları arkadaşlarıyla paylaşmak içindir. Bir günü, sabahtan akşama dek arkadaşlarıyla geçirmek çocuklar için bulunmaz bir fırsat, erişilmez bir mutluluktur. İşte bu fırsatın, mutluluğun değerini bilmek, tadını çıkarmaktır amaçları. Çocuklar kadar yaşadığı anın değerini bilen başka bir varlık var mıdır acaba?

Deniz’in hazırlıkları tamam… Gezi sabahı okul giysilerine yan gözle bile bakmadı. Mayısın değişken havasına uygun bir kıyafet giydirdi ona annesi. Babasından harçlık aldı. Küçük bir çanta vardı yanında. İçinde suyu ve birkaç gerekli gereksinim maddeleri vardı. Bu arada telefonu da çantasında.

Gezi yeri, Sultanahmet ve çevresi… Deniz, zaten tarihe meraklı bir çocuk… Tam da istediği bir yer burası bu nedenle. Sultanahmet’e varınca sınıf, annesi Handan telefonunu uzun uzun çaldırdı çocuğun. Deniz, duymazdan geldi zil sesini. Bu arada telefonun sesini kıstı. Öğlene doğru Deniz’in sınıf öğretmeni, gezilen tarihsel yapıların önlerinden toplu fotoğraflar gönderdi velilere. Çocuklar mutlu, sevinçli, gözleri ışıl ışıl ışıldamakta.

Handan, fotoğraflara bakınca neredeyse çıldırdı. Öğlene doğru güneş çıkmış, hava ısınmıştı. Buna karşın Deniz, üstündeki yağmurluğu çıkarmamıştı. Çocuğun gözlerindeki ışıltıya, yüzündeki gülümsemeye değil; sırtındaki yağmurluğa bakıyor anne. Deniz’in telefonunu birden çok çaldırdı. Ancak ne işiten var zilin sesini ne de telefonu açan var. Bu kez eşini aradı. Kağan, işine gücüne dalmıştı.

Handan: “Sana gönderdiğim fotoğraflara baktın mı?”

Kağan: “Evet, çocuklar çok mutlu görünüyor.”

Handan: “Deniz’in üstündeki yağmurlu gördün mü?”

Kağan: “Gördüm, sabahleyin çıkarken son anda giydirmiştin çocuğa.”

Handan: “Hava güneşli, şimdi çok terletmiştir onu yağmurluk. Çıkarması gerek. Aradım, telefonumu açmadı. Sen arayıp söyle de çıkarsın yağmurluğunu üstünden. Bak bu nedenle fotoğraflarda da güzel çıkmadı.”

Kağan: “Niye rahatsız edeyim çocuğu? Terlediğini anlamaz mı? Terlediğinde çıkarır üstündekini. Arkadaşlarının yanında onu küçük düşüremem. Bırakalım özgürce gezinin tadını çıkarsın.

Handan konuşmayı sürdürmeyip sinirle telefonu kapattı.

Akşam geldiğinde çocuk, çok mutluydu. Nerdeyse havalara uçacaktı. Kanatsız kuş gibiydi. Gerçi Handan’ın çocuğu yağmurluk ve telefonuna yanıt vermemesi konusundaki sorgusu, havalara uçmasını engellemeye çalışsa da o yine de aldırmadı annesinin sözlerine.

Hafta sonu yaklaşmaktaydı. Cuma günü erkenden Polonezköy’e gideceklerdi okulca. Sınıf öğretmenleri, kahvaltılık neler getireceklerini öğrencileri arasında bölüştürmüştü. Güzel… İyi bir imece… Paylaşma, dayanışma... Bu da eğitimin bir parçası… Sorumluluk verilmekte öğrencilere.

Deniz, domates ve salatalık götürecek gezi yerine. Birkaç gün önce hazırlıkların yapılmasını istedi. Kağan, bolca domates ve salatalık aldı. Perşembe akşamı sebzeler yıkanıp yerleştirildi. Heyecan dorukta. Yağmur yağmasın diye dua etmekte çocuk.

Sabah olunca çıktı evden heyecanla. Geziye gittiler. Bu kez öğretmen fotoğraf paylaşmadı velilerle. Handan, telefona abandı. “Öğretmen fotoğraf paylaşmadı, acaba bir şey mi oldu? Deniz de telefonu açmıyor.” diye söyleniyor.

Dayanamadı, en sonunda çocuğun öğretmenini aradı. Yanıt alamadı. Bu kez Kağan’ın telefonunu çaldırdı. Açtı telefonu Kağan. Soluk almadan konuşmakta Handan. Günün özetini yaptıktan sonra: “Deniz de öğretmen de telefonuma yanıt vermiyor. Fotoğraf da paylaşılmadı. Demek ki bir şey oldu.” sözleri, dilinden üzüntülü güz yaprakları gibi dökülmekte.

Kağan, şaşkınlıkla Handan’ı sakinleştirmeye çalıştı. Yürüyüş yaptıklarını ya da çocukların öğretmenleriyle oynadıklarını söyledi. Böyle bir etkinlikte telefonun sesini işitmelerinin olanaksız olduğunu anlattı. Ama ne fayda… Handan kestirip attı. “Sen, ne sorumsuz ve duygusuz adamsın! Çocuğunu niye merak etmiyorsun. Haber alamıyorum, dedim. Sen, rahatlıktan patlayacaksın; beni de çatlatacaksın.” diyerek yine telefonu kapattı.

Çocuğun geliş zamanından bir saat önce okulun kapısında dikildi Handan. Neyse ki çocuk zamanında geldi. Deniz, çok mutlu. Annesi, yine ondan hesap sorma peşinde. Çocuk aldırış etmiyor sorguya. Gezinin tadını çıkardı.

Handan’ın yaptığı annelik duygusunda öte. Çocuğun her davranışını, her adımını denetlemeye çalışmakta. Onun kendi kanatlarıyla uçmasını engellemekte farkında olmadan. Çocuğu, kanatları kırpık kafes kuşuna döndürmekte bu tür davranışlar.

Anneler, babalar çocukların sahibi değil. Çocuklar da onların malları sayılmaz. Onların ayrı bireyler olduklarını kabullenmeli ebeveynler. Çok söyleyip arsız etme yerine, örnek davranışlarla yönlendirmeliler çocuklarını. Asıl öğretici olan, olumlu örnek davranışlar…

Toplumda o kadar çok Handan var ki… İnsanın “Çocuklara özgürlük!” diye bağırası geliyor. Kentlerde olumsuz ve kısıtlı ortamlarda yetişen çocuklara bir de Handanlar eklenince yaşam daha da zorlaşmakta onlar için.

                                               Adil Hacıömeroğlu

                                               12 Haziran 2022

 

 

 

 

 

3 yorum:

  1. Hıııımmm. Çocuk Deniz haklı, baba haklı, anne Handan da haklı. Ben olsam ne yapardım diye düşündüm ve kendimi Handan’a yakın hissettim. Bir fark olabilirdi aramızda. O da ben oğlumu değil, öğretmenini sürekli arayabilirdim. Annelerin çoğunluğu, hele de büyük şehirde yaşıyorlarsa, kesin Handan gibi davranırdı…
    Selam olsun Deniz’lere,
    Selam olsun Handan’lara,
    Selam olsun babalara…

    Ş.Balekoğlu Yamak

    YanıtlaSil
  2. Çocukların dünyası çok farklı onlarla beraber olup dinlemek mutlu olduklarını anlarınpaylaşılması çok güzel .Her yaptıklarına karışmak doğru değil , kendilerine güvenleri için yanlışta yapsalar yapa yapa doğruyu buluyorlar .Ben de oğullarımın İkisinşnde sınıf anneliğini yapmıştım.Hala çocuklarla görüşüyorum . Fulya teyze diye arayıp hatır sormalarımutlu ediyor.Anne olarak gerektiği yerde ve zamanda hatırlatma yapınca iki tarafta daha mutlu oluyor.Evlatlar bizden destek isteyince onu yapmamız daha doğru oluyor.Değerli Adil öğretmenim sağolunuz.👏🙏🏻FulyaKırımoğlu

    YanıtlaSil
  3. Çocukların dünyası çok farklı onlarla beraber olup dinlemek mutlu olduklarını anlarınpaylaşılması çok güzel .Her yaptıklarına karışmak doğru değil , kendilerine güvenleri için yanlışta yapsalar yapa yapa doğruyu buluyorlar .Ben de oğullarımın İkisinşnde sınıf anneliğini yapmıştım.Hala çocuklarla görüşüyorum . Fulya teyze diye arayıp hatır sormalarımutlu ediyor.Anne olarak gerektiği yerde ve zamanda hatırlatma yapınca iki tarafta daha mutlu oluyor.Evlatlar bizden destek isteyince onu yapmamız daha doğru oluyor.Değerli Adil öğretmenim sağolunuz.👏🙏🏻FulyaKırımoğlu

    YanıtlaSil