RTE
ve Barzani’nin Diyarbakır’da Türkiye, Irak ve Suriye’nin bölünmesi için el
sıkıştığı 16 Kasım günü her hangi bir gün müdür tarihte? Bu tarihin
seçilmesindeki tarihsel anlam nedir? Bu soruların yanıtı önemlidir.
Atatürk,
Edirne’de komutanı bulunduğu 16. Kolordu ile 15 Mart 1916’da Diyarbakır’a
gelir. Doğu Anadolu’nun büyük bölümü Rus işgali altındadır. Mustafa Kemal, 1
Nisan 1916’da Diyarbakır’da tuğgeneral olur. Muş ve Bitlis’i Rus işgalinden
kurtarır. Bu nedenle Atatürk, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bir kahraman olarak
çok sevilirdi. Diyarbakır, Atatürk için çok önemeli bir kenttir; çünkü
Çanakkale’den sonra askeri başarılarının en önemlilerinden birini burada
yaşamıştır.
Atatürk,
15 Kasım 1937’de Diyarbakır’a gelir. Halkevi ve orduevini ziyaret eder.
Halkevinde orkestra tarafından onuruna verilen konseri dinler ve kısa bir
konuşma yapar: “Yirmi sene sonra tekrar Diyarbakır’da bulunuyorum. Dünyanın en
güzel ve en modern binası içinde modern, nefis bir müziği dinleyerek insanlığın
uygar bir halkı huzurunda, bu halkın evinde... Bundan duyduğum zevk ve saadetin
ne kadar büyük olduğunu elbette takdir edersiniz. Bunu kaydetmekle bahtiyarım.”
Bu sözlerdeki içtenlik ilgi çekicidir. Sözlerle vurgulanan feodalizmi ortadan
kaldıracak olan çağdaş değerlerdir. Atatürk’ün hayranlığını gizlemediği “dünyanın
en güzel ve en modern binasında” acaba bugün de “nefis müzik” dinlenebiliyor
mu?
Atatürk,
bu gezisinde ilgililerle konuşurken ve halka seslenirken sürekli “Diyarbakır”
sözcüğünü kullanıyor. Dinleyenler biraz şaşırıyorlar tabi ki.
15
Kasım gecesi, kalabalığa dönerek “Belediye reisi kim?” diye sorar. Reis
yerinden kalkarak “ Bendeniz Paşam!” diyerek yanıtlar onu.
Atatürk:
“ Diyarbakır’ı çok iyi buldum.”
Reis:
“Diyarbekir’imiz sayenizde çok iyi olacak Paşam.”
Atatürk:
“Sen Diyarbekir diyorsun, ben Diyarbakır diyorum, hangisi doğru?”
Belediye
reisi ve oradakiler: “Diyarbakır!” diye yanıtladılar Atatürk’ü. Sonrasında: “Bugünden
itibaren tensip buyurduğunuz isimle şehrin adı Diyarbakır olmuştur Paşam.” Diye
sürdürdüler konuşmalarını.
Atatürk:
“Tamam, şimdi ben sizlere bu ismi neden koyduğumu anlatayım. Burası hiçbir
zaman Bekir’in diyarı olamaz, burası bakırın diyarı olur; çünkü Cenab-ı Allah diyara
bakır madenini vermiş, yakınına da keşker taşını vermiş, bakır için lazım olan
suyu da vermiş. Onun için burası Diyarbakır’dır.” Bu konuşmadan sonra kentin
adı Diyarbakır olur. Kentin feodal bir adla anılması yerine; gelişmenin,
ilerlemenin simgesi olan madencilikle adlandırılması önemlidir.
“Yeni
Diyarbakır kurulur ve eski Diyarbakır imar edilip bezenirken tarihi değere
sahip tek bir eser hırpalanmayacak ve iyi bir surette korunacaktır.” demekte
Atatürk 16 Kasım 1937 günü. Modern Diyarbakır’ın tarihsel dokunun korunarak
oluşturulması için yol göstermekte. İmar çalışmalarını bizzat yönlendirmekte.
16
Kasım’da Diyarbakır Irak ve İran demiryolunun temeli atıldı. Bölgeyi düşmandan
kurtaran Diyarbakırlıların “Sarı Paşası” ulaşım, sanayi, madencilik, imar ve
sanat alanlarındaki çalışmalarıyla çağdaşlaşmanın da ışığını yaktı o gün, orada.
16
Kasım 1937’de çağdaşlaşmanın aydınlığıyla feodaliteye, geriliğe meydan okuyan
kent; yetmiş dört yıl sonra aynı gün feodalitenin karanlığına, emperyalizmin
bölünme projelerine teslim edildi. İrtica ve bölücülük, 16 Kasım tarihini
seçerek bir çağdaşlaşma devrimini boğmaya çalıştılar.
Not: Yazılarımın tümüne, http://adiladalet.blogspot.com dan
ulaşabilirsiniz.
Adil
Hacıömeroğlu
17
Kasım 2013
bu topraklar emperyalizmin projelerine hep direnmiştir...haçlı
YanıtlaSilyağmacılarına yine direnecektir...hiç kuşkum yok...
Elinize sağlık, ancak insanı daha hayrete düşüren, yazınızın üstünden on sene geçmeden yine aynı şehirde binlerce yurttaşımızın elinde Türk bayraklarıyla milli futbol takımımızı desteklemesidir. Demek ki Diyarbekir projesine karşı kazanan Diyarbakır ve Diyarbakırlı olmuştur.
YanıtlaSil