Condoleezza
Rice… Önce ABD Başkanı George W. Bush’un ulusal güvenlik danışmanlığını yaptı.
Sonrasında dışişleri bakanı oldu. Ulusal güvenlik danışmanıyken yazdığı makalede
Ortadoğu’da 22 ülkenin sınırlarının değişeceğini söyledi. Bu ülkeler arasında
Türkiye de vardı. Bu bölünme projesini uygulamak için Büyük Ortadoğu Projesi
(BOP) devreye sokuldu.
Ne
yazık ki Türkiye’yi yönetenler, BOP’un ülkemizi ve bölgemizi mahvedeceğini ve
kan gölüne çevireceğini görüp anlamadılar. Çünkü onlar zaten Atatürk’ün kurduğu
devlet sistemine karşıydılar. Kemalist devlet anlayışının ortadan kalkması için
şeytanla işbirliği yapmaya dünden hazırdılar. Öteden beri “vesayeti yok etme”
sözünü dillerinden düşürmüyorlardı. Bu nedenle dönemin başbakanı R. Tayyip
Erdoğan, BOP eşbaşkanı olduğunu açıkladı defalarca. Bu yıllarda AKP ile FETÖ iktidar
ortağıydı. ABD projelerinde AKP’yi yönlendiren FETÖ idi. Ulus devletin
temellerini oluşturan değerlere karşı saldırıya geçtiler “Özgürlük ve demokrasi
getiriyoruz.” diye. Oysa emperyalizmin ulus devleti yok etme zehri, “özgürlük,
demokrasi” şekerine sarılarak halka yedirilmekteydi. Halk, kendini var eden
değerlerden nefret ettirilmeye çalışılıyordu bu yolla.
Peş
peşe açılımlar yapılmaya başlandı: Demokratik açılım, Kürt açılımı, Ermeni
açılımı, Annan planıyla Kıbrıs açılımı… Açılımların en hevesli ise zamanın Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’dü. Kıbrıs davasının kahramanı Rauf Denktaş’ı gözden düşürme çalışmaları
yapıldı.
Ergenekon,
balyoz… adlarıyla tutuklamalar başladı. Türk ordusu, bu yolla dağıtılmaya,
köklerinden koparılmaya çalışılıyordu. Kemalist aydın kıyımı başladı buna koşut
olarak. Türk tarihinin önemli bir simgesi olan “Ergenekon” sözcüğünün terör
örgütü adı olarak kamuoyuna sunulması ilginçti. Andımız yasaklandı. “Türk’üm” demek,
ırkçılık olarak algılatıldı kamuoyuna. Alt kimlikler öne çıkarıldı. Ülkemizde
bunlar olurken Tunus’ta batılı emperyalistlerin desteğiyle ayaklanma başladı. Buna
“Arap Baharı” dendi. Bu ayaklanmalar, neredeyse Arap coğrafyasının tümünü kapladı.
Birçok Arap ülkesinde iktidarlar değişti. Bu ayaklanmalara en çok direnen,
Suriye idi. O günlerde konuyla ilgili
birçok yazı yazdım. Arap ülkelerini saran ayaklanmalara “Arap Zemherisi
(Karakışı)” dedim. Bu işten ABD ve İsrail’in kazançlı çıkacağını söyledim
yazılarımda.
Arap
ülkelerinin yıllarca yöneten iktidarların çok başarılı işler yaptıklarını
söyleyemeyiz. Birçok yanlışları oldu devlet yönetiminde. Bu yanlışları fırsata
dönüştüren emperyalistler düğmeye bastı ve toplumsal muhalefeti kendi istedikleri
yöne çevirdiler. İşte, Arap Zemherisi bu ortamda başladı.
Arap
Zemherisi ile ülkeler mezhep, etnik köken temelinde bölündükçe bölündü. Bunun “özgürlük(!)
ve demokrasi(!)” olduğu savunuldu. Neredeyse her ülkede farklı mezheplerden ve
etnik kökenlerden insanlar birbirini boğazlamaya başladı. Ne yazık ki AKP hükümeti,
ABD’nin ayaklandırdığı sözde muhalefetleri destekledi. Arap ülkelerindeki ulusal
bölünmelere taraf oldular. Özellikle Mısır ve Suriye ile diplomatik ilişkiler
kesildi. 1948’den beri İsrail’le yapılan savaşların ön cephesinde yer alan bu
iki ülkenin güçsüzleşmesine neden oldu bu tavır. Böylece İsrail, bölgede
istediği gibi at oynatmaya başladı. Bu süreçte başta Filistin olmak üzere Arap
ülkelerinin çoğu büyük bedeller ödedi. Ülkeler, kan yitirdi. Ekonomileri çöktü.
Toplumsal barış bozuldu. Devletler, asıl düşmanlarını unutup kendi iç işleriyle
uğraştılar. Ülkeler, kurucu felsefelerinden uzaklaşıp ulusal birliklerini
yitirdiler. Bazıları paramparça oldu.
Suriye,
2011’den başlayarak BOP kapsamında emperyalizmin saldırısının hedefi oldu. Dünyanın
dört bir yanından toplanan teröristler, Esat yönetimine karşı
silahlandırıldılar. Mezhep ayrımcılığı körüklendi. PKK’nın ülkedeki Kürt
kökenlileri örgütlenmesine alan açıldı. Bu arada Suriye’ye batılı
emperyalistlerce on üç yıl boyunca ambargo uygulandı. Ekonomi çökertildi. Sosyal
yaşam paramparça edildi. Üstüne üstlük on üç yıl boyunca İsrail, hava
saldırılarıyla ülkenin askeri gücünü neredeyse yok etti. Ne yazık ki Beşar Esat’ın
kötü yönetimi de bütün bunlara eklenince Suriye diz çöktü.
Yıllardır
İdlip’te beslenip büyütülen terör örgütü HTŞ, 27 Kasım 2024’te saldırıya geçti.
8 Aralık’ta Şam düştü. Herkes şaşırdı buna. “Bir ülke, on bir günde savaşmadan
nasıl teslim olur?” diye sorulmakta. Suriye on bir günde değil, on üç yılda
yıkıldı.
Adil
Hacıömeroğlu
22
Aralık 2024
Tarihi süreçlerin ve politik kararların nasıl derin yaralar açtığı sonucunu gösteren anlatımınız için sağolunuz.BOP'un bölgedeki yıkıcı etkileri, ulus devletlerin zayıflatılması ve halkların kendi değerlerinden koparılmaya çalışılmasını çok net bir şekilde anlatılmışsınız.Tarihten ders çıkarmanın, bağımsızlık ve ulusal birliğin ne denli önemli olduğunu hatırlatan bu paylaşımınızı yaşanan acıların bir daha tekrar etmemesi için düşünmemiz gerekiyor.Değerli Adil öğretmenim usunuza , emeğinize sağlık👏👏🙏🏻🍀👩👧Var olunuz .Fulya Kırımoğlu🙋♀️
YanıtlaSilEmperyalizm in en büyük silahı dindir söyleyeceklerim bunun ibarettir kizamiğa gelen itin peşinde bir çok it koşar en güçlü it sahiplenir
YanıtlaSil2025 yılı şeffaflığıyla gözler önüne sunacak birçok yaşanılanı ve toplumun korumaya çalıştığı değerleri içerisinde ya bütünlük içerisinde BİZ olarak hareket edecek bir Ulusun karanlığını göreceğiz ya da partiler üzerine çıkamayan köleliğe, yeni seçilmiş düzenin köleleri acizliğinde ,eyleme geçilemeyen, söylemde kalınan,duyarsızlaşma yönünde kendim demeyi , memleketim demeye tercih eden bitik değerler ülkesi olarak,bugünlerimizi mumla arayacağız.
YanıtlaSilKıymetli Öğretmenim, Adil Bey sükûnet ile buluşturduğunuz kelimelerin her bir nüansı için emeğinize ,yüreğinize sağlık... Vahameti yasamamak için Kararlı
ve Birlik içinde ortak paydalarda buluşmamız gerekmiyor mu?
Saygılarımla...